Enerji alanına damga vuran bir Oxford Üniversitesi araştırmasıysa fosil yakıtların Wright Yasasına uymadığını göstermişti. Fosil yakıtlardan enerji üretmenin maliyeti yaklaşık bir asırdır değişmiyor. Bu da yenilenebilir enerjiye geçişin ‘daha maliyetli’ olduğu tezini çürütüyor. Bunun iklim ve enerji politikaları üzerinde önemli etkileri oluyor.
Kömür hala en büyük enerji kaynağı
Dünya genelinde birçok ülke net sıfır taahhütlerinin yanında fosil yakıtlardan çıkış tarihlerini açıkladı ve yenilenebilir enerjiye geçiş hiç olmadığı kadar hızlandı. Ancak Birleşmiş Milletler (BM) tahminleri bugün Paris Anlaşması’nın öngördüğü 1,5 derece hedefinden epey uzakta, 3 derece ısınma yolunda olduğumuzu söylüyor. Bunun bir sebebi de fosil yakıtların istenen hızda terk edilmemesi. Dünya genelinde en hızlı bırakılması gereken fosil yakıt olan kömür, hala en büyük enerji kaynağı.
Türkiye bu konuda bir istisna değil. 2022’de Türkiye’de üretilen elektriğin yüzde 35’i termik santrallerden sağlandı. 2053’te net sıfır hale gelmeyi hedeflediğini açıklamış olsa da Türkiye yeni kömürlü termik santrallerin geliştirilmesi konusunda Avrupa’daki tek istisna oldu. İklim ve enerji alanında çalışan Ember’ın analizine göre Türkiye 2023’te Avrupa’da termik santral kapasitesi artan tek ülkeydi.
2000 yılında Almanya’nın kömürden enerji üretimi Türkiye’nin altı katıydı. Şimdiyse Türkiye bu alanda Almanya’yı geçti. Kömürü azaltmaya devam eden Almanya, 2030’a kadar tüm termik santrallerini kapatacağını açıkladı.
Türkiye 2023’te geliştirilmekte olan kömürlü termik santral projelerinin kapasitesi açısından Çin ve Hindistan’ın ardından üçüncü sırada yer aldı.
Ancak iklim krizinin etkileri şiddetlendikçe, kömür endüstrisi üzerindeki baskı da artıyor. İklim hedefleri çok sayıda uluslararası banka ve finansman kuruluşu için bağlayıcı hale geldi.
Devam eden finansman zorluğunun katkısıyla Türkiye’de kömürlü santrallerin büyümesinin 2018’den bu yana yavaşladığı görülüyor. Dünya çapında enerji projelerini takip eden Global Energy Monitor’a göre 2013 ve 2018 arasında Türkiye’de işletilen kömürlü santral kapasitesi yüzde 50 artarak 18,8 GW’a çıktı. 2018’den bu yana, kömür gücündeki artış hızı önemli ölçüde yavaşladı ve 2022’de 20,8 GW’a ulaştı.
Türkiye’nin bu yılın başında “2053 net sıfır emisyon hedefi çerçevesinde” yayımladığı Ulusal Enerji Planı’nda “mevcut kömür santrallerinin piyasadaki rekabet kurallarına göre teknik ve ekonomik ömrünü tamamlayana kadar üretimlerine devam etmesi” öngörülüyor. Ancak uzmanlara göre bu plan, ülkenin uzun vadeli iklim hedefleriyle çelişiyor.
Peki Türkiye kömür santrallerini neden kapatmıyor?
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ember Türkiye, Ukrayna ve Batı Balkanlar Bölge Lideri Ufuk Alparslan, santrallerin kapatılması için “ya kar edememeye başlayacaklar ve sistemden kendi kendilerine çıkmak durumunda kalacaklar; ya da devlet bu santralleri kapatmaya zorlayacak” diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor:
“Kar edememeleri, her yıl daha fazla yenilenebilir enerji santralinin devreye alınmasıyla ve emisyon ticareti sisteminde karbonun gerçek maliyetinin santrallere ödetilmesiyle -özellikle yüksek maliyetli ithal fosil yakıtlı santrallerde- kendiliğinden gerçekleşebilir.
“Lisansı olan bir santrali kapatmak isterseniz, ilgili santrale tazminat ödemeniz gerekir. Kömürden çıkan ülkelerin büyük kısmında da bu şekilde gerçekleşti.
“Türkiye’de elektrik üretim lisansının süresi 2050 yılının sonrasına dek uzanan termik santraller var. Devlet bu santrallere kendi cebinden tazminat ödemek istemiyor. Tazminat ödenmesi durumunda bazı kömür santrallerinin kapanmayı değerlendirebileceğini tahmin ediyorum.”
Türkiye yenilenebilir enerjide ne durumda?
2035 yılına kadar olan dönemi kapsayan Ulusal Enerji Planı, önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin enerji üretimini artırırken, özellikle güneş ve rüzgar enerjisi kapasitesinde yükseliş taahhüt ediyor.
