Vakanüvis yazdı! Tuhaf inançlardaki tuhaf deprem izahları

Bi’ dünya dolusu deprem inancı

Vakanüvis

Deprem, volkanik patlama, sel, heyelan, orman yangını, ilk akla geliveren afetlerden. Bütün bu tabiat olayları elbette sadece bugünün de konusu değil. İnsanlık asırlar ve asırlar boyunca afetle yan yana yaşadı. Tahrip edici tabiat olayları dizgesinde deprem ise insanlar açısından her zaman birinci sırada yer aldı. Depremin, diğer afetlere kıyasla “açıklanamaz” taraflarının çok olması buradaki en büyük etkendi elbette. Bu “izah edilemezlik”, beraberinde farklı inançlarda farklı ve birbirinden tuhaf “deprem sebepleri”ne inanılmasını da getirmişti. Dinsel anlayışlar içerisinde bunların birçoğuna bugün bile inanılması ise “modern dünya”nın garipliklerinden.

Dinler tarihçisi Eliade: En laik insan bile depremde farklılaştı

Büyük bir afetin yaşanmasının ardından hayatın alışılagelmiş ritminin sarsıcı bir biçimde değişmesi sonucu yaşananların kaynağı elbette eski toplumları da meşgul etmişti. Tarihin birçok devrinde meydana gelen depremlere, dönemine göre zaman zaman “bilimsel” açıklamalar getirilmeye çalışılsa da “mitsel izahlar” her zaman revaçtaydı. Romanyalı ünlü dinler tarihçisi Mircea Eliade, “Kutsal ve Kutsal-Dışı” isimli kitabında, laik, rasyonel ve bilime tabi modern insanda bile kökleri tarih öncesine uzanan “aşkın” nitelikli bir duygunun varlığını savunmuştu: “Dinsizliğinin derecesi ne olursa olsun, doğanın ‘büyüleri’ne duyarlı olmayan bir modern insan çıkmaz. Tanımlanması güç bu duyguda zamanla bozulmuş bir dinsel deneyimin anısı hâlâ sezilmektedir.”

Tuhaf inançlardaki tuhaf deprem izahları

Eliade’ın “bozulmuş dinsel deneyim” ifadesi, tarih boyunca neredeyse bütün kıtalarda görüle gelmiş pagan inançlara işaret etmekteydi. Bu inançlar içinde depremi bir hayvanın hareketine bağlamak ise yaygın bir kanıydı. Bunlar arasında, “Öküzün boynuzundaki Dünya” en bilinenlerdendi. İlginçtir, antik çağlarla kıyaslandığında oldukça yakın bir zaman diliminde, 16’ncı yüzyıldan itibaren Japonya’da popüler olan bir inanışa göre de depreme neden olan şey, yine hayvansal bir etkiydi. Buna göre, yerin altında yaşayan Namazu isimli dev bir kedi balığı depremlere yol açmaktaydı. Sibirya yerli halklarına göre ise dünya, köpeklerin çektiği bir kızakta hareket etmekteydi. Bazen pireler köpekleri rahatsız ediyor, bunun üzerine de köpekler silkeleniyor, deprem de bu silkinmeyle meydana geliyordu. 

Antik Yunan aklı: Mağaralardaki rüzgarlar depreme yol açıyor!

Antik Yunan halkı, depremlerin rüzgârlarla alakalı olduğunu düşünüyordu. Dönemin birçok yazarı, bu inancı anlatmıştı. Buna göre, “Tanrılar, etrafa zarar vermesin diye şiddetli rüzgârları yer altındaki mağaralarda tutmaktaydı. Ancak bu rüzgârlar bazen bir yolunu bulup yer üstüne çıkıyorlardı. Bu çıkış esnasında da depremler meydana geliyordu.” Aristo da bu inançtaydı. William Shakespeare, “Henry IV” adlı oyunda bu fenomenden bahsetmişti. Antik Yunan’da ayrıca, “deniz tanrısı” Poseidon’un da depreme yol açtığına iman edenler vardı. “Huysuz bir tanrı” olan Poseidon, bazen öfkeleniyor ve üç çatallı mızrağıyla yere çarparak depremlere neden oluyordu. 

Letonya’daki halk inanışında ise Dünya’yı kollarında taşıyan bir tanrı, zaman zaman yorulabiliyor, bu esnada da yer küreyi düzgünce taşımaya çalışırken sertçe hareketler yapıyor, bu da depreme yol açıyordu. 

Afrika’daki kimi kabilelerde de Dünya’nın “batıda muazzam bir dağ, doğuda da bir dev tarafından tutulan düz bir disk olduğu, devin karısının ise gökyüzünü tuttuğu” inancı vardı. Dev, karısına sarılmak istediği zaman dünya titriyor ve depremler oluyordu. 

Dünya aslında bir insan; ateşleniyor, titriyor

Yine Afrika kaynaklı başka pagan inançlarda ise “Yassı bir taşın üzerinde yaşayan ineğin bir boynuzunun ucundaki Dünya ineğin boynunu ağrıtınca dünyayı diğer boynuzuna atarken yaşanan hareketlilik” depremleri tetiklemekteydi. Mozambik halkının bir kısmı uzun asırlardır Dünya’nın yaşayan bir varlık olduğuna ve insanların yaşadığı sorunların aynısına sahip olduğuna inancını taşımakta. Bu inanışa göre Dünya bazen ateşleniyor, titriyor, bu titremeler de depremler olarak yeryüzüne yansıyordu. 

Bir kobra ve bir kaplumbağa ile dört filin üzerindeki dünya

Uzak Doğu dinlerindeki “deprem açıklamaları” da dünyanın diğer birçok bölgesindeki mitlerde yer alan hayvanlı fenomenlerle ilişkiliydi. Antik çağlardan itibaren bu bölgedeki din, inanç ve mitlerde, “Dünya’nın, bir kobra yılanının üzerindeki bir kaplumbağanın sırtında duran dört fil tarafından tutulduğu” anlatılmaktaydı. Dolayısıyla depremin izahı gayet “basitti”! Bu altı hayvandan bir teki bile kıpırdadığında depremler meydana geliyordu. 

7 yılan, 1 kurbağa, Toprak Ana karnındaki tanrı bebek…

Amerikan yerlilerinin deprem inancı ise çok katmanlı gök anlayışı çerçevesinde oluşmuştu. Kızılderililer, kat kat gök katmanlarının en altındaki kısmın, 7 yılan tarafından korunduğuna inanmaktaydı. Bu 7 yılan nöbetleşe dünyayı tutuyor, nöbet değişimi sırasında ise ister istemez bir hareketlenme oluyor, bu da depremlere yol açıyordu. Bir başka Kızılderili inancında ise kabiledeki bir evliliğe karşı çıkan Ulu Manitu (Büyük Ruh),  bütün çabalarına rağmen bu evliliğe engel olamayınca ayağını yere vurmuş, bu da asırlar boyunca aralıklarla devam edecek deprem silsilesine yol açmıştı. 

Yine; Dünya’da depremlerin görülmesini Moğollar bir kurbağanın hareketlerine, Meksikalılar iblisler arası mücadelelerdeki itiş kakışa, Yeni Zelanda’daki kimi insanlar Toprak Ana’nın rahmindeki Tanrı Ru’nun bir bebek gibi gerinip, tepinmesine bağlamaktaydılar. 

– Doç. Dr. Çiler Çilingiroğlu, “Sarı Öküz’den Kefaretçi Tanrıya: Deprem Mitleri Üzerine”, Arkeo, Sayı 3, Temmuz Ağustos 2021

– “Deprem Mitleri”, Milford Halk Kütüphanesi

–  Anne Kött, “Dünyanın Dört Bir Yanından Deprem Efsaneleri”, Uraha Vakfı, 17 Şubat 2016

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir