Derleyen: Fazilet Şenol / Milliyet.com.tr – İnsanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden itibaren toplum düzenini sağlamak adına bazı kurallar ve yaptırımlar ortaya çıktı. Bu kuralların belli bir hukuk düzeni ve sistematik bir bütünlüğü olmasa da insanları birtakım kötü sayılan işlerden uzak tutmayı ve yapılan bir şey varsa cezasız kalmamasını sağlamıştı. Elbette geçmişten günümüze ceza sistemleri şekillenip gelişti. Ancak tarihte verdiği cezalara ayrı bir önem atfeden Roma İmparatorluğu, üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen hâlâ adından söz ettiriyor. İşte Roma İmparatorluğu’na ait dünyanın en sert cezaları arasına girmiş 5 yöntem.
1- İŞKENCE
Roma İmparatorluğunda kölelere ve özgür kişilere yapılan işkence türleri bile değişiklik gösteriyordu. En bilinen ceza yöntemi işkenceydi ve çarmıha germek de bunlar arasında çok fazla uygulanıyordu. Bu ceza yönteminde suçlu bir kazığa bağlanır ve bu kazık toprağa iyice çakılırdı. İnfazdan önce mahkûm, kırbaçlandıktan sonra kazık direğini infaz meydanına taşırdı. Ceza verilen kişi ya çarmıha bağlanır ya da ayaklarından ve ellerinden çakılırdı. Bu sebeple ölüm yavaş ve dayanılmaz bir biçimde olurdu. Öyle ki bazı suçlulara yemek ve su verilerek ölüm süresi iyice uzatılırdı. Bazen bacaklar ağır darbelerle kırılır, yüz ve göğüs kancalı aletlerle yırtılır, gövde sivri uçlu sapalar veya kazıklarla delik deşik edilirdi. Bir diğer yöntem de böcekleri çekmek için suçlunun yüzüne bal sürmekti.
İşkence yöntemi olarak Romalılar yalnızca çarmıha germeyi kullanmadılar. Dağlama da en çok başvurdukları işkence yöntemlerinden biri oldu. Kızgın demirin yüze yada avuç içine basılması şeklinde damgalanmasıyla yapılıyordu. Dükkan soyan kişilerin göz altları dağlanıyor, Tanrı’ya küfür edenlerin dili kızgın şişle deliniyor ve iftiracı olanların alnı ise P harfi (Perjury: Yalancı) ile dağlanıyordu. Romalılar suçlulara diri diri yakarak, haşlayarak ya da kızartarak da işkence ettiler. Suçluyu öldürene kadar taşlamak da başvurdukları en dehşet verici işkenceler arasındaydı.
2- ÇİRKİNLEŞTİRME
Bir diğer ilgi çekici ceza yöntemi ise çirkinleştirmeydi. Buna gerek burun, saç ve dil kesme yöntemleriyle gerçekleştiren Romalılar için saçın kesilmesi oldukça küçük düşürücü ve kişinin toplum nezdinde lekelenişi olan bir uygulama olarak görülmekteydi. Örneğin Roma tarihinde sıkça karşılaşılan entirikalar sonucu Heraklonas’ın burnu ve annesinin ise dili kesilmişti. Buna benzer tahttan indirme ve cezalandırma şekilleri oldukça yaygındı. Kadınların saçları kesilerek manastırlara kapatılması, imparator eşlerine dahi bu cezaların verilmesi oldukça dikkat çekiciydi.
3- ATEŞ VE SUYA ERİŞEMEME
Roma’da devlete karşı silahlanmak, izin verilmeden savaş açmak ya da asker toplamak, ordulara pusu kurmak, askerden kaçmak, astroloğa imparatorun ölüm tarihini sormak dahi vatan hainliği suçuna giriyordu. Vatana ihanet suçunun cezası da ya hükme bağlanan gönüllü sürgün ya da nadiren idam cezası oluyordu. Ancak Jül Sezar döneminde bu cezaların yerine ateş ve suya erişmekten men edilme getirmişti.
4- DESİMASYON
Desimasyon, tarihçiler tarafından Roma tarihi boyunca en ağır, en insafız ve acımasız olarak gösterilen cezalardan biri. Savaş anında görev yerini terk eden, isyan eden ve emirlere uymayan askerlerin ait olduğu bütün bir tabura verilen cezaya desimasyon deniyordu. Öyle ki bu cezada, ceza verilen birlik hiçbir ayrım gözetmeden 10’arlı gruplara ayrılıp ölümüne bir kuraya tabii tutulurdu. Askerlerin suçlu olup olmaması veya rütbelerinin bir önemi yoktu. Bu kuranın kaybedeni kimi zaman kısa çöpü kimi zaman boyalı taşı çeker ve amansız bir ölüme yürürdü. En nihayetinde taburdaki her 10 askerden 1’i, kurayı kazanan diğer 9 silah arkadaşı tarafından taşlanarak ya da sopa ile dövülerek katledilirdi. Kendi silah arkadaşlarının ölümüne sebep olmakla birlikte bu cezaya tabii tutulan askerler, buğday yerine arpa yiyerek kölelerle birlikte uyumak zorunda bırakılıyordu.
5- GLADYATÖRLÜK
Hiçbir ceza Roma’nın en güçlü zamanlarında filizlenen bu ceza yönteminin yerini alamadı. Antik Roma’nın gladyatör gösterileri bugüne kadar gelen bir ün ve saygınlık kazanmıştı. Bu gösterilerde insanlar vahşi hayvanlarla ve birbirleriyle karşı karşıya getirilerek dövüştürülürlerdi. Göz kamaştırıcı bir hale getirilmiş olan gladyatörler genel görüşün aksine yarışmaya can atan, kuvvet, yetenek ve cesaretlerini sergilemek için yanıp tutuşan kişiler değildi. Öyle ki yarışmalardan ücret bile almazlardı. Onlar ölüme mahkûm edilmiş tutsaklar, katiller ve suçlulardı. Yani gladyatörlük de tıpkı idam ve kurşuna dizilmek gibi bir infaz yöntemiydi.
Mahkûm edilen kişiyi niteliği ve derecesi tanımlanamaz zalim işkencelere uğratması, diğer infaz türlerinden onu ayıran tek noktaydı. Böyle bir dövüş içinde ölümüne yer almaya zorlanan insanın düşük da olsa hayatını kurtarma şansı olduğu kanısı ise bir yanılgıdan ibarettti. Gladyatörün böyle bir şansı yoktu. İzleyenlerin alkışları eşliğinde, dehşet verici bir biçimde öleceği kesindi. Mahkûm, gladyatör gösterisinde boy göstermeden önce intihar etmeyeceğinden emin olmak için sıkı biçimde korunurdu.
Arenada hemen her tür vahşi hayvan kullanılırdı. Aslanlar, ayılar, leoparlar, kaplanlar, panterler ve kurtlar ölümüne yapılan bir dövüşte mahkûmlara karşı kışkırtılırdı. Kimileri mutlak ölümü cesurca karşılayarak, hayvanla ellerinden geldiğince dövüşürdü kimileri de arenaya çıkmayı reddettikleri için fikirlerini değiştirene kadar kırbaçlanırlar ya da ne olduğunu anlayamadan hayvanlara fırlatılırlardı. Öyle ki fiziksel engeli olanlar bile bu arenalarda savaştırılırdı. Eldeki suçlular veya tutsaklar ihtiyacı karşılamadığı zaman onların yerini alacak köleler satın alınırdı.