Elektrik üretiminde yakıta bağımlı olmayan güneş ve rüzgar gibi yenilenebilir enerji sistemleri, güneşsiz ya da rüzgarsız dönemlerde elektrik üretemiyor, bu yüzden de kesintili-kesintisiz ayrımı yapılıyor.
Elektrik tüketiminin anında karşılanması gerektiği için elektrik üretimindeki ani düşüşler ve artışlar bir başka santral ile dengeleniyor. Bunun da tam kapsamlı bir geçişin önünde engel olduğu iddia ediliyor.
Ancak enerji uzmanları gittikçe ucuzlayan ve gelişen depolama teknolojilerine, enerji talebi yönetimine ve akıllı şebeke uygulamalarına işaret ederek bu argümanın hızla çürütüldüğünü söylüyor.
Ember gibi düşünce kuruluşları Türkiye’de yenilenebilir enerji üretimindeki istikrarlı artışın rüzgar enerjisi öncülüğünde devam ettiğini, Türkiye’nin üretimdeki yaklaşık yüzde 11’lik rüzgar payı ile G20 ülkelerinin önünde yer aldığını tespit ediyor.
Ancak Türkiye’nin güneş enerjisi payı açısından, Polonya ve Ukrayna gibi potansiyeli çok daha düşük olan ülkelerle benzer seviyede olduğuna ve burada beklenenin altında performans gösterdiğine de dikkat çekiliyor.
Türkiye’nin elektrik kurulu gücünde, inşaatı devam eden Akkuyu Nükleer Güç Santrali’ne ilave olarak, yeni nükleer enerji santrallerine de ihtiyaç duyulduğu aktarılıyor. 2035 yılına kadar sistemdeki toplam nükleer enerji santrali kurulu gücünün 7,2 GW’a ulaşması hedefleniyor.
Türkiye güneş ve rüzgar enerji kapasitesini neden tam olarak kullanmıyor?
Türkiye’nin geçen yıl düzenlenen COP27 iklim zirvesinde açıkladığı iklim hedefine bakıldığında, 2020’de 524 milyon ton olan sera gazı emisyonlarının 2030’a kadar yüzde 32 artışla 693 milyon tona çıkacağı, ancak 2038 yılından sonra düşüşe geçeceği görülüyor.
İklim politikalarını takip eden sivil toplum ve düşünce kuruluşları, 2053 net sıfır sera gazı emisyonu hedefine ulaşmak için yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin hızlanması gerektiğini vurguluyor.
Kutluay, “Etrafımıza baktığımızda hala çatılarımız boş. Yerinde üretimin faydalarından halkın geniş kesimlerinin yararlanabilmesi için olanak sağlayan kooperatif modelinin örnekleri hayata geçmekte zorlanıyor. Mevzuatta, finansmanda ve bürokraside öngörülemezlik küçük yatırımcıyı zor durumda bırakmaya devam ediyor” diyor.
Yeni binaların güneş enerjisine uygun inşa edilmesi, kamu binaları ve işyerlerinin çatısına güneş paneli zorunluluğu gelmesi, belediyelerin yenilenebilir enerji projelerindeki izin süreçlerinin kolaylaştırılması gibi atılabilecek adımlara dikkat çeken Kutluay, yenilenebilir enerjinin esnekliğinden de söz ediyor.
BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Ember Elektrik ve İklim Veri Analisti Ufuk Alparslan ise Türkiye’nin güneş enerjisinde kapasite artışına giderken çatı üstü ve yüzer güneş santrallerinin önünü açmak için herhangi bir politikası olmadığına dikkat çekiyor.
Yenilenebilir enerjiye geçiş ekonomiyi nasıl etkiler?
Uzmanlar, kullandığı fosil yakıtların yüzde 78’ini ithal eden Türkiye’nin yenilenebilir enerjiye geçişten ekonomik olarak da faydalanacağını ve enerjide küresel krizlere karşı daha dirençli hale geleceğini söylüyor.
COP28 iklim zirvesi yaklaşırken Türkiye’nin sunması gereken güncel emisyon hedefi ile ilgili sivil toplum kuruluşlarının taleplerini paylaşmak amacıyla hazırlanan Birbucukderece.com adlı web sitesi, Türkiye’nin 2021’den bu yana kömür, doğal gaz ve petrolden oluşan fosil yakıt ithalatı için harcadığı parayı takip ediyor.
Buna göre geçtiğimiz iki yılda harcanan 176 milyar dolar yeşil çözümler için harcansaydı, yaklaşık 6 milyon çatı tipi güneş paneli, 55 bin güneş enerjisi santrali, 9 bin rüzgar türbini ve 5 milyon ısı pompasına sahip olabilirdik.
Öte yandan Ember’in Mayıs 2022’de yayımladığı bir rapor, 2021 yılında elektriğinin neredeyse üçte birini doğalgazdan üreten Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretimiyle 12 ayda 7 milyar dolarlık fosil yakıt ithalatını önlediğini tespit etti. Çalışmada gaz fiyatlarının sabit kalması durumunda her ay yaklaşık 700 milyon dolar tasarruf edilebileceği hesaplandı.