ÖZEL | Fenerbahçe’de Edin Dzeko: Buraya gelmem büyük bir meydan okuma! Başkan şampiyonluğu çok istiyor

Fenerbahçe’nin dünyaca ünlü yıldızı Edin Dzeko Türkiye’deki ilk röportajını Milliyet’e verdi…

Yıldız oyuncu söyleşiye çocukluk günleri ile girdi, ardından futbolla tanışma hikayesine geçti…

Bosna savaşında çocuk olmak çok zordu… Bu yüzden futbola gerçek anlamda normal yaşıtlarından daha geç başlamak zorunda kalmış… Sonrasında Bosna’dan çıkışı ve kariyerinin belki en önemli adımı olan Wolfsburg günleri…

Kulüp ve teknik adam Magath sayesinde “Alman mantalitesini öğrendim” dediği bu günler profesyonel anlamda olumlu bir kırılma anı olmuş…

“Her zaman çok çalışmak gerekir, çünkü hiçbir şey size durduk yere gelmez. Kimse size hiçbir şeyi hediye etmez. Sahada onu sizin kazanmanız gerekir” diyen Dzeko bunu çok erken yaşta öğrenmenin avantajlarını hala kullanıyor…

37 yaşında her antrenman sonrası sakatlık önleyici çalışmalar yapıyor… İyi dinlenmenin bu yaşta çok önemli olduğunu ifade ediyor…

Attığım gollerin hepsi geride kaldı ve burada kendimi tekrar ispat etmeliyim diyen Dzeko hala üst düzey performans sergilemesinin sebebini ise kafa yapısına bağlıyor… “Futbol oynamayı” seviyorum” diyor…

Dünyanın tüm büyük statlarında oynayan yıldız futbolcu Kadıköy’den çok etkilenmiş… “Buradaki ses, ton, gürültü çok farklı” ifadelerini kullanıyor. Sevdiği sanatçılar, yemekler, şehirler başta olmak üzere birçok konuyu konuştuğumuz Edin Dzeko’yu saha içinin yanısıra saha dışındaki kısmıyla da tanımaya ve tanıtmaya çalıştık…

“FUTBOLA GEÇ BAŞLADIM”

– Öncelikle başlangıç hikayeni öğrenmek istiyoruz. Çocukluğun nasıl geçti? Futbolla nasıl tanıştın?

“Saraybosna’da doğdum. Futbola Bosna-Hersek’te adım attım. Babam beni Željeznicar takımına götürdü. Aslında bugünkü çocuklara baktığınız zaman onlar 5-6 yaşlarında oynamaya başlıyorlar. Ama Bosna’da savaş olduğu için biraz daha geç başlamak durumunda kaldım. Ancak hiçbir zaman çok geç değildir. Babam da futbol oynadı. Profesyonel seviyede değil, ama onun biraz aşağısında. Muhtemelen futbol aşkı ondan geliyor…”

“SAVAŞ BİZLERİ ÇOK GÜÇLÜ YAPTI”

– Savaş zamanı zor zamanlardı. O zaman küçüktün. Senin üzerinde nasıl bir etkisi oldu?

“Tabii ki bizler çocuktuk. Ben ve kız kardeşim. O zaman çok küçüktük. Tabii ki olan şeyleri anlıyorsunuz ama her şeyi değil. Dışarıda ne olup bittiğini bilmenize rağmen yine de dışarı çıkıp diğer çocuklarla oyun oynamak istersiniz. O anlamda bizim için biraz daha kolaydı, her şeyi bilmiyorduk. Ama ailelerimiz için çok zordu. Tabii ki böyle şeyler yaşadıktan sonra insan daha güçlü hale geliyor. Savaş hayatımızdaki en kötü şey. Umarım kimsenin başına gelmez. Son zamanlardaki savaşlara baktığım zaman, umarım onlar da en kısa sürede son bulur. Çünkü ben de bunu yaşadım. Nasıl bir duygu olduğunu biliyorum. Evinizden çıkmamanız gerekiyor. Özellikle aileniz için endişeleniyorsunuz. Çünkü o zaman yiyecek ve benzeri şeyleri bizlere sağlayabilmek için evden çıkmaları gerekiyordu. Zor zamanlardı, ama bizleri daha güçlü yaptı…”

“GOL ATMAK ÖNEMLİ AMA…”

– Teplice kulübü seni nasıl keşfetti? Orada nasıl bir süreç geçirdin?

“Kariyerimin başlarında biraz sağ tarafta da oynadım. 7 numara gibi. Ama genelde takımlarımda en çok gol atan oyuncu ben olurdum. O yüzden en başından beri santrfordum diyebiliriz. Çek bir hocam vardı. Benim takımım Zeljeznicar’a gelmişti. 17-18 yaşlarındaydım. Orada 7-8 ay kaldı. Tam hatırlamıyorum. Gittikten yaklaşık 3 ay sonra beni aradı. Teplice takımına gidip gitmek istemediğimi sordu. Ama beni kendisinin hocalığını yaptığı ikinci lig takımına kiralayacaklardı. ‘Evet’ dedim, kulüple görüştük ve orta yolu bulduk. Oraya gittim. 6 ay boyunca 2. ligde oynadım. Sonra direkt olarak Teplice takımına gittim. Bence önemliydi. Bunu söylemeyi çok sevmesem de Bosna’dan ayrıldığım için şanslıydım. Çünkü Çek Cumhuriyeti’nde her anlamda daha iyi tesislere, daha iyi koşullara sahiptik. Yetenekliydim diyebiliriz. Ama yetenek sizi tek başına bir yere getirmez. Beni sürekli yukarı çekmeye çalışan bir hocaya sahiptim. Başta forvetin biraz arkasında 10 numara pozisyonunda oynadım. ‘Geriye daha çok koşman gerekiyor, buna alışman lazım’ dedi bana. Futbol oynamayı seviyordum. Tabii ki gol atmak en önemli ve en zor şey. Forvetler olarak gol atmayı severiz. Bunun için yaşamanız gerekiyor. Belirtmiş olduğum gibi insanlar sizi yargılarken kaç gol attığınıza bakarak yargılıyorlar. İyi oynayabilirsiniz ama gol atamadıysanız, kim gol atamadı derler. Ben ceza sahasının ortasında pasları ve ortaları bekleyip gol atınca mutlu olacak biri değilim. Geri gelip takım arkadaşlarıma yardım etmeyi, onlar için alan yaratmayı seviyorum. Bir forvetten fazlası olarak bu benim…”

44 YIL SONRA GELEN ŞAMPİYONLUK

– Manchester City’nin 44 yıl sonra gelen şampiyonluk maçında 2. golü atıp tarihe geçmeyi başardın. O golü hala hissettiğini düşünüyorum?

“Şampiyonluk maçında Manchester City formasıyla 2. golü attım. Muhtemelen kariyeriniz boyunca başınıza bir defa gelecek bir olay. Belki son dakikalarda maçlar kazanabilirsiniz, ama son 2 dakikada 2 gol atıp Premier Lig’i kazanmak, özellikle 2. yarıda yaşamış olduğumuz korku sonrası inanılmaz bir duyguydu. 44 yıl sonra şampiyon olduk, bunu açıklamak imkansız…”

“HAYALİM ZELJEZNICAR’DA OYNAMAKTI”

– Almanya, İngiltere ve İtalya gibi dev liglerde oynadın? En iyisi senin için hangisiydi?

“Almanya’da forma giydiğim zaman İngiltere’de oynamak istediğimi söylüyordum. Çünkü Premier Lig benim için dünyadaki en iyi lig. Dünyanın en iyi liginde, dünyanın en iyi oyuncularıyla oynayabilecek miyim, bunu görmek istiyordum. Korkmuyordum, çünkü başarısız olursanız, başarısız olursunuz. Ama denemezseniz başarısız olup olamayacağınızı bilemezsiniz. Orada yapabileceğimi kanıtlamak için İngiltere’ye gitmek istedim. Ben Bosna’dayken İtalya Ligi en iyi ligdi. İtalya’da bize yakın bir ülke. Ronaldo, Maldini, Baggio gibi oyuncular forma giyiyordu. İtalya Ligi rüya gibiydi. Orada oynamayı düşünmezdim, çünkü çok uzak bir rüya gibi gelirdi. En büyük hayalim, kulübüm olan Zeljeznicar’da oynamaktı. Orada gol attım ama 1.5-2 sene oynadım. Benim için orada oynamak her şey demekti. Tabii ki İtalya Ligi en iyi ligdi, ama orada oynayabileceğinizi hayal bile edemiyorsunuz. Seçmek istemiyorum, çünkü her kulüp benim kariyerimin birer parçası. En başta Çek Cumhuriyeti’nde oynadığım dönemleri çok sevdim. Çünkü bana bir şeyler kattı. Ev inşa ederken önce temeli oluşturmanız gerekir. Benim için dolayısıyla kariyerimin her kısmı önemlidir. Seçmeyi sevmiyorum ama belirtmiş olduğum gibi Premier Lig benim için en iyi lig. İtalya’da da harika zaman geçirdim. Seçmesi zor…”

“İKİ SENE ÖNCE BEŞİKTAŞ İLGİLENDİ”

– Birçok teklif aldığını biliyoruz. Peki Fenerbahçe’yi neden seçtin?

“Türkiye’de sadece Fenerbahçe beni istedi. 2 sene önce Beşiktaş’ın da bir ilgisi olmuştu. Fenerbahçe yönetimi ile 2 sene önce konuşmuştuk. Fenerbahçe gibi bir takımın 9 sene şampiyon olamaması, mümkün olmamalı. Bu da benim buraya gelmem için büyük bir motivasyon ve meydan okumaydı. Sadece saha içerisinde değil, saha dışında da kalitemle insanları mutlu edebilmek, bu mantaliteyi ve kaliteyi buraya getirebilmek önemli. Çünkü bu takımın her sene kupaları kazanmaya ihtiyacı var. Kulüple görüştüğüm zaman beni ne kadar istediklerini gördüm. Bana bütün projeyi sundular. Detay veremem. Ama Fenerbahçe Türkiye’nin en büyük kulübü. Size gelip saygı duyduklarını gösterdikten sonra zaten benim için yeterliydi. Onlarla konuştuğum zaman, başkanla da görüştüğümde o da çok istekliydi. Kulübe aşık ve bu kulübün şampiyon olmasını istiyor. Bana aynı şeyi söyledi. ‘Sana saha içerisinde ve saha dışında da ihtiyacımız var. Mantalitene de’ dedi. Takıma yardım edecek başka oyuncular da katıldı…”

“TÜRKİYE MAÇI SONRASI TRANSFER OLDUM”

– Wolfsburg’un ilgisini nasıl çektin?

“Çek Cumhuriyeti’nde geçirdiğim 2 yıldan sonra 2007 yılında – sanırım haziran başıydı – Türkiye’ye karşı ilk milli maçımı oynamıştım. Sarajevo’da sizi 3-2 yendik ve ben de ilk yarının sonunda ikinci golü attım. Sanırım kaleci Rüştü Reçber’di. Servet ise stoperdi. Wolfsburg beni o maçta ve daha sonra oynadığımız Malta karşılaşmasında izledi. Her şey çok hızlı gelişti. O zamanki teknik direktörleri Felix Magath ile buluştuk. Her şey milli takımdan sonraki ilk 10 gün içerisinde gerçekleşti. Magath’ın bana en çok kattığı şey, Alman mantalitesiydi. Bu mantalitede her zaman çok çalışmak gerekir, çünkü hiçbir şey size durduk yere gelmez. Kimse size hiçbir şeyi hediye etmez. Sahada onu sizin kazanmanız gerekir. Bosna’dan gelirken şunu biliyordum. Eğer Almanya’ya gidersem pozisyonumda oynayan pek çok Alman futbolcu olacak ve 9 numara olabilmem için onlardan çok daha iyi olmam gerekirdi. Felix Magath her zaman bizlere karşı çok talepkardı. Sahada herkesin kendi işini yapması, çok koşması ve birbirine yardım etmesi gerekiyordu. Ben de bu mantaliteyi kariyerim boyunca her yere taşımaya çalışıyorum. Çünkü çocukken futbol oynamaya başlayınca her şeye sahip olmