Bizim dilimizde şapkayı önüne koyup düşünmek diye bir deyim vardır… Beklenmeyen, acı veren, can yakan olayların ardından en iyisi şapkayı öne koyup düşünmektir…
Bu olay başımıza neden geldi? 12 askerimizin kaybı hangi nedenlerden kaynaklandı? Hata ve ihmal var mıydı? Bu sorun 40 yıldır neden çözülemiyor? Çözüm için hangi önlemleri almalı, hangi politika değişikliğine gitmeli?
Masaya yatırılması gereken konular bunlar olmalıydı. Bunları tartışmak dururken karşılıklı suçlamalara ve siyasi kavgalara girişmek tam da terör tezgâhçılarının istediğini yerine getirmek değil midir? Bu tuzağa düşmemeli, ülke derlenip toparlanmak ve güç kazanmak yerine kendi içindeki ayrılıkları derinleştirerek daha da zayıf düşmemeli. Ulusal direnç kırılmamalıdır.
Sosyal medyada Kadir Has Üniversitesi’nde bir öğretim üyesi ile öğrencilerin tartışmasını izliyoruz. Öğretim üyesi hanım mescit önünde ayakkabıların ayakkabılığa konulmasını istiyor. Bu arada kendisi de ayakkabı ile mescide girmiş. Öğrencilerle arasında tartışma başlıyor.
Yöneticiler ortada yok. Öğretim üyesi hanım emniyete ifadeye çağırılıyor. Evet öğrencilerin taleplerine her zaman kulak vereceksiniz. Ancak öğretim üyesinin itibarını ve saygınlığını da her şartta koruyacaksınız. Üniversite yönetimi bu olayı zamanında müdahale ile kendi içinde çözmeliydi. Yöneticilik çözüm ustalığı değil midir?
Tİ SESİ ÇALINTIYMIŞ!
Birlikte gözlüyoruz… Ölenleri anmak
için saygı duruşu yapılırken 30 saniye
kadar süren Ti Sesi çalınıyor ve arkasından İstiklal Marşı söyleniyor.
Ti Sesi’nin bu bestesi ne zaman ve
neden eklendi saygı duruşlarına…
Prof. Mustafa Kaymakçı’nın Odatv’deki yazısına uzanalım: “İlk bakışta Ti Sesi’nin “İnsanlar Yaşadıkça” filminden alındığı sanılabilir. Ancak, bu müziği Daniel Butterfield, Amerikan İç Savaşı’nda savaşın yıkımlarına karşı bir ağıt olarak bestelemiştir.”
Prof. Kaymakçı devam ediyor:
“İkincisi şu; İstiklal Marşı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Marşı’dır. Onuru ve bağımsızlık isteğinin bir ifadesidir. Durum böyleyken hangi gerekçeyle, Amerikan İç Savaşı sırasında bestelenmiş bu müzik parçası saygı duruşuna eklenmiştir?”
Prof. Kaymakçı, Ti Sesi’nin saygı duruşundan çıkarılması ve yerine Türk bestekârlarına bir müzik yaptırılmasını öneriyor.
Hoca böyle diyor da acaba mümkün mü? Hiç sanmıyoruz. Taklitçilik hoşumuza gider. Hele ses Amerika’dan geliyorsa, mezuniyet günü kepi gibi başımıza oturur kalır…
ASGARİ
Asgari Ücret Tespit Komisyonu bir işçinin açlıktan ölmemesi için gerekli geliri saptamak için gece gündüz hesap yapıyor. İşçinin tiyatro, sinema, konser, seyahat, tatil, kitap gibi ihtiyaçları mı? Onlar lüks sayıldığından hesaba sığmıyor.
DERBİ 2
Yarın akşam Riyad’da oynanacak GS – FB derbisi için yönetici ağlayışı başladı..
Galatasaraylı yöneticiler maça hakem olarak Abdulkadir Bitigen’in verilmesinden rahatsızmış…
Fenerbahçeli yönetici de geri kalmadı… “Geçen hafta Arda Kardeşler’in atanmasından rahatsızdık, bu hafta Abdulkadir Bitigen’in verilmesinden 100 kat daha rahatsızız” dedi…
Türkiye’de her iki takımın rahatsız olmadığı hakem kaldı mı? Sanmıyoruz…
Geçmişte aleyhlerinde düdük çalmış her hakem kötüdür.
Onlara haksız ikramlarda bulunmuş hakem varsa o iyidir. Yönetici böyle olunca sahadaki manzara da şöyle oluyor:
Futbolcular
birbiriyle değil hakem ile oynuyor.
Siz maç izlemek için ekran başına oturuyorsunuz.
Sahada hakemle dilenci pazarlığı yapan 22 oyunbaz
izliyorsunuz. Onların hakemle pazarlığını ve yalvarış yakarışlarını izlerken siz utanıyorsunuz. Yöneticiler utanmıyor.
FERRARİ
Mülkiyeli iktisatçı Mahfi Eğilmez’in notu: “Mafyanın el konulan lüks arabalarının (Maserati, Ferrari, Mercedes vb.) trafik polisine tahsis edilmesi bir tek bana mı tuhaf geliyor? Dünyanın neresinde Maserati ile ceza kesmeye giden trafik polisi var? Maserati ile gelip Clio’ya ceza yazan trafik polisinin yazdığı ceza o arabanın benzin masrafını karşılamaz. Satarsınız o arabaları ve bütçeye gelir yazarsınız sonra eğer ihtiyaç varsa her birinden gelen parayla en az 3 – 4 tane normal araba alır, polise tahsis edersiniz. Trafik polisinin Maserati ya da Mercedes’e bindiğini gören insanlar sizce enflasyonun düşeceğine inanır mı?”
“Kendinizi boş, çaresiz ve yararsız hissediyorsanız kötü… Bu demek oluyor ki, tez elden despot bir yönetimi başınıza efendi olarak getireceksiniz. Akıllı despot bunu bildiği için köleleri arasında yararsızlık ve çaresizlik hissini pekiştirmeye çalışır.” Frank Herbert