3 Ekim 1931’de kurulan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası bugün 90’ıncı yılını kutlaması nedeni ile Twitter hesabında bir mesaj yayınladı. Merkez Bankası üst üste yayınladığı mesajlarla geçmişi Kurtuluş Savaşı’na uzanan kuruluş öyküsünü paylaştı. Merkez Bankası mesajlarında kuruluş öyküsünü özetle şöyle aktardı; “Faaliyete başladığı 3 Ekim 1931 tarihinden bu yana ülkemizin refahı için çalışan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın kuruluşu uzun ve titizlikle yürütülen bir sürecin sonunda gerçekleşti. Kurtuluş Savaşı ile kazanılan siyasi bağımsızlığı ekonomik bağımsızlık ile taçlandırmak için milli bir devlet bankası kurulması fikri, ilk kez 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’nde gündeme geldi. Cumhuriyetin ilanından sonra yabancı sermayeli Osmanlı Bankası tarafından basılmış banknotlar hala dolaşımdaydı. Bu nedenle, milli bir devlet bankası kurulmasına yönelik çabalar Mecliste devam ettirildi.” TCMB yayınladığı mesajlarda kuruluşu sırasında çıkartılan yaşaya da değinerek ” “Beş yıla yayılan uzun araştırmalar ve çeşitli ülke merkez bankalarından uzmanlarla yapılan çalışmalar sonucu hazırlanan yasa tasarısı Mecliste kabul edildi. Böylece, Merkez Bankası 11 Haziran 1930 tarihli ve 1715 sayılı Yasa ile kurulmuş oldu.” açıklamasını yaptı. Bankanın adı Kuruluş Kanunu tasarısında “Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak öngörülmüştü. Ancak uluslararası ilişkiler de düşünülerek ismin “Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası” olarak değiştirilmesine karar verildi. Dönemin sınırlı imkanlarına rağmen Hazine, milli bankalar ve vatandaşların katkısıyla Merkez Bankası’nın sermayesi toplandı. Milli sermayeyle kurulan Merkez Bankası, 3 Ekim 1931 tarihinde yani 90 yıl önce bugün faaliyete başladı. Merkez Bankası mesajlarını “Bugün Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, köklü geçmişi, nitelikli insan kaynağı ve modern altyapısı ile çalışmaya devam ediyor.” şeklinde noktaladı. Bu konunun ilk kez ele alındığı 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde, özellikle “milli devlet bankası” 1923 İzmir İktisat Kongresi’nde, özellikle “milli devlet bankası” kurulması fikri üzerinde duruldu. 1927’de Maliye Bakanı Abdülhalik Renda’nın merkez bankası kurulması hakkında sunduğu kanun taslağı kabul edildi. Ayrıca, Merkez Bankasının kuruluş aşamasında yardımcı olması için diğer ülkelerin merkez bankalarından da görüş istendi. 1928 yılında Türkiye’ye davet edilen Hollanda Merkez Bankası İdare Meclisi Üyesi Dr. G. Vissering, hazırladığı raporda hükümete bağlı olmayan ve bağımsız bir merkez bankasının gerekliliğine dikkati çekti. Bir yıl sonra İtalyan Uzman Kont Volpi, Türk parasının istikrarının sağlanması için bir merkez bankası kurulmasının şart olduğunu belirtti. Söz konusu gelişmelerin ardından hükümet merkez bankası kurulmasına ilişkin gerekli yasal çerçevenin hazırlanması için harekete geçti. Lozan Üniversitesi’nden Prof. Leon Morf’un katkılarıyla Merkez Bankası yasa tasarısı hazırlandı. Tasarı, Türkiye Büyük Millet Meclisince 11 Haziran 1930’da kabul edildi. 1715 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu adı ile 30 Haziran 1930’da Resmi Gazete’de yayımlandı. Banka, diğer kamu kurumlarından tamamen ayrı ve bağımsız statüsünün bir göstergesi olarak, anonim şirket biçiminde hukuki varlığını kazandı. Bankanın hisseleri; A, B, C ve D olmak üzere toplam 4 sınıfa ayrıldı. A sınıfı hisseler Hazine’ye, B sınıfı hisseler milli bankalara, C sınıfı hisseler yabancı bankalar ile imtiyazlı şirketlere ve D sınıfı hisseler Türk ticaret kuruluşlarıyla Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ayrıldı. İkinci Dünya Savaşı’nın olumsuz etkilerinin hissedildiği 1940’lı yıllarda bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de Merkez Bankası, kamu kesiminin finansman açığını kapatmaya yönelik uygulamalarda bulundu. 1950’li yıllarda, büyüme ve hızlı kalkınmanın finansmanı Merkez Bankası kaynaklarından sağlandı. Hazine’ye kısa vadeli avans imkanı verilerek banka kaynakları kamunun kullanımına açıldı. Bu dönemde Merkez Bankası için gerçekleşmiş olan önemli bir gelişme de 1955 yılında banknot matbaasının kurulması ve 1957 yılından itibaren banknotların ülkede basılmaya başlanması oldu. Planlı ekonomiye geçişin yaşandığı 1960’lı yıllarda Merkez Bankası, ekonomik koşullara ve sanayinin gelişimine paralel olarak, genişlemeci para politikaları izledi ve kamuya kaynak sağlamaya devam etti. Bu dönemde ayrıca, kambiyo kontrolüne ilişkin uygulamaların büyük çoğunluğu Merkez Bankasına devredildi. 1980’lerde yaşanan ekonomik gelişmeler, hem Türkiye hem de Merkez Bankası açısından bir dönüm noktası niteliğinde oldu. 24 Ocak 1980’de açıklanan kararlar ile Türkiye ekonomisinde yapısal bir dönüşüm başlatıldı. Başlatılan finansal serbestleşme süreci ile para ve kur politikalarının Merkez Bankası tarafından piyasa ekonomisi ile uyumlu bir şekilde yürütülmesi için gerekli altyapının sağlanması yönünde önemli adımlar atıldı. Para politikası kapsamında, mevduat ve kredi faizlerinin piyasa koşullarında belirlenmesi hükme bağlandı. Türk parası, yabancı paralar karşısında devalüe edilerek sabit kur rejimi ortadan kalktı. 1983 yılında Merkez Bankası, altın ve döviz rezervlerini etkin bir biçimde yönetmek konusunda yetkili hale getirildi. 1987’de açık piyasa işlemleri yapmaya başlayan Banka, modern anlamda para ve döviz piyasalarının kurulmasına da öncülük etti. 1989’da Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı karar ile ekonomik birimlerin döviz ile işlem yapmalarına izin verildi ve Türk parasının konvertibl ilan edilerek görece daha esnek bir döviz kuru rejimine geçildi. 1990’da Banka, ilk defa kamuoyuna duyurduğu para programı ile döviz kurları ve faiz oranlarındaki istikrarı bozmadan piyasanın likidite ihtiyacını karşılamayı hedefledi. 21 Nisan 1994’te Hazine’nin Merkez Bankası kaynaklarını kullanımına sınır getirildi. Bunun yanında, 1997 yılında imzalanan bir protokol ile 1998 yılından itibaren Hazine’nin Merkez Bankası’ndan kısa vadeli avans kullanamayacağı karara bağlandı. Merkez Bankasının 1995-1999’da izlediği politika, finansal piyasalarda istikrarı sağlamaya yönelikti. Enflasyonun kontrol altına alınamaması nedeniyle 2000 yılında döviz kuruna dayalı yeni bir istikrar programı yürürlüğe kondu. Ancak 2000 yılı sonlarına doğru ekonomide artış gösteren güven kaybı ve 2001’de ortaya çıkan kriz, programın sonlandırılmasına neden oldu. Bunun doğal sonucu olarak, 22 Şubat 2001’de döviz kurları dalgalanmaya bırakıldı. Kriz sonrasında 25 Nisan 2001’de ekonomide yaşanan yapısal dönüşüm sonrası Merkez Bankası Kanunu’nda önemli değişiklikler yapıldı. Fiyat istikrarını sağlamak, Merkez Bankasının temel amacı olarak açık bir şekilde tanımlandı. Bu çerçevede, Merkez Bankasının para politikası konusundaki uygulamaları ve kullanacağı araçları doğrudan kendisinin belirleyeceği hükme bağlandı. Böylelikle Banka, araç bağımsızlığına kavuştu. Banka’nın fiyat istikrarını sağlama amacı ile çelişmemek kaydıyla, hükümetin büyüme ve istihdam politikalarını destekleyeceği hükme bağlandı. Finansal istikrarı sağlamak, Banka’nın destekleyici amacı olarak tanımlandı. Merkez Bankası’nın Hazine ile diğer kamu kurum ve kuruluşlara avans vermesi, kredi açması ve bu kuruluşların ihraç ettiği borçlanma araçlarını birincil piyasadan satın alması yasaklandı. Bu sayede bankanın kamusal finansman ihtiyacı için bir kaynak olması engellendi. Para politikası stratejilerinin ve karar alma mekanizmalarının kurumsallaşması amacıyla Para Politikası Kurulu (PPK) oluşturuldu. 2002 yılına gelindiğinde, modern bir para politikası stratejisi olan enflasyon hedeflemesi rejimi uygulamasına geçildi. Örtük enflasyon hedeflemesinin uygulandığı 2002-2005’te, rejimin gerekli ön koşullarının karşılanmasına çalışıldı. Merkez Bankasının teknik ve kurumsal altyapısı güçlendirildi, tahmin modelleri geliştirildi ve veri seti genişletildi. Bu süreçte Araştırma Genel Müdürlüğü, Araştırma ve Para Politikası Genel Müdürlüğü şeklinde yeniden yapılandırıldı ve iletişim politikalarının etkinliğini sağlamak amacıyla İletişim Genel Müdürlüğü kuruldu. 2005 yılından itibaren politika kararları ile ilgili öngörülebilirliğin artırılması amacıyla bir yıllık PPK toplantı tarihleri, bir takvim çerçevesinde önceden açıklandı. Tüm bu süreç sonunda 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanmaya başlandı. 1 Ocak 2005’te Türk lirasından 6 sıfır atıldı, Yeni Türk Lirası ve yeni kuruşlar tedavüle çıkarıldı. 1 Ocak 2009’da paradan “yeni” ifadesi kaldırıldı. Türk lirası, banknot ve kuruşlar yenilenen tasarım ve boyutlarla dolaşıma çıkarıldı. Halihazırda bankanın sermayesi 25 bin TL olup 250 bin adet hisseye ayrıldı. 2019 sonu itibarıyla Merkez Bankası sermayesinin yüzde 55,12’si (A) sınıfı, yüzde 25,74’ü (B) sınıfı, yüzde 0,02’si (C) sınıfı, yüzde 19,12’si ise (D) sınıfı hisselerden oluşuyor. Merkez Bankası’nın 2020 sonu itibarıyla 3 bin 499 çalışanı bulunuyor.