Seray Şahinler- Cumhuriyetimizin 100. yılı Türk sanat tarihinin mihenk taşlarını buluşturan özel bir sergi ile taçlanıyor. İBB ve Piramid Sanat iş birliğinde, 81 sanatçının eserinin yer aldığı “100 Yıl Perspektifinde Sanat: Türkiye’de Modern ve Çağdaşın Serüveni” sergisi, Cumhuriyet’le başlayan modernleşme sürecindeki sanat ortamını farklı kuşaklar ekseninde sunuyor. Sergide Mihri Müşfik’ten Şükran Moral’a Nazmi Ziya Güran’dan Tomur Atagök’e, Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan Murat Germen’e sanatın 100 yıldaki değerlerini hatırlatan özel bir yelpaze var. Taksim Sanat ve Piramit Sanat’ta 13 Ocak’a kadar ziyaret edilebilecek sergiyi küratör Bedri Baykam’dan dinledik.
*Türk sanatının 100 yılı bu sergide nasıl yer buldu?
Serginin kapsama alanı Cumhuriyet döneminin yüzyılıydı, yani 1923’ten itibaren kariyerlerinin önemli kısmını yaşamış sanatçılar. Kurucu Osmanlı dönemi sanatçılarımıza saygımız ve borcumuz sonsuz ancak kürasyon açısından 1923-2023 dönemini ele almak istedim. Ayrıca en az 160 sanatçının olmasını dilerdim ama sergileme alanlarımız ancak 81 sanatçıya müsaade etti. Hatta bir sanatçıya daha yer açmak için sergiden kendimi çıkardım. Sonuçta bu yüzyıla yayılan süreçte, Türk empresyonistlerinden başlayarak kübistleri, figüratif sanatçıları, soyut sanatçıları, Paris Ekolü’nü, Akademi’nin çok farklı eğilimlerinden çıkan değerli sanatçılarımızı, 1980’lerden başlayarak Yeni Dışavurumculuk, kavramsal sanat, mekân düzenlemeleri ve multimedyaya adım adım açılan büyük grup sergilerinin getirdiği yeni bağımsızlık rüzgârını yansıtmak istedim.
*Sergide sanatçıların geçtiği o uzun ve çetin yolculuğu görmek de mümkün…
Sergi, 100 yıl boyunca Türk sanatçılarının nasıl bütün imkânsızlıklara rağmen farklı stiller, teknikler ve dönemsel akımlarla modern ve çağdaş Türk sanatı adına zengin bir tarih oluşturduklarını kanıtlıyor. Mesela, büyük usta Ali Avni Çelebi’nin ‘80’li yıllarda verdiği bir röportajda “Hayatta hiçbir zaman bir atölyem olamadı” sözleri yüreğimde acıdır. Veya 1972’de, Paris sergim sırasında Kayıhan Keskinok ile beraber küçük bir otel odasında ziyaret ettiğimiz Orhan Peker’in, o tamamen uygunsuz şartlarda hâlâ özel ve dikkatli kendi resmini sürdürüyor olmasındaki mütevazı, hüzünlü ve sessiz havayı unutamıyorum. Bunun gibi sayısız örnekle dolu sanat tarihimiz. Laf aramızda, bunlar Cumhuriyet tarihimizin koyu gri sayfalarından. İzleyicilere özellikle şunu hatırlatıyorum, bu tarih çok zor yaşandı, çok zor yazıldı, yazılıyor. Sonuçta Türkiye’de sanatçı olma kararı alan her insan, bu ortamda ve özellikle 20. YY’a baktığımızda birer kahraman. Bu gerçeği hiçbir zaman unutmamak lazım.
Cemal Tollu, “İnşaatta Çalışanlar”
‘Akademi’de iktidar savaşı vardı’
*Sanatın 100 yılını izlerken bu sergide nasıl bir ‘tablo’ çiziliyor?
Sanatçılarımız kaçınılmaz şekilde başta Paris olmak üzere Batı sanatından etkilenerek oryantalist, empresyonist, post-empresyonist ve kübist üsluplarda çalıştılar. O dönemlere hiçbir anakronizme düşmeden ve “sizler o dönemlerde niye farklı resimler yapmadınız” demeden saygı ve gerçekçilikle bakmamız lazım. Paris Ekolü sanatçılarımızdan sergide Mübin Orhan ve Nejat Devrim var, sonraki yıllardan ise Ömer Uluç ve Komet… Akademi’nin figüratif yapısından Neşet Günal, Neş’e Erdok, Aydın Ayan gibi sanatçılar ve soyut kanat olarak adlandırılan Adnan Çoker ve Özdemir Altan… Akademi’nin içinde o yıllarda büyük bir iktidar savaşı vardı. Sergide her iki eğilim de mevcut. Ardından ‘80’li yıllarla beraber son 45 yılda gelen isimler karşımıza çıkıyor. Türk sanatının çehresi değişti ve onların açtığı daha bağımsız, esnek ve multimedyaya adım adım yönelen yapıtlar yerini aldı. Bu serüven olanca hızıyla devam ediyor.