“ODTÜ’lülük ruhu” mu, “mütemadiyen karşı olmak” mı?
Vakanüvis
“Türkiye’nin terörle mücadelede kimyasal silah kullandığı” rezil yalanı, bazı çevrelerde dillendirilmeye devam ediyor.
Geçtiğimiz günlerde Orta Doğu Teknik Üniversitesi içinden bir kesim de aynı yalanı bir pankartla sahiplendi. Peki, “ODTÜ’lülük ruhu” adı altında yıllardır olup bitenler neler? Ve neden?
Bakalım…
ODTÜ’yü merhum Menderes kurmuştu
ODTÜ, Demokrat Parti döneminde kurulmuştu. Başbakan Adnan Menderes, hem Türkiye hem de Ortadoğu ülkelerindeki kalkınma girişimlerine katkı sağlayacak bir eğitim modeli için harekete geçmiş ve ABD’li uzmanların desteğini alarak kuruluş çalışmalarını başlatmıştı. Ancak Amerikalılar sistem ve teknik yardımla yetinmeyip üniversitenin yönetiminde de söz sahibi olmak isteyince mütevelli heyetinde yer alan merhum Menderes, buna karşı çıkmıştı.
Nihayet, “fen bilimleri ve sosyal bilimler alanlarında uzman yetiştirmek” üzere 15 Kasım 1956 tarihinde “Orta Doğu Yüksek Teknoloji Enstitüsü” adıyla eğitime başlanılmıştı.
ODTÜ’yü bugünkü yapısına kavuşturan yasal düzenleme ise kanlı darbeden bir yıl önce, 27 Mayıs 1959 tarihinde yürürlüğe girmişti. İlk yıllarını Kızılay Müdafaa Caddesi’ndeki Emekli Sandığı’na ait bir bina ile TBMM arkasında yapılarda geçiren ODTÜ, 1963 yılında ise bugünkü yerine taşınmıştı. “Menderes kurdu” diye az daha üniversiteyi kapatacaklardı Adnan Menderes, ODTÜ’nün kuruluşu ve ilk yıllarındaki gelişimini yakından takip etmiş, hangi ihtiyaç ortaya çıktıysa da hemen karşılanması için özel bir çaba göstermişti.
Merhum Başbakanın, 1960 yılında ilk mezunlarını verecek olan ODTÜ’nün 1 Haziran’daki mezuniyet törenine katılması da bekleniyordu. Ancak cuntacılar 27 Mayıs 1960’da gerçekleştirdikleri darbeyle Menderes’i yönetimden uzaklaştıracaklardı.
Darbeciler, Menderes adını duyduklarında gösterdikleri adeta otomatik refleksi, üniversiteye ilişkin de sergilemişlerdi. Cuntacılar içindeki bir grup, “Adnan Menderes üniversitenin mütevelli heyetinde yer aldığı için” ODTÜ’yü kapatmaya yeltenmiş ancak bir başka cuntacı grubun bu girişime direnmesi üzerine üniversite kapanmaktan kurtulmuştu. Öte yandan, ODTÜ senatosu, 1988 yılında aldığı bir kararla 27 Mayıs gününü “ODTÜ Günü” olarak belirlemişti.
68 olayları ODTÜ’ye de sıçradı
Darbecilerin 1961 yılında yaptığı anayasa, demokrasiye karşı vesayetçi kurum ve oluşumları ihdas ederken, kimi maddeleri ise kamusal otoriteyi yer yer zaafa uğratan sınırları geniş özgürlük yorumlarıyla özellikle sol kesim ve örgütlerin arzuladığı bir siyasi atmosfere zemin hazırlamıştı.
Birkaç yıl sonra, 1968’de Fransa’da başlayıp dünyaya yayılan öğrenci hareketlerinin Türkiye’ye de sıçramasıyla birlikte üniversiteler sol örgütler için uygun bir zemine dönüşmüştü.
Rektörler ODTÜ’ye polisi sokmuyordu
Türkiye, 12 Mart muhtırasına doğru yol alırken anarşi olayları da giderek artmaktaydı.
ODTÜ de bu olaylarda adı sık sık geçen bir kuruma dönüşmüştü. 6 Ocak 1969’da ABD Büyükelçisi “Vietnam Kasabı” Robert Commer, eski IMF çalışanı olan ve darbeciler tarafından Maliye Bakanlığı’na atanan ODTÜ Rektörü Kemal Kurdaş’ı ziyarete geldiğinde bir grup öğrenci büyükelçinin arabasını yakmıştı.
Arabayı tutuşturanlar, emniyet aradığı için İstanbul’dan Ankara’ya kaçıp ODTÜ’de saklanan Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşlarıydı. Süreçte Deniz Gezmiş ve arkadaşları, banka soygunu ve dört ABD’li askerin kaçırılması gibi olaylardan dolayı da kanuni takibata uğramışlar ancak uzun süre ele geçirilememişlerdi.
O dönemde başka tedhiş olaylarına rağmen halef – selef rektörler Mustafa Kurdaş ve Erdal İnönü’nün, emniyet güçlerini ODTÜ kampüsüne almadıkları dönemin gazetelerinde de sonraki tanıklıklarda da anlatılmıştı.
Emniyet güçleri ancak 12 Mart muhtırasına kısa bir süre kala kampüse girebilmişti. Ara rejim döneminde ise askeri güçler ODTÜ’de görev yapmıştı. Bu arada, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a “acil” koduyla gönderdiği bir bilgi notunda, “ODTÜ’nün Dev-Genç militanlarının merkezi haline geldiği” ifadesine yer vermişti.
“Ülkücü rektör istemiyoruz”
Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nde kamu otoritesi kurulmaya çalışılsa da çoğu zaman görevdeki rektörden başlayarak yönetim kademeleri, hocalar ve öğrencilere kadar uzanan bir çizgide “muhalif tavır” daima var olmuştu.
ODTÜ-Der adıyla kurulan oluşumun yönlendirmeleriyle 1975 yılında Demirel Hükümeti (I. Milli Cephe Hükümeti) görevdeyken ODTÜ’de 6 ay süren bir boykot gerçekleşmişti. Hükümet bu ve diğer kısa süreli diğer boykotları engellemede başarılı olamamıştı.
1977 yılında Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi ve Milliyetçi Hareket Partisi’nden oluşan koalisyon hükümeti bir kez daha ODTÜ’de otoriteyi tesis etmeye çalışmıştı. II. Milli Cephe Hükümeti olarak da bilinen bu hükümet, Aydınlar Ocağı ile iş birliğine giderek üniversiteye yeni bir mütevelli heyeti atamış ancak işbaşındaki rektör Ilgaz Alyanak, uzun süre heyete direnerek alınan kararları hayata geçirmemiş, öğrenciler de rektörü destekleyen gösteriler yapmış ama sonunda görevden alınmıştı. Bu karar üzerine öğrenciler günlerce sürecek eylemlere başlamıştı. Demirel Hükümeti’nin desteklediği mütevelli heyeti Prof. Dr. Hasan Tan’ı rektör olarak atamıştı. Tan, rektörlük binasına girerken çevrede toplanan öğrenciler “ülkücü rektör istemiyoruz”, “faşist rektör” sloganları atarak binayı taşlamışlardı.
ODTÜ’nün “kamusal otoriteye direnme” tarihindeki ilginç bir başka detay da öğrenci alımlarıyla ilgili olarak yaşanmıştı. ODTÜ Rektörlüğü, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi kurulmasına rağmen uzun yıllar ÖSYM sınavları ile öğrenci alımı yapmamış, adayları kendi kurduğu sistemle üniversiteye kabul etmişti.
Demirel ODTÜ’lüleri eyleme çağırmıştı
Bu arada Başbakanlığı döneminde uzun yıllar ODTÜ’den kaynaklanan olaylar ve eylemlerle uğraşmak zorunda kalan Süleyman Demirel, 2007 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde ise Abdullah Gül’ün seçilmesine karşı çıkarken ODTÜ’lülerin eylemlerine bel bağlamıştı.
ODTÜ ve diğer bitmek bilmeyen eylemler, gösteriler…
ODTÜ’nün “eylemci halleri”, yıllar içinde hiç hız kesmeden devam edecekti. 12 Eylül 1980 sonrası bir süre duraksayan gösteriler, 1990’lara gelinirken tekrar hız kazanmıştı. Merhum Turgut Özal, Başbakanlığı döneminde diğer birkaç üniversite ile ilk ağ bağlantısını sağlayan bilgisayarları ODTÜ’de hizmete sokmuş, bundan başka üniversiteye birçok hizmette bulunmuş ama o yıllarda ODTÜ’lüler tarafından en fazla protesto edilen siyasetçilerden birisi yine o olmuştu.
Refah-Yol Hükümeti’ne karşı başlatılan 28 Şubat sürecinde, ODTÜ’de de zaman zaman “gericilik karşıtı” gösteriler yapılmıştı.
2002 yılından itibaren işbaşına gelen AK Parti kadroları da “ODTÜ ruhu”nun tabiî bir hasımı olarak görülmüştü. Bu çerçevede ODTÜ’teki kimi gruplar; Türkiye’nin ilk uydusunun uzaya fırlatılmasına, Melih Gökçek döneminde Ankara trafiğini rahatlatacak yol projesinin yapılmasına (Şu sıralar CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın yeni yol projesine karşı da eylem yapılıyor), ODTÜ öğrencilerinin barınma ihtiyacını gidermek amacıyla Kredi Yurtlar Kurumu tarafından inşa edilecek yurt projesine, yeni mescit yapılmasına karşı eylemler düzenlemişler, “kadın – erkek tuvaleti ayrımına son” (cinsiyetsiz tuvalet) etkinlikleri gerçekleştirmişlerdi.
ODTÜ’deki bazı kesimlerin kimi konukları konuşturmama eylemleri de sıklıkla görülmüştü. Bu çerçevede bir grup öğrenci, geçtiğimiz Ağustos ayında hayatını kaybeden Sovyetler Birliği’nin son devlet başkanı uzun yıllar Politbüro üyeliği yapan Mihail Gorbaçov’u üniversite ziyaretinde “yeterince solcu bulmadıkları için” protesto edip, konuşturmamışlardı.
Yine eski bakan Kürşat Tüzmen ile Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan da ODTÜ’den konuşmamaları için eylem yapılan isimlerden bazılarıydı.
ODTÜ’nün mezuniyet törenleri de hazırlanan pankartlar ve atılan sloganlarla uzun yıllardır tartışmaların odağında yer almaya devam ediyor.
– Rahim Er, “ODTÜ’yü Menderes Kurmuştur Ama…” Türkiye Gazetesi, 26 Aralık 2012
– Op. Dr. Cenap Şirin, “ODTÜ ve Anarşi”, Yeni Konya Gazetesi, 25 Aralık 2012
– Utku Reyhan, “ODTÜ’nün Kavakları ve Türk Aydınının Sefaleti”, Aydınlık Gazetesi, 10 Temmuz 2019