12 Mart: İstikrarı boz, koalisyonlara kapı aç
Vakanüvis
Elliiki yıl önce bugün 12 Mart darbesi gerçekleşmişti. Atanmış askerî memurlar; “Bilginize” diye biten bir muhtıra ile seçilmiş Meclis ve Hükümete ihtarda bulunmuş, iktidarıyla muhalefetiyle siyasiler de bu gözdağına göz yumarak ara dönemin başlamasına müsaade etmişlerdi.
12 Mart’a giden yıllar
27 Mayıs 1960 kanlı darbesi yaşanmış ancak millet, ilk seçimlerde yine de diktacıların tercihinin tersine davranarak CHP’yi büyütmemiş, Adalet Partisi liderliğindeki siyasal bloğun oy oranını yüzde 50’lerin üzerine çıkarmıştı. Ancak parça parça oluşan bu tabloda kaçınılmaz olarak AP-CHP koalisyon hükümetleri kurulmuş, millet nihayet 1965’te yüzde 52’lik bir oy oranıyla AP’yi tek başına iktidara taşımıştı.
Bu arada dünya genelinde konjonktürel bir hareket olarak gelişen 1968 gençlik hareketleri Türkiye’yi de etkilemişti. “68 kuşağı”, “öğrenci hareketleri” gibi isimlendirmelerle kamuoyunun bilgisi dahiline giren gelişmeler, boykot, işgal ve grevler Türkiye’deki politik sistemi zehirlemeye başlamıştı.
Tek başına iktidara gelen AP’yi zayıflatma çabaları
Bu süreçte Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi gene de 1969 seçimlerinde de tek başına iktidar olarak (yüzde 46 oy, 256 milletvekili) çıkmıştı. Ancak güçlü, istikrarlı bir yönetim devri olması beklenen bu dönem fazla uzun sürmeyecekti. Adeta “gizli bir el” Adalet Partisi’nin içini karıştıracak ve buradan kopuşlar sağlayacaktı. Önce 72 AP’li milletvekili ve senatörün imzaladığı “72’ler muhtırası” yayımlanmış, ardından da 41 AP’li milletvekili 1970 bütçesine ret oyu vererek kendi partilerinin hükümetinin düşmesini sağlamışlardı. Demirel kısa bir süre içinde üçüncü hükümetini kursa da işledikleri disiplin suçlarıyla partiden ihraç edilme noktasına gelen 26 (sayıları sonradan 41 olacaktı) Adalet Partili milletvekili Ferruh Bozbeyli’nin öncülüğünde Demokratik Parti’yi kurup partilerinden ayrılacaklardı.
Darbeci, darbecinin darbesini engellemişti
Türkiye böyle adım adım istikrarsızlığın kucağına itilirken, ordu içindeki dikta savaşları da sürüyordu. Zaten 1960 darbesini takip eden ilk yıllardan itibaren irili ufaklı birçok darbe kıpırdanmasına şahit olunan, zaman zaman tasfiyelerin de yaşandığı TSK’da esaslı bir kalkışma ise 12 Mart’tan üç gün önce yaşanmıştı. Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu’nun elebaşılığını yaptığı kadronun 9 Mart’taki darbe girişimi, üç gün sonra darbeyi yapacak olan komuta kademesi tarafından engellenmişti. Darbeye adı karışan ve orgeneral rütbesinden daha kıdemsiz olanlar resen emekliye sevk edilmişlerdi.
Ve 12 Mart darbesi başlıyor
Bu istikrarsız dönemde gerçekleşen banka soygunları, adam kaçırmalar, üniversite işgalleri, öğrenci olayları, fabrikalardaki grevler, işçi yürüyüşleri ve sıkıyönetim uygulamaları ortamı iyice germişti. Ayrıca basının en büyükleri olan, Simavi kardeşlerin patronajındaki Hürriyet ve Günaydın gazeteleri de hükümete sürekli olarak yolsuzluk iddialarıyla saldırıyordu.
Nihayet 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur imzasıyla hazırlanan muhtıra metni, Cumhurbaşkanı ve TBMM ve Senato Başkanlıklarına ulaştırıldıktan sonra tüm ülkeye duyurulmak için TRT’ye gönderilmiş ve saat 13.00’te TRT’de okunmuştu. Muhtıra şöyleydi:
“1. Parlamento ve hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş; Atatürk’ün bize hedef gösterdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve anayasanın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine düşürülmüştür.
2. Türk Milleti’nin ve onun sinesinden çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin, partilerüstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve anayasanın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarının uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilemediği takdirde Türk Silahlı Kuvvetleri, kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya üzerine almaya kararlıdır.
Bilgilerinize
Muhtıra ile istifası istenen Başbakan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a hükümetinin istifa ettiğini belirten mektubu Başbakanlık Müsteşar Muavini Muslih Fer aracılığıyla ulaştırmıştı.
Darbeyi destekleyenler “olağan şüpheliler”
Muhtıranın verilmesinden sonra, sol gruplar AP/Demirel hükümetinin devrilmesinden büyük bir memnuniyet duymuşlardı. Başta DİSK ve Dev-Genç olmak üzere ODTÜ Mezunlar Cemiyeti, Devrimci Avukatlar Derneği, Türkiye Öğretmenler Sendikası, Mimarlar Odası ve Sosyal Demokratlar Derneği yayınladıkları bildirilerle muhtırayı desteklediklerini açıklamışlardı.
Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi, 12 Mart darbesinin, “ordunun sesi” diyerek selamlarken, Milliyet’te de Abdi İpekçi, “halk muhtırayı olumlu karşıladı” diye yazıyordu. Tercüman gazetesinde ise merhum Ahmet Kabaklı, “Muhtıradan demokrasinin yara aldığını” dile getirmişti. Aradan birkaç yıl geçtiğinde ise Cumhuriyet ve Milliyet’in yazarları 12 Mart’ın demokrasiye darbe vurduğu görüşünü savunacaklardı.
CHP’li tarafsız Başbakan Erime’e NATO’dan, Dünya Bankası’ndan bakanlar
Yaklaşık otuz ay sürecek bu olağanüstü dönemde dört “partilerüstü” hükümet kurulacaktı. Darbeciler ile Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın ülkeyi yönetme konusunda tercihlerini CHP’den yana kullanmaları üzerine, yılların CHP’lisi Nihat Erim partisinden istifa ettirilmiş, sonrasında da “Tarafsız Başbakan” olarak kendisine hükümet kurdurulmuştu. 12 Mart’ın bu ilk ara dönem hükümetine AP 6, CHP 4 bakan vermiş, kimisi NATO’dan kimisi Dünya Bankası’ndan olmak üzere 27 bakandan 15’i Meclis dışından atanmıştı.
Ömrü, iki yılı biraz geçen antidemokratik 12 Mart sürecinde kolayca tahmin edilebileceği gibi istikrar sağlanamamış ve tam dört ayrı, koalisyon yapılı ara dönem hükümeti kurulmuştu. Bu süreçte kurulan hükümetler ve görev tarihleri şöyleydi: Birinci Erim Hükümeti (26 Mart 1971-7 Aralık 1971), İkinci Erim Hükümeti (11 Aralık 1971-17 Nisan 1972), Ferit Melen Hükümeti (22 Mayıs 1972-10 Nisan 1973) ve Naim Talû Hükümeti (15 Nisan 1973-16 Aralık 1973)
ABD istedi, 12 Mart Hükümeti haşhaş ekimini yasakladı
Darbeci askerlerin iddialarının aksine anarşi durmayacak, Erim Hükümetleri de kısa sürede güvenlikçi bir icraata yoğunlaşarak, ülkeyi yasaklar ve sıkıyönetimle idare etme yoluna gideceklerdi. Başbakan Erim, bu tutumu, “Tedbirler balyoz gibi kafalarına inecektir.’’ açıklamasıyla dile getirerek “Balyoz Harekâtı”nı başlatmıştı.
İçeride “balyoz”luk yapan hükümet, Batı’ya karşı ise pamuk gibi yumuşacıktı. Bu dönemde NATO’nun talepleri ikiletmeden yerine getirilmişti. Bu arada ilginçtir, darbenin Başbakanı Nihat Erim, muhtıranın verildiği gün Roma’daki bir NATO toplantısındaydı. Erim Hükümeti, ABD’ye yönelik teslimiyetçi politikaların da mimarı olacaktı. Daha önce Adnan Menderes ve Süleyman Demirel’in “Türk köylüsü mahfolur” diyerek karşı çıktığı ABD’nin güya uyuşturucuyla mücadele kapsamında, “Türkiye’de haşhaş ekiminin yasaklanması” talebini Nihat Erim daha üç aylık Başbakan iken tam bir itaatle yerine getirmişti.
Erbakan da hedefte
12 Mart muhtırasının tek amacının anarşinin ortadan kaldırılması olmadığı kısa sürede ortaya çıkacaktı. Bağımsız Konya Milletvekili Necmettin Erbakan, 1969 seçimlerinin ardından bir grup arkadaşıyla Milli Nizam Partisi’ni kurmuştu. Erbakan, Hüsamettin Akmumcu ve Hüseyin Abbas’ın da katılımıyla MNP’yi Meclis’te üç kişiyle temsil noktasına getirmişti.
Necmettin Erbakan’ın MNP’nin kurulduğu gün yaptığı konuşmadaki, “Açıkça ilan ediyorum ki, bizim partimizin kurucuları Sultan Fatih Hazretleri, Sultan Yıldırım Hazretleri, Sultan Murat, Sultan Melikşah, Ulubatlı Hasan, Orhan Gazi, Nizamülmülk, Akşemseddin, Sultan Yavuz, Kılıçarslan, Alp Arslan, Gelenbevi Hazretleri ve Sultan Hamit’dir.” sözleri başta olmak üzere, “Yarabbi Milli Nizamı, evliyaların duasındaki idarenin bu memlekete gelmesine vesile kıl, amin”, “Başörtülü öğretmenler işlerinden atılıyor. Milli Nizam buna son verecek.”, “Çocuklarımıza din eğitimi verilmiyor, bunu değiştireceğiz.” gibi daha pek çok konuşması “laikliğe aykırı” bulunarak partisi hakkında kapatma davası açılmıştı. Davayı Cumhuriyet Başsavcılığı açmış, kapatma kararını (20 Mayıs 1971) ise Anayasa Mahkemesi vermişti.
Bu arada, Bülent Ecevit de yıllar sonra verdiği bir röportajda; darbe hükümetinin kapitalist güçleri, NATO’yu, Ortak Pazar’ı (Avrupa Birliği) ve sermaye sınıfını doyurmak için kurulduğunu anlatmıştı. Demirel Hükümetlerinde Dışişleri Bakanlığı görevlerinde bulunan İhsan Sabri Çağlayangil ise “Demirel Hükümeti’nin düşürülmesiyle birlikte Türkiye’nin NATO karşıtı duruşları da duraklamıştı” demişti.
Darbeciler Cumhurbaşkanını da seçtirip gittiler
Bu süreçte, partilerin kararlı tavır sergileyememeleri ve aralarında anlaşmazlığa düşmeleri nedeniyle emekli asker Fahri Korutürk de Cumhurbaşkanı seçilmişti. Son ara dönem hükümetini kuran Naim Talu, altı ay sonra ülkeyi seçime götüreceklerini açıklamıştı. 14 Ekim 1973 seçimlerinin ardından Naim Talu, 24 Ekimde Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e 12 Mart darbe döneminin son hükümetinin istifasını sunmuştu.
– Doğancan Başaran, “12 Mart Askeri Muhtırası ve Türk Demokrasisi”, Uluslararası Demokrasi Sempozyumu Bildirileri, Giresun Üniversitesi, 2017
– Mehmet Utku Şentürk, “Türkiye’de Medyanın Darbelerle İmtihanı”, Uluslararası Demokrasi Sempozyumu Bildirileri, Giresun Üniversitesi, 2017
– Murat Karataş, “12 Mart Muhtırası ve Partilerüstü Hükümetler”, Uluslararası Demokrasi Sempozyumu Bildirileri, Giresun Üniversitesi, 2017