Stagflasyon kavramının, yüksek enflasyon ve düşük büyüme problemleriyle mücadele edilen bir ortamda yeniden tehdit haline gelebileceğinden endişe ediliyor. Ekonomilerde durgunluk ve yüksek enflasyonun bir arada gerçekleşmesi olarak bilinen stagflasyon, 1970’li yıllarda OPEC üyesi ülkelerin petrol fiyatlarını yaklaşık 3 katına çıkarması sonucu gelişmiş ekonomilerde görülmüştü. Bugüne gelindiğinde, koronavirüs salgını sonrası halihazırda yüksek enflasyonla mücadele eden gelişmiş ekonomilerde toparlanmanın istenen boyutta olmamasına tedarik zincirindeki aksaklıklar sonucu artan petrol ve doğalgaz fiyatları da eklenince, stagflasyona doğru gidiş ihtimali tartışılmaya başlandı. Henüz en uç senaryolardan biri olarak görülse de 50 yıl öncesini anımsatan problemlerin varlığı, stagflasyon konusunda uyarı yapan ekonomist sayısının da her geçen gün artmasını beraberinde getiriyor. Stagflasyon ihtimalini göz ardı etmeyen ekonomistler, enflasyon beklentilerindeki yükseliş ve daha uzun süreli bir enflasyonist ortamın varlığına işaret eden gelişmelere dikkati çekerken, tedarik zincirindeki aksama, yüksek petrol fiyatları ve iş gücü piyasasındaki sorunların mevcudiyetini koruması gibi risklerin ciddiye alınması ve hükümetlerin arz yönlü tedbirleri devreye sokması gerektiğini belirtiyor. Merkez bankalarının enflasyonu dizginlemek için gerekli araçlara sahip olduğunu, aşılamanın yaygınlaşması ve tedarik kanallarındaki sorunların çözülmesi ile büyüme endişelerinin giderilebileceğini belirten ekonomistler ise çoğunluğu oluştururken, şimdilik sadece “korku saçan” stagflasyonun bir tehdit olmadığı görüşünde birleşiyor. Dünyaca ünlü ekonomist Nouriel Roubini, Project Syndicate’de kaleme aldığı yazısında, gevşek para, kredi ve maliye politikalarının bileşiminin toplam talebi aşırı derecede canlandıracağı ve enflasyonda aşırı ısınmaya yol açacağı konusunda uzun zamandır uyarılarda bulunduğunu vurguladı. Roubini, “Orta vadeli arz şokları da sorunu daha karmaşık hale getirerek, potansiyel büyümeyi azaltacak ve üretim maliyetlerini artıracak. Söz konusu talep ve arz dinamikleri, 1970’ler tarzı stagflasyona ve sonunda ciddi bir borç krizine yol açabilir. Orta vadeli risklere odaklandığımızda ‘hafif’ denilebilecek stagflasyonun halihazırda sürdüğü söylenebilir.” değerlendirmelerinde bulundu. “STAGFLASYONA DAİR EMARELER OLSA DA 1970’LERDEKİ GİBİ BİR SERTLİKTE YAŞANMAYACAK” İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kerem Alkin, stagflasyonun bir gelişmiş ülke hastalığı olduğunu, çünkü yüksek enflasyon ve büyüyememe problemlerinin gelişmekte olan ekonomilerde aynı anda çok nadir görüldüğünü söylerek “Tedarik zincirleri ile enerji arzına ilişkin sorunlar da bu süreci destekliyor, ancak ben fiyat anormallikleri benzerlik gösterse de stagflasyon ihtimalinin henüz uzak olduğunu düşünüyorum. Çünkü hükümetlerin ve merkez bankalarının destekleyici politikaları devam ediyor. Enflasyon göstergeleri de 1970’lerdeki seviyelerine kıyasla daha düşük. Dolayısıyla, stagflasyon sürecine dair emareler olsa da 1970’lerdeki gibi bir sertlikte yaşanmayacak, ılımlı kalacaktır.” BBVA Araştırma Ekonomik Analiz Birimi Başkanı Rafael Domenech ise kısa vadeli tahminlerinin enflasyonda süregelen yukarı yönlü baskıların geçici olduğuna işaret ettiğini söyleyerek “Toparlanmanın 2020’nin dip seviyelerinden olduğu gibi hızlı gerçekleşmeye devam etmesi beklenmese de kısa vadeli öngörüler; ABD ile Avrupa’da büyümenin 2021 ve 2022 yıllarında potansiyelin üzerinde olacağına işaret etti. Hem enflasyon hem de büyümeye bakıldığında, gelişmiş ekonomilerdeki politika yapıcılar stagflasyon riskini önlemek ve hatalardan kaçınmak için gerekli araçlar ve zamana sahip.”