Üçüncü Dünya, Birinci Dünya’dan tarihini istiyor

Evrim Altuğ- Türkiye ve dünya son yıllarda artan şekilde, sahip oldukları kültür varlıklarının günümüz Batı kaynaklı müzeleri ve ulusal koleksiyonlardan kendilerine iadesi adına ya haklı taleplerde bulunuyor ya da Batı, müzelerinde taşıdığı bu ‘zaman ve tarih ziynetleri’ni, düzenlediği tören ve açıklamalarla dünya huzurunda iade sürecine yöneliyor.

İtalya’dan Türkiye’ye getirilen Zeugma kökenli Stel.

İade seferberliği

Bu kapsamda Hollanda da ay başı Endonezya ve Sri Lanka’ya Rijksmuseum envanterinden hükümet kararı ile iade ettiği altı tarihî obje ile gündemi bir nebze olsa belirlemişti. Yine Kamboçya ve Tayland’dan bir grup araştırmacı geçen mayıs örgütlenerek İngiltere’ye yasa dışı yollardan kazandırılan kültür varlıklarını geri almak üzere düğmeye basmıştı. İtalya, geçen ay İngiltere’den MÖ 8. YY’a uzanan geçmişiyle 750’yi aşkın çeşitli kültür varlığını geri alarak Roma’da sergilemeye başlamıştı. Buna ek olarak, Benin Monarşisi, özellikle Fransa’dan geri aldığı geçmişini yeniden sahiplenerek, kurulacak yeni bir müzede korumak için 15 Temmuz’da özel bir devlet zirvesi düzenlemişti. Kenya, geleneksel ‘Vigango’ ahşap figür soyutlama eserlerinden bir grup örneği, ABD’li yetkililerden teslim almak üzere geçen hafta temasa geçmiş ve bunu başarmıştı.

Keza ABD demişken Arap Medyası’nda geçen ay başı manşete çıkan bir raporda, bu yıl ocakta atanan ABD Bölge Savcısı Alvin Bragg ve ekibinin yürüttüğü soruşturmalar doğrultusunda, maddi değeri 165 milyon dolara erişen ve sayısı 950 civarındaki tarihî eserin geri dönüş yolunu tutmuş olmasından övgüyle söz ediyordu. ABD’nin iade yoluna gittiği eserlerin ait olduğu ülkeler arasında Kamboçya, Pakistan, Mısır, İtalya ve elbette Türkiye dikkat çekiyordu.

ABD’nin Irak’a iadesi Antik Sümer Boğa Figürü. 

Türkiye’nin 43 yıllık gurur tablosu

Günümüzde, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ‘Kaçakçılığın Önlenmesi İle İlgili Faaliyetler’ envanteri, çok değerli bir yüzleşme ve muhasebe dökümü olarak, anılmayı hak ediyor. İnternet üzerinde (https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-44470/yurt-disindan-iadesi-saglanan-eserler.html ) tek tek incelenebilen 139 başlıklı listeye göre, 1980’den günümüze Türkiye, sayısı 22 bin 424’e ulaşan iadesi sağlanmış tarihî eser ve kültür varlığı sayısıyla kayda geçiyor. 43 yıllık envanterde en fazla tarihî eserin getirildiği ülkeler sıralamasında Almanya, Hırvatistan, İngiltere, ABD ve Sırbistan yer alıyor. Listeye göre 8 bin 658 eser Almanya, 4 bin 147 eser Hırvatistan, 3 bin 739 eser İngiltere, 2 bin 520 eser ABD, 1865 eser Sırbistan çıkışlı olarak saptanırken bunların 1495’i ise diğer ülkelerden getirilmiş. Bu kapsamda, 2023 başından günümüze iadesi gerçekleşen eser sayısının ise envantere ek olarak üç bini geçtiği vurgulanıyor.

“Kültür varlıklarının iadesi, Türkiye’nin namus meselesi”

Milliyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürü ve Arkeoloji Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Menderes Özel, kaçırılmış kültür sanat, arkeoloji ve tarih varlıkları adına Türkiye’nin son 20 yılı aşan iade macerası için “Bu bir namus meselesi” derken dünya ülkelerinin gitgide artan tavrını ‘günah çıkarma’ olarak niteliyor.
*Özellikle son 20 yılda, iade edilen kültür varlıklarının Türkiye ve dünyada yaşanan artışını birbirlerinden hangi noktalar ve mazeretlerle ayırmalıyız?

Türkiye, Mısır, Hindistan gibi eserleri onlarca yıl yağmalanmış ülkeler için kültür varlıklarının iadesi konusu bir namus meselesi. Türkiye’de Kültür ve Turizm Bakanlığı titiz çalışarak her gün bir müze, koleksiyon ya da müzayedede iadesi istenecek yeni eserler keşfediyor. Bazıları yıllarca süren hukuk mücadelelerinin sonucu bazıları da diplomasi kabiliyetiyle her yıl çok sayıda eserin iadesi sağlanıyor. Ancak mesela dünyada en çok çalıntı esere ev sahipliği yapan British Museum, İngiltere yasalarını gerekçe göstererek istisnalar dışında iadeye yanaşmıyor.

Yine de son 20 yılda dünyada kültür varlıklarının iadesinde artış olduğu gerçek. Bunu sömürgeci emperyalist geçmişe yönelik bir tür günah çıkarma olarak yorumlayabiliriz. Belçika’nın spesifik olarak Kongo’ya, Fransa’nın Afrika ülkelerine yönelik iş birliği yaklaşımını örnek gösterebiliriz. Türkiye ise kültür varlıklarının iadesi konusunda ekmeğini âdeta taştan çıkarıyor.

*Küresel iklim, ekonomik krizler ile savaşlarla artan göç ve ‘kara ekonomi’, tarihî eser kaçakçılığının elini güçlendiriyor olabilir mi? 

Bence son 20 yılda tarihî eser kaçakçılığının elini güçlendiren en önemli şey 2003’te ABD’nin Irak’ı işgali ve ardından başlayan iç savaş ile 2011’de Suriye’de başlayan savaşla DEAŞ’ın yükselişi oldu. Hepimiz Irak’ta Musul’da, müzelerin yağmalanmasına, antik kentlerin buldozerlerle dümdüz edilişine, Suriye’de Palmira’da tapınakların havaya uçurulmasına ağlayarak tanık olmadık mı? 7 bin yıl önce insanlığın medenileşmeye başladığı Mezopotamya, 20 yılda tarihin en büyük kültürel yıkımı ve soygununa tanık oldu. Yani diyeceğim, bunları gördükten sonra çözüm olarak ne önersek boş.

*Türkiye için sıkça duyduğumuz ilginç bir ‘teselli’ de Almanya’daki Bergama Zeus Sunağı’nın ‘iyi ki orada olduğu’, aksi hâlde çoktan yağmalanmış olacağı yönünde. Bunu nasıl yorumlamalı?

Berlin’deki Pergamon Müzesi alanında dünyanın en iyilerinden. Yalnızca Zeus Sunağı’na değil, Osmanlı coğrafyasından bazıları izinle götürülmüş çok sayıda esere ev sahipliği yapıyor. Zeus Sunağı, Türkiye’de kalsaydı Berlin’deki gibi ihtişamla sergilenir miydi emin olamasam da “iyi ki orada çünkü korunuyor” diye düşünmüyorum. Çünkü o ilahi yapı bu toprakların insanları tarafından bu topraklar için yapıldı. Ayrıca mesela, 4. Haçlı Seferi’ndeki 57 yıllık işgal sırasında Venedik’e kaçırılan dört bronz at heykeli gibi eserler için de bu topraklar olarak hak sahibi olduğumuzu düşünüyorum.

Tarihin arka kapısından geleceğe çıkan ressam

Çağdaş Türkiye sanatının, henüz 20’li yaşlarında iken DGSA Neş’et Günal atölyesinden çıkmış kavramsal sanatçısı Şenol Yorozlu, sevgili eşi Rahşan Hanım ile yaşadığı İzmir’in Menderes ilçesi Özdere yerleşiminde, geçen hafta içi geçirdiği kalp krizi sonucu 73 yaşında aramızdan ayrıldı. Bugün (Pazar) Özdere Camii’nde ikindi namazı ardından uğurlanacak olan sanatçı; yapıtlarında tarih, sanat tarihi, siyaset ve sembolizmi harmanlayan yapı sökümcü ve muhalif, hatta anarşik bir özgün üslubun mimarı oldu.

1989’da Türkiye’den ayrılarak bir süre İsveç’te yaşayan ve burada çalışan Yorozlu, 10 yıl aradan sonra ilk kişisel sergisini İstanbul Gümüşsuyu’ndaki Briefly Art Sanat Galerisi’nde “Our Boys Did It!” başlığıyla açmıştı. Serginin adı, CIA’nın parmağı olduğuna rivayet edilen 1980 darbesi üzerine telaffuz edilmiş ajan sözü “Bizim çocuklar yaptı!” ifadesine göndermede bulunuyordu. Trabzon doğumlu fırça, Nilgün Yüksel küratörlüğündeki, kariyerinin bu son sergisi üzerine konuşurken “Ben çağdaş sanatçıyım, zamanımın ve gücümün bilincindeyim” diyordu. Sanatçı bu sergisinde, Hüsn-ü Hat geleneğinden gelen soyut ifade gücünü, büyük ebatlı tuvallere nakletmişti. Sanatçı bu resimlerindeki tavrı hakkında konuşurken ayrıca şu detaylı ifadeleri kullanmıştı: “Hangi coğrafya ve ülkede yaşadığımı biliyorum. Dününü bugününü. Dün yaşandı not düşüldü, bugünü yaşıyoruz not düşülecek ‘bir şey’ var mı? Yarın ise bir soru işareti.” 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir