Seyhan Akıncı – Altkat Sanat Tiyatrosu, 10 yaşında bir çocuk artık ve “Çocuk kalmayı, öğrenmeyi, değiştirmeyi göze alarak yola devam etmek niyetindeyiz” diye anlatıyor Müge Saut, 2012’den bu yana gelen süreci. Oyunlar üretiyor, uzak coğrafyalarda tiyatro festivallerine katılıyor, tiyatro üzerine podcast hazırlıyorlar. Sisifos’un kayasını başarıyla taşıyan Altkat Sanat Tiyatrosu’nun kurucuları Müge Saut ve Nevzat Süs ile yeni sezon hazırlıklarını ve tiyatrolarının 10 yılını konuştuk.
Altkat Sanat Tiyatrosu bu yıl 10. yaşını kutluyor. Yıldönümleri önemlidir… Genellikle yola çıkış hikâyemizi anımsar, yaptığımız kilometreyi düşünürüz. Sizin için bu 10 yıllık yolculuk nasıl geçti?
Müge Saut: Altkat Sanat, 10 yaşında bir çocuk artık ve çocuk kalmayı, öğrenmeyi, değiştirmek istemeyi göze alarak yola devam etmek niyetindeyiz. Tiyatro yapıyorsanız hele Türkiye’de tiyatro yapıyorsanız biraz Sisifos gibisinizdir; sırtımızda bir kayayla dağın doruklarına çıkma çabası. Bu bütün meslektaşlarımız için geçerli elbette. Geçmişten beri deneysel çalışmalar yapıyorduk fakat elverişli bir mekân konusunda arayışımız vardı. Bu süreçte Moda caddesindeki bu mekânı bulduk. Evet, küçüktü ama bizim yüreğimiz tiyatro için daha fazla büyüyordu. Aklımızdaki estetik ve oyunculuk denemelerini yapacaktık. Böylece 2012’de tırmanmaya başladık. Bebeklik döneminde herkes gibi biz de hatalar yaptık fakat artık tiyatromuz bir yörüngeye oturdu. Biz daha geçmişten beri proje tiyatrosu olmayacağımızı kendimize söylemiştik. 10 yıldır düzenli perde açan bir tiyatro hâline geldik. Aylarca çalışıp bir festivalde oynayıp işimizi rafa kaldırmak istemiyoruz. Bu anlamıyla hep izleyicilerimiz için oyunlar ürettik ve böyle sürdüreceğiz.
Pandemi her alanda olduğu gibi tiyatroda da yaralar açtı. Hem Altkat Sanat’ın hem de diğer özel tiyatroların ayakta kalabilmesi için neler düzeltilmeli?
Nevzat Süs: Salgının hayatımıza girdiği dönemde son oyunumuzu oynadıktan sonra arkadaşlarımıza iki hafta ara veriyoruz demiş ve buluşmak üzere sözleşmiştik. Buluşmamız iki yıl sürdü. Türkiye’de örgütlenme her zaman sorunlu olmuştur. Bu tiyatrolar için de geçerli bir olgu. Pandemi sürecinde tiyatrolar örgütlenmeyi öğrendi, diyebiliriz. Bunun kazanımı çok büyük. Ülkemizde bir tiyatro yasası yok. Oyuncuların özlük haklarına ilişkin kanunlar yok. Mesleki yeterlilik belirlenip sağlık güvenceleri oluşmuyor. Paranız varsa prim ödeyip emekli olabilirsiniz. Bütün bunlar için çabalayan “Tiyatromuz Yaşasın İnisiyatifi” pandemi sürecinde oluşturuldu ve çabaları devam ediyor. Pandemiden hemen önce kurulan Tiyatro Kooperatifi de bu çabaların içinde. Üstümüzdeki ağır vergi yükü kaldırılmalı. Sponsor alamıyoruz, yasalar yetersiz. Bağış alamıyoruz, hakkımız yok. Bitmeyen eksikler içinde tüm tiyatrolar var olma savaşı veriyor.
Altkat Sanat olarak iki yeni oyunun duyurusunu yaptınız. Önce “Gizli Oturum”la başlamak istiyorum. Bir Jean Paul Sartre metni oynamaya karar vermenize neden olan etmenler nelerdi?
N. Süs.: Altkat Sanat olarak felsefi metinleri yorumlamak ilgimizi çekiyor. Ayrıca hayatı ve dolayısıyla toplumun parçası olan insanı kavramak ve yorumlamak sanatsal ve estetik dil açısından tiyatromuzla ve gerçek hayatla örtüşüyor. Jean Paul Sartre’ın “Gizli Oturum” oyununda Sarte; varlık ve hiçlik üzerinden araştırdığı insanın hayata bakışını ve fikirlerini kullanmakta. Bireyin benlik duygusu ve başka bir insanın bakışıyla oluşturduğu yargılar o kişiyi tehdit etmeye başlar. Gerçek bir iletişim kuramayan insanın hayatı cehenneme dönüşür. Sartre bu eserinde varoluşçuluğu sonuna kadar işliyor. Bizler de sahnelerken buna bağlı kalmaya çalışıyoruz. Elbette “Gizli Oturum” bir tez ya da bir bildiri değil, kişilerin hayatta davranışlarının onları sürüklediği yerleri işaret ediyor.
“Ten Rengi” kadın cinayetlerini merkezine alıyor. Sanatın iyileştirici bir etkisi olur mu?
M. Saut.: Bu oyun kadın cinayetlerinin oluş biçiminden çok toplumla bir hesaplaşma ve erkeğin yetiştirilme biçimiyle ilgili. Erkeğin hükmetme, sahip olma duygusu paralize oldukça kadını öldürme hakkı da ortaya çıkıyor. Bu siyasal sistemle de çok bağlantılı bir olgu. “Ten Rengi” derinlerden, toprağın altından yükselen bir çığlık. Toprağın üstündeyken ve sağken duyulmayan çığlığı bir de buradan haykırmak istedik. Yalnız değiliz biliyoruz. Birçok kadın örgütü ciddi çabalar sarf ediyor. Biz de kendi alanımızda çaba gösteriyoruz. Çığlığımız duyulacak kuşkumuz yok.
“Güney Kore’de olmak heyecan vericiydi”
Güney Kore’de düzenlenen Geochang Asya Mono Drama Festivali’ne ülkemizden katılan ilk tiyatro grubu oldunuz. Nasıl bir deneyimdi bu kadar farklı bir coğrafyada performans sergilemek?
Müge Saut: Türkiye’den bu festivale katılmak, “Pantomim” oyunumuzu Güney Kore halkıyla buluşturmak çok heyecanlı ve mutluluk vericiydi. Bizden savaş odaklı bir oyun rica etmişlerdi. Oranın halkının böyle bir hassasiyeti olduğundan söz etmişlerdi. Biz de bunu gözeterek oyunlarımızı sergiledik. Geri dönüşler çok iyiydi. Büyük bir sevecenlik ve kapsayıcı bir saygı çerçevesinde iletişimler kurduk. Uzakdoğu’nun gerek yaşam gerek sanat kültürleri bizden çok farklı biz daha çok Batı kaynaklı sanat icra ediyoruz. Onların oyunlarının içindeki kodları anlamak orada daha çok yaşamakla bağlantılı. Buna rağmen ülkemizden bir tiyatronun orada olması heyecan vericiydi.