Sanatta her yol mübah mı?

Melisa Vardal – Son dönemlerde karşımıza sıkça çıkmaya başlayan “sanat eserleri”ne bir baksanıza, bizlere ne anlatmaya çalışıyorlar? Duvara bantlanan muzdan tavana yapıştırılan burger turşusuna kadar izleyiciyi şaşırtan pek çok cisim sanat olarak sunuluyor; hatta bu da yetmezmiş gibi binlerce dolara birileri tarafından satın alınıyor. “Çağdaş sanat itibarsızlaşıyor mu?”, yoksa “Sanatın metalaşmasına karşı bir başkaldırış mı?” tartışmaları devam ederken bir haber de Güney Kore’den geldi. Yu Buk isimli sanatçının “Yas: Kaybın Uyanışında, Küratöryel Bir Deneme” başlıklı sergisinde yer alan “Balık” enstalasyonunda balıkları damar içi solüsyon paketlerine hapsetmesi tepkilere yol açtı. 15 balıktan beşinin hayata veda ettiği çalışma, ziyaretçilerin itirazları sonucunda kaldırılırken sanatçı şu sözleri söylemişti: “Japon balıklarının yavaş ölümleri benim parçamın bir parçası olacaktı. Balıklar gittiği için bir sanat eseri olarak anlamını yitirdi.”

Balıkların ölümünü sanatının bir parçası olarak pazarlayan Yu Buk’un ardından bizler de, Sanat danışmanı ve küratörü Dr. Feride Çelik’e, Sanat Tarihçisi Dr. Öğr. Üyesi Fırat Arapoğlu’na ve Sanat Eleştirmeni Evrim Altuğ’a sorduk; “Sanat için her yol mübah mıdır?”

Dr. Feride Çelik – Sanat danışmanı ve küratörü

“Sanat her zaman güzel ve estetik kavramları göstermek durumunda değildir”

Yu Buk isimli sanatçının “Balık” enstalasyonu hayvan haklarını ihlal ediyor gibi görünse ve sanat izleyicisi tarafından aşırı tepkilere neden olsa da kavramsal olarak pandemi döneminde yaşananları ifade eden bir çalışma. Hayvan deneyli çalışmalar sadece tıp dünyasında değil, beşerî bilimler olarak kabul edilen sanat, sinema, sosyoloji, psikoloji gibi pek çok alanda kullanılmıştır. Ünlü filozof Derrida da metafizik varoluşta karşıtlıkları etkisiz kılma yönteminin tek başına yetmeyeceğini, bu karşıtlıklarda yer değiştirmeyle birbirine benzeyen kavramların aralarında bir şiddet hiyerarşisi olduğunu iddia eder. 1997 yılında hayvanları kullanmanın insanoğlu üzerindeki etkisini daha yoğun olarak hissedebilmek için ‘’The Animal That Therefore I Am’’ (Hayvanım, o halde varım) isimli bir makale yayımlar. ‘’Balık’’ enstalasyonunda da sanatçı pandemide yaşananlarla empati kurarak bir kez daha bu acıyı insanlara hissettirmek ister. Sanat her zaman güzel ve estetik kavramları göstermek durumunda değildir. Günümüz sanatı; sorgulayan, düşündüren ve yorumlayan öğelerle zenginleşir.

Dr. Öğr. Üyesi Fırat Arapoğlu – Altınbaş Üniversitesi/ Sanat Tarihçisi

“Estetik bakış bir tür röntgencilik değildir”

Sanatsal özgürlük nedir ve sınırı nereye kadardır? Üretilen yapıt, gerçekten bir iletiyi mi öncelemektedir yoksa bir zalimliği mi görselleştirmektedir? Sanatsal özgürlük kavramına bakalım: Bu kavram devlet sansürü, siyasi müdahale veya devlet dışı odakların baskısından bağımsız olarak sanatsal jestleri tasarlama, üretme ve sergileme/dağıtma özgürlüğünü tanımlar. Ama, sanat üretiminde etik konusu hakkında çok az veya hiçbir yönlendirme olmadığı için, sanatçıların kendilerini kavramsal ve felsefi açıdan konumlandırmaları ve sınırlı bireysel ve kurumsal duyarlılıklar devrede gibi görünüyor ki, takdir edersiniz bunlar yaygın ölçekli bir kabul olamaz. Zira sanatçıların bir konuya yaklaşımları ve görüşleri önemli ölçüde değişir. Ancak, canlı ya da ölü hayvanlardan yararlanma ve sanatçının sanatsal özgürlüğünün bir hayvana eziyet vakası hâline geldiği bir üretim biçimi yok mudur? Sanat adına bir canlının rızası olmadan doğrudan dahil edilmesi ne şekilde kabul edilebilir ve buna kim karar verebilir?

Sanat yapıtlarının sergilenmesinde bazı önemli odaklar olduğunu düşünüyorum. Bunlar duyarlılık, onur, etik ve sergilemenin kendisidir. Örneğin anatomik olarak insan bedeni sadece bir malzeme değil, aynı zamanda ölmüş bir insan olarak düşünülmelidir ve bir hayvanın onuru da ancak bu açıdan düşünülebilir. İnsan bedenleri de hayvan bedenleri de bir gösteri olarak sunulmamalıdır. Estetik bakış bir tür röntgencilik değildir ve insan ya da hayvan bedenleri hastalıklı bir uğraşa da dönüşmemelidir.

Evrim Altuğ – Sanat Eleştirmeni

“Yapıt, günümüz balık hafızalı sanat-hayat izleyicisinin dramatik bir alegorisi”

Müzeler, sanatın ve sanatçıların bizatihi ölüme meydan okuyabildikleri yegâne ‘derin döndürücü’ler olarak yorumlanabilirler ise, sorunuza kaynaklık eden ilgili sanat eserinin belli bir bağlamın ispatı adına ölümüne ‘rehin alınan’ bir varlık olduğu anlaşılabilir. Bu balık gibi, günümüz sanat izleyicisi de herhangi bir sanat yapıtına kendi varlığı ve zamanını emanet ettiği müddetçe, aynı serumlu, yarı uyanık hâli tercih etmektedir. Bu anlamda ilgili yapıtın, günümüz balık hafızalı sanat-hayat izleyicisinin dramatik bir alegorisi olduğu da varsayılabilir. Günümüzde, dünyada özellikle sosyal medyayla iyice hızlanan ve denetimi güçleşen basının da her türlü imge ve metni hangi etik bağlamla ‘kamusal’ çıkarlar doğrultusunda kullandığı, hukukun telif haklarına nasıl baktığında da tartışmalı hâlini korumaktadır. Bilindiği gibi, hemen her sosyal medya kullanıcısı bugün, tıpkı bu balığın maruz kaldığı durum gibi, kendi mevcut halini de, bu torba dünya kadar varsaymakta, üstelik bu aidiyet için bir bedel (sözgelimi bilet, fatura, üyelik bedeli vb.) ödeyip, bunu asla sorgulamamaktadır. Eğer mesele balığın canını kurtarmaksa, yine gazetenize daha önce konu olan (https://www.milliyet.com.tr/pembenar/japon-baliklarinin-daha-uzun-yasamasi-icin-ne-yapmali-2576397 ) bu meseleye göre ilgili balıklar 10 ilâ 25 yıl yaşarlar. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir