İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi ve KLİMİK Başkanı Prof. Dr. Serap Şimşek Yavuz, dernek üyelerinden Prof. Dr. Esin Şenol, Prof. Dr. Alpay Azap ve Doç. Dr. Selçuk Özger, Hatay, Dörtyol, İskenderun, Antakya, Adıyaman, Besni, Elbistan, Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta incelemelerde bulundu. Bölgedeki enfeksiyon hastalıkları riskini değerlendiren Prof. Dr. Yavuz, henüz salgın hastalıkların söz konusu olmadığını, önümüzdeki haftanın bu açıdan çok kritik olduğunu, önlemler açısından bu süreyi çok etkin bir şekilde değerlendirmek gerektiğini söyledi. İlk hafta arama kurtarma ve yaralıların acil tedavilerine yönelik ekiplerin sahada aktif rol oynadığını ifade eden Prof. Dr. Yavuz, , artık salgın hastalık riski açısından halk sağlığı ve enfeksiyon uzmanlarının bölgede daha aktif rol oynayacağını, salgın riskinin artışa geçeceği döneme girildiğini kaydetti.
“BU HAFTAYI BOŞA HARCARSAK SALGININ ÖNÜNE GEÇEMEYİZ”
Prof. Dr. Yavuz, 1999 depremini yaşayan biri olarak böylesine büyük bir yıkım görmediğini vurgulayarak “Bu haftalardan sonra artık gerçekten altyapı olanaklarının yetersizliği nedeniyle enfeksiyon hastalıkları, salgın hastalıklar açısından çok dikkatli olmak gerekiyor. Bu hafta bizim açımızdan tüm hazırlıkları bitirmemiz gereken çok kritik bir hafta. Şu aşamada yeterince önlem alırsak, salgın ortaya çıkmadan ya da çıksa bile hızla baskılama şansımız olur. O nedenle dernek olarak bu haftayı boşa harcamamayı tavsiye ediyoruz. Bölgede, özellikle yöneticilerde ‘Hiçbir sorun yok, her şey iyi, biz hallediyoruz’ yaklaşımı söz konusu. Fakat orada insanlar çok ağır sorunlar yaşıyorlar. Herkes el birliğiyle çalışmaya çok hevesli. Bu çok büyük bir olay ve iş birliği yapmak çok önemli” dedi.
ŞU AN SALGIN YOK AMA, KULLANIM SUYU GELMEZSE KAÇINILMAZ”
Bölgede salgın hastalık var söylentilerinin doğru olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Yavuz, kısa süre içinde gerekli önlemler alınmazsa, ishalli enfeksiyonlar başta olmak üzere pek çok bulaşıcı hastalığın hızla yaygınlaşabileceğini kaydetti. Prof. Dr. Yavuz, şu uyarılarda bulundu: “Depremden sonra en çok suyla bulaşan hastalıklar çok sıkıntılı olur. Bu anlamda içme suyu sıkıntısı yok. Ama yeterli tuvalet ve kullanma suyu, yani temizlik açısından yeterli imkan yok. Hastalıktan korunmak için ellerinizi yıkayın diyoruz biz. En çok ishalli hastalıklar görülür. Kullanma suyu ve tuvalet, salgın hastalıklar açısından çok kritik bir ihtiyaç. Kurulan çadır kentlerde dahi tuvaletler yetersizdi. Bizim açımızdan şu anda kullanma suyu ve tuvalet olanağının sağlanması tabii ki bununla birlikte konteynerlerde barınma olanağının bir an önce sunulması çok önem taşıyor. Bir de çok kalın giysilere ihtiyaç var.”
SINIRDA KOLERA TEHLİKESİ
Suriye’deki kolera salgınının endişe verici olduğuna da değinen Prof. Dr. Yavuz, “Suriye’de kolera salgını var. Yine sınırda kolera olguları görüldü. Dolayısıyla koleranın da erkenden yakalanabilmesi için, mobil ekiplerle, çok da teçhizat gerektirmeden yapılabilecek şekilde hızlı tanı olanaklarının, bir an önce bölgede yaygınlaştırılması gerekiyor” dedi. Hasta başı testlerin ivedilikle kullanıma sokulmasının çok kritik olduğuna da değinen Prof. Dr. Yavuz, “Streptokok, grip, Covid için alanda (hasta başında) test yapılabilmeli. Bu, hastaların erkenden saptanarak, en azından hasta kişinin ortamdan uzaklaştırılmasını ve bulaşmanın engellenmesine yarar. Salgının hızı azaltılabilir. Yine ishalli hastalıkların da erken tanısında kullanılabilecek birtakım kitler var, daha ucuz. Bu da temin edilmeli. İkincisi temasla bulaşan enfeksiyonlardan endişeliyiz. Uyuz, bunların başında gelir, kalabalık ortamlarda yaşayan insanlarda çok hızlıca yayılabilir. Şu an uyuz salgını yok, salgın ihtimaline karşı özel solüsyonları da bölgeye fazlasıyla temin etmişler. Ayrıca depremden önce konuştuğumuz üst solunum yolu enfeksiyonları, yine bölge için büyük risk. Bunlar içinde Beta hemolitik streptokok (strep A) invaziv (derin yerleşimli) formları görülebilir. Dolayısıyla enfeksiyon hastalıklarında bir gruba da antimikrobik tedavi vermek gerekebilir” diye konuştu. Bölgeye çok sayıda geniş spekturumlu antibiyotikler de yığıldığını ancak, bunun yerine daha basit formdaki antibiyotiklerin kullanılması gerektiğini belirten Prof. Dr. Yavuz, aksi taktirde ciddi bir antibiyotik direnci riskinin de söz konusu olacağını kaydetti.
“HERKESE TETANOS AŞISINA GEREK YOK”
Tetanos aşılarının sadece yaralılara uygulanması gerektiğini ve bölgedeki herkese tetanos aşısı yapmaya gerek olmadığını kaydeden Prof. Dr. Yavuz, kuduz açısından bölgenin riskinin arttığına da dikkat çekti. Prof. Dr. Yavuz, “Dışarıda başıboş hayvan sayısı da arttığı için ve Türkiye’de de evcil hayvan kuduzu dediğimiz; yani sokak köpeklerinde kuduz olabileceği için, o yönde ısırıklar da artabilir. Çünkü herkes dışarıda şu anda. Kuduz aşısında Türkiye bir sorun yaşıyordu. Ama deprem bölgesine yeterince aşı ulaştırılmış. Bütün Türkiye’de kuduz aşısıyla ilgili bir tedarik sorunu vardı, o ne aşamada bilmiyorum ama deprem bölgesinde kuduz aşısı sıkıntısı yok şu anda. Vatandaşlarımızın bu anlamda korkmasına gerek yok. En kritik konu çocukluk çağı aşıları. Birinci basamak sağlık hizmetleri (aile hekimliği) çok aksamış durumda şu anda. Mobil sağlık ekipleriyle bunun gerçekleştirileceğini öğrendik. Ama birinci basamak hizmeti veren insanların kendisi de depremzede şu anda. Dışarıdan gelen ekiplerle kurulmaya çalışılıyor. Bir diğer sorun da örneğin Antakya’da sağlık kurumlarının bir çoğu şehir dışına konumlanmış. Hasta hisseden vatandaş doktora gitmek için bulunduğu çadır kente ambulans çağırmak zorunda kalıyor. Ulaşım için bir çözüm olmalı ki hekime başvuruda gecikme olmasın. Bir de, elle dahi olsa, yazılı olarak salgın izlemi yapılması gerekiyor. 5 hastalık için bu başlatılmış, ishalli, döküntülü, solunum yolu hastalıkları gibi. Salgını erkenden farketmemiz için çok önemli. 5 ilde başlamış kalan 6 ile de genişletilmesini bekliyoruz” dedi.