Balık mevsimi çoktan açıldı ama iklim krizi hem hevesimizi kursağımızda bıraktı hem de hamsiyi tehlikeye soktu. Bilim insanları, balık sezonunun 1 Eylül’de değil, 15 Ekim’de başlatılmasını ve av mevsiminin 180 günle sınırlandırılmasını öneriyor.
Alışmıştık balık sezonunu palamutla açmaya ama bu yıl hüsrana uğradık. Çünkü denizlerimiz bir türlü soğumadı. Haliyle iklim krizini, balık tezgâhlarında dahi hissetmeye başladık. Artık ne o eski türler var ne de o eski bolluk. Kala kala elimizde bir tek hamsi kaldı. Ancak onun da günleri sayılı. Zira yeni yayınlanan bir araştırma; denizlerimizdeki hamsi stoğunun büyük bir tehdit altında olduğuna işaret ediyor. Nedeniyse doğrudan küresel iklim değişikliğiyle bağlantılı. İklim krizi kaynaklı deniz suyu sıcaklık artışı yüzünden, palamut ve lüfer gibi büyük türlerin göç yolculuğunu ertelemesi, denizlerimizdeki balık popülasyonunu değiştirmeye başlamış. Normalde balıkçılar, her yıl olduğu gibi 1 Eylül’de açılan av sezonunda ağlarını palamutla doldurmayı umuyordu. Fakat palamut, değişen şartlar nedeniyle göç yolculuğunu erteledi. Tabii palamut bulamayan endüstriyel avcılık da boş dönmemek için, çok daha erken dönemde hamsiye yöneldi. Ancak bu durum, hem hamsinin hem de diğer balıkların yarınları için büyük bir tehlike anlamına geliyor. Çünkü hamsi stokları tükenirse hamsiyi besin kaynağı olarak kullanan büyük balıkları da bir daha kıyılarımızda göremeyebiliriz!
Çözüm önerisi
İstanbul Üniversitesi’nden Prof. Dr. Nazlı Demirel ve Doç. Dr. Taner Yıldız’ın, ODTÜ’den Doç. Dr. Ekin Akoğlu ile yayınladıkları çalışma, avlanma takvimlerinde kayma yaşanan balıkların, tehlikeli düzeyde avcılık baskısıyla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Çalışmaya göre, eylül ortasında beklenen palamut ve lüfer, artık ekim ortasında Marmara Denizi’ne geliyor. Bu nedenle hamsi ve istavrit gibi türler üzerinde yoğunlaşan avcılık, palamut ve lüferin temel besin kaynaklarını tüketiyor. Aslında çalışmanın somut bir çözüm önerisi de var: “İklim krizinin önlenemeyen etkisi nedeniyle balık sezonu artık 1 Eylül’de değil, 15 Ekim’de başlatılmalı ve av mevsimi 180 günle sınırlandırılmalı. Eğer bu gerçekleşmezse oldukça yakın bir gelecekte, Marmara Denizi’nde çok daha sert önlemler alınması ve endüstriyel balıkçılığın tamamen yasaklanması gerekecek.”
Çalışmada Marmara’nın tükenişine de dikkat çekilmiş. Akademisyenlere göre, Marmara’nın verimliliği azalıyor: “2000’li yılların sonuna kadar Marmara Denizi, Türkiye balıkçılığının yüzde 10 ila 15’inden sorumluydu, bugün bu rakam yüzde 5 ila 7 oranına gerilemiş bulunuyor. Son yıllarda, Marmara’daki toplam balıkçılığın yüzde 90’ını yalnızca 9 tür oluşturuyor: Hamsi, istavrit, sardalya, palamut, lüfer, mezgit, tekir, kefal ve derin su pembe karidesi.”
Oysa o Marmara ki, bir zamanlar orkinosların, kılıç balıklarının, kolyozların, uskumruların eviydi. Ama o ekosistemi maalesef yok ettik. Benzer durum, bugün Karadeniz’de de yaşanıyor. Küresel ısınma nedeniyle hızla Akdenizleşen Karadeniz’de, son 30 yılda ekonomik öneme sahip balık türü sayısı 26’dan 6’ya düştü. Karadeniz hamsisi için de deniz suyu sıcaklık artışına bağlı, göç yolu değişimi endişesi hâkim. Hamsi göçünün durması, Karadeniz’le özdeşleşen hamsiye veda anlamına geliyor. Hamsiyi ve ona bağlı diğer türleri yitirmemek için 45 günlük av kısıtlamasını uygulamak çok da zor olmasa gerek.