Vakanüvis, fırsatçı esnafa verilen Osmanlı işi cezaları yazdı

Fırsatçı esnafa “Osmanlı işi” cezalar

Vakanüvis

Pandemi etkisi ve savaş şartlarının, tüm dünyada hayat pahalılığı ortamı oluşturduğu bir vakıa. Fırsatçılık ise şartları daha da ağırlaştırıyor.

Türkiye de bu verili ortamdan azade değil. Kamuoyu araştırmalarında hayat pahalılığı, uzun zamandır birinci sırada yer alıyor.

Ayıplı hizmet ve mal arzı da her ülkede olduğu gibi ülkemizde de büyük bir sorun. Aslında bu sorun tarihte de hemen her ülkede var oldu.

Elbette Osmanlı devrinde de bu sorunlar yaşanıyordu. Her devlet gibi Osmanlı İmparatorluğu da ticaretteki kötü niyetli yaklaşımlara karşı önlem alıyordu. İşte, o önlemlerden bir demet…

Osmanlı’da esnafa ağır yaptırımlar vardı

Osmanlı Devleti’nde esnaf; halkın ihtiyaçlarının sorunsuz bir biçimde karşılanmasını amaçlayan ve bunu yaparken mal ve hizmet üretiminden tüketimine kadar bütün aşamaları içine alan, devletin belirlemiş olduğu kurallar çerçevesinde çalışması beklenen bir sınıftı.

Devlet, düzgün işleyiş için esnaf birliklerini sert kurallarla sıkı bir denetim altında tutuyordu. Bu kurallara uymayanlara da ağır cezalar veriliyordu.

Cezaların mantığında caydırıcılık ana unsurdu. Osmanlı’daki esnaf örgütlenmesi, İslam’ın tesis ettiği ahlakî normlara uygun davransa da insanın olduğu yerde her zaman suiistimal olabileceği gerçeğiyle zaman zaman kötü niyetli esnaflar görülebiliyordu.

Devlet de öncelikle bu suçları işleyen esnafa malî cezalar veriyor, fiilin ağırlığına göre de azarlama, teşhir, hapis, sürgün, zincire vurma, kürek ve sair hürriyeti engelleyici cezalar da devreye girebiliyordu.

Ekmeğin gramajıyla oynayan taş kırmaya gönderiliyordu

Kayıtlarda “manevi cezalar” başlığı altında ilk olarak yer alan ikaz cezası, esnafın işlemiş olduğu suçlarda en sık karşılaştığı cezaydı. Genel itibariyle ilk ihlallerde suçlular uyarılmaktaydı.

Sahte ürün satmak, aldığı ürünün karşılığını vermemek gibi suçlar için ikaz yöntemi uygulanırdı. Osmanlı’da en ağır cezalara çarptırılanlar genellikle fırıncı esnafıydı. Halkın temel gıda maddesine yönelik yanlış hareketler sert bir biçimde cezalandırılıyordu. Başka esnaflarda birkaç kez işletilen uyarı sistemi, fırıncı olunca suçun ikinci tekrarında hemen fizikî cezaya dönüşüyordu.

Kayıtlarda, İstanbul’da fırıncılık mesleğini ifa eden Osman adındaki esnafın ekmeğin gramajını düşürmesinden dolayı uyarıldığı ancak suçunda ısrar ettiği için hemen bir kalede taş kırma cezasına çarptırıldığı yer almaktaydı. Yine fırıncılık yapan Yeniçeri İbrahim de ekmeğin gramajıyla oynadığı için aynı cezaya çarptırılmıştı. Ekmekçilik mesleğini icra eden fırıncı, çörekçi ve simitçilerden gramajdan çalanlardan birçoğu da Boğazkesen hapishanesine kapatılmıştı.

Sahtekâr esnafa, yüzünü boyayıp eşekle dolaştırma cezası

Böyle durumlarda tartı ve ölçü aletlerine el konuluyor, sahibine de teşhir cezası uygulanıyordu. Esnaf, rencide edici bir biçimde öncelikle kendi semtinde olmak üzere çarşı pazar dolaştırılırdı. Sahtekâr esnafın toplum içinde rencide edilmesinin daha da güçlü hale getirilmesi için yüzüne, tanınmasını engellemeyecek ama utanç içinde kalmasını sağlayacak kadar siyah mürekkep de sürülürdü.

“Yüzümüze kara çaldın” tabiri de büyük ihtimalle bu uygulamadan kaynaklanmıştı.

Kilis’te yaşanan böyle bir cezalandırmada, eksik tartan fırıncının yüzü boyanmış, pişirdiği ekmeklerden birkaçı boynuna asılmış halde şehir içinde çarşı ve pazar yerlerinde eşek üzerinde dolaştırılmıştı. Bir diğer örnekte de hileli mal üreten esnaf, kafasına tahta külah geçirilerek eşek üzerinde halk içerisinde dolaştırılmıştı.

Kulağından duvara çivileme cezası

Esnafların işlemiş oldukları cürümlerden dolayı karşılaşmış oldukları bir diğer ceza türü de bedenî cezalardı. Bunlar sırasıyla dayak cezası, kulağından duvara çivileme ve idam cezalarıydı.

Dayak cezası, hapis ve sürgün gibi ağır cezalara alternatif olarak düşünülen bir ceza türüydü.

Dayak ve kulağından duvara çivileme cezaları Subaşılar tarafından uygulanırdı. Bu ceza sıklıkla devletçe konulan narha (fiyat sınırlaması) uymayan esnafa verilirdi. Kulak cezası en çok temel gıdalar alanında faaliyet gösteren fırıncı, kasap veya lokanta esnafına uygulanmaktaydı.

Dükkânını başına yıkmak…

Esnafın işlemiş olduğu suçlardan dolayı verilen malî cezalar da aşama aşama çok ağır seviyelere ulaşıyordu. Buna göre; öncelikle para cezası uygulanan esnaf, suçunda ısrar ederse sırasıyla bir süre dükkânı kapatma, mallarına el koyma, süresiz olarak işyerini kapatma, meslekten men etme ve nihayet çok ağır suçlara uygun olarak da dükkânı yıkmak şeklinde uygulanabiliyordu. Ancak dükkânını başına yıkmak çok nadir görülmüştü.

Tütün yasağını uygulamak için aldığı sert tedbirlerle tanınan Padişah IV. Murat zamanında, tütün içilen kahvehanelerden bazılarının yıkıldığı biliniyordu. Bu örneklerden birinde; Kasımpaşalı Kahveci İbişin, kahvehanesine erâzil şahısları topladığı gerekçesi ile kahvehanesinin yıkımına ve kendisinin de Bozcaada’ya sürgününe karar verilmişti. Bir diğer örnekte de Galata, Üsküdar ve Boğaziçi sahillerindeki kahvehaneler ile kayıklarda saz ve tarab (eğlence) ile edebe aykırı haller gösterenlere engel olunması konusunda Bostancıbaşı’na yazılan bir emirden bahsedilmekteydi.

Osmanlılarda, ruhsatsız ve usulsüz bir biçimde açılan her ticarethaneye kapatma cezası verilmekteydi. Sorumluların dikkatini çekmemek için genel itibariyle çarşı merkezlerinde uzakta açılan bu dükkânlar fark edildikleri anda hemen kapatılırdı.

Esnaf Loncaları bu tür uygunsuzlukları yakından takip eder, gereği yapılması için de devlet nezdinde harekete geçerlerdi. Loncalar bazen de ahlaken düşük kişilerin esnaflık yapmaması için kamu görevlilerini ikaz ederlerdi. Galata’daki “esnaf erbabı”, mahkemeye giderek, Todori adında bir zimminin meslektaşları olduğunu fakat esnaf nizamına uygun olmayan düşük işlerle meşgul olmasından dolayı kendisinden rahatsızlık duyduklarını belirterek, meslekten men edilmesini istemiş, mahkeme de şikâyeti haklı bularak gereğini yapmıştı.

Bu tür cürümler arasında “layığınca iş yapmamak, vergi kaçırmak, arabozuculuk ve kargaşaya sebebiyet vermek, sahtekârlık, sair ahlaksızca davranışlarda bulunmak, diğer esnaflara yönelik olarak uygunsuz söylemlerde bulunmak” yer alıyordu.

Çevredeki halka rahatsızlık veren bazı esnaflar için de cezalara gündeme gelirdi. Bozacı esnafından bazıları sık sık cezaî yaptırımlarla karşı karşıya kalmaktaydı. Çünkü buralarda bozanın yanı sıra içki satıldığı da görülüyordu. Kaçak yollarla içki içmek isteyen uygunsuz kişiler buralara devam ediyor, çevre halkı da bu durumdan rahatsız oluyordu. Cami yakınında olan bazı bozahaneler bu nedenle kapatılmıştı.

Müteahhit ve inşaat ustalarına idam cezası

Osmanlı Devleti’nde, halkın huzuru ve güvenini sağlamada ağır suçlar işleyen esnafa verilen cezalar kadem kademe artar, bazı durumlarda sorumlu suçunun bedelini canıyla öderdi. Hileli gıda sonucu ağrı hastalanmalar ya da ölüm vakaları görülürse buna neden olan esnaf idam edilirdi.

Ayrıca, çıkan yangınlar neticesinde yıkılan bazı dükkânlara çeşitli sebeplerle tekrar inşa izni verilmemiş, buna rağmen inşaatı yapan müteahhit ve ustalardan kimilerinin idam edildiği kayıtlarda yer almıştı.

Bu tür dükkânlar genellikle kahvehaneler ile üst katları bekâr odaları olarak kullanılan dükkânlar ve serkeş tiplerin devam ettiği bazı hanlar olurdu.

Ayrıca Osmanlı’nın klasik devirlerinde, gayrimüslim esir tacirlerinin kendi dindaşlarına Müslüman esir satmaları da büyük bir suçtu ve cezası idamdı.

– Talip Şahin, “Osmanlıda Esnafların İşlediği Cürümler ve Karşılaştığı Müeyyideler”, Asia Minor Studies Hâkemli Dergi, Cilt 10, Sayı 1, Ocak 2022

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir