SERVET YILDIRIM – Ekonomide çözüm bekleyen önemli sorunlar var. Acil kararlar ve aksiyonların geciktirilmeden alınması gerekiyor. Ekonomideki tabloya rakamlarla bir göz atalım:
– Dış ticarette nisan ayında 19.3 milyar dolarlık ihracata karşın 28.1 milyarlık ithalat yaptık. Bir önceki ayda ise 23.6 milyar dolarlık ihracat ve 32.2 milyarlık ithalat yapmışız. Yani aylık ortalama 10 milyar dolarlık dış ticaret açığı veriyoruz. Bu düzeyde bir açık kolay sürdürülebilir bir durum değil.
– Cari işlemler açığı ve açığın finansmanı ekonominin hassas noktasıdır. Türkiye ekonomisi yapısal olarak hep cari açık vererek büyüyen bir ekonomi oldu. Büyümek için iç tasarruflar yeterli olmadığından diğer ekonomilerin tasarrufuna ihtiyaç duydu. Yüksek açık verilmeyen ya da fazla verilen yıllar ise büyümenin olmadığı yıllardı. Mesela 1994, 1998, 1999, 2001 ve 2019 büyüme sorunu yaşanan kriz yıllarıydı ve açık verilmedi. Bu dönemlerde cari açık sorununun çözüldüğü gibi bir illüzyona kapıldığımız bile oldu.
Oysa ödemeler dengesi ekonominin hep yumuşak karnı oldu; yapısal sorun çözülmedikçe olmaya devam edecek. Ödemeler dengesinde mart sonu itibariyle 12 aylık cari açık 54 milyar dolar ile 2012 ağustos ayından bu yana en yüksek seviyelerine çıktı. Ocaktaki 9.85 milyarlık açık ise ekonomi tarihindeki en yüksek aylık cari işlemler açığı olarak kayda geçti. Kısacası şu anda da GSYH’nın yüzde 5.5-6’sına doğru giden bir açık var. Sürdürülebilir değil.
– Ekonomi büyüyor. Ama görünen o ki istihdam yaratamıyor. Ocak ayında tek haneye inen işsizlik rakamı şubatta yeniden çift haneye yükseldi. Geniş tanımlı işsizlik ise yüzde 23.4 ile 2021 yılından bu yana en yüksek değerinde seyrediyor. İşsizlik sorunu önemli. Türkiye ekonomisi bazı yıllarda büyüse bile istihdam yaratmakta zorlanıyor.
Enflasyon ve dolarizasyon
– Sanayi üretiminde şubat ayında yaşanan sert düşüş büyüme tarafında da çok rahat olmadığımızı gösteriyor. martta da beklenenden daha düşük rakamlar geldi ve sanayi üretimi yıllık yüzde 0.1 daraldı.
– Enflasyon yıllık bazda yüzde 45’in altına indi ama hala dünyanın en yüksek enflasyonuna sahip altı ülkesinden biriyiz. Daha önemlisi hem Merkez Bankası hedefinin hem de tahminin çok ötesindeyiz.
– Bütçeyi geçen yıl rakamsal olarak çok açılmadan kapatmıştık. Ama yılın ilk üç ayında 250 milyar lira açık verdi. GSYH’nın yüzde 5 – 6’sına doğru giden bir açık tablosu var önümüzde. Hazine’nin nakit açığı şubat’ta 171,5 milyar TL ile rekor seviyeye çıktı; ocak-şubat nakit dengesi 225,8 milyar TL açığa ulaştı. Oysa nakit dengesi 2022 yılının ilk iki ayında 17.5 milyar TL fazla vermişti. Rahatsızlık verici bir gelişme bu.
– Türkiye’de mevduatların yüzde 40’ı Türk lirası cinsinden, 41’i yabancı para ve 19’u Kur Korumalı Mevduat (KKM) cinsinden tutuluyor. Her ne kadar yönetim KKM’nin bir TL mevduat olduğunu söylese de birçok ekonomiste göre KKM dövize endeksli bir enstrümandır ve dolarizasyonun bir unsurudur. Bu nedenle, Türkiye’de mevduatların yüzde 40’ı TL cinsinden ve geri kalan 60’ı ise ya dövize endeksli ya da döviz cinsindendir. Ve geçmiş ile karşılaştırıldığında bu oran çok yüksektir. Mesela 2014 yılında mevduatların yüzde 60’ı TL ve geri kalanı dövizmiş. Yıllar itibariyle dolarizasyonun hüküm sürdüğü bir ekonomi haline gelmişiz.
Atılması zorunlu bazı adımlar var
Anlattığım bu tabloya bakarak bile ekonomide alınmak zorunda olunan kararlar ve atılmak zorunda olunan adımlar var.
Öncelikle ekonomide fiyat istikrarının ve TL’nin itibarının sağlanması gerekiyor. Fiyat istikrarının sağlanması için ise başvurulması gereken üç temel politika vardır. Bunlardan birincisi TCMB para ve kur politikasıdır. Enflasyonun düşürülmesine odaklı bir politika olması gerekir ama bizde 2021 ortasından bu yana gevşek tutulmaktadır. Merkez Bankası faizi uzun bir süredir “çok düşük” tutmakta ve ciddi bir “negatif reel faiz” yaratmaktadır. Faizin böylesine negatif olduğu, yani enflasyonun çok altında tutulduğu bir uygulamanın enflasyonu aşağı çekici etki yapması mümkün değildir.
İkinci ayak maliye politikasıdır. Sıkı bir maliye politikası uygulayarak faiz dışı fazlanın artırılması fiyat istikrarına katkıda bulunur. Ama bizde gelişmeler tersi yönde oldu.
Enflasyonu etkileyen üçüncü ayak ise gelirler politikasıdır. Burada doğru olan, resmi enflasyon hedefi ile uyumlu bir gelirler politikası uygulanmasıdır. Bizde ise seçime giderken yüksek oranlı ücret artışları ile gelirler politikası enflasyonu aşağı çekici değil, fiyat istikrarını bozucu yönde etki yaptı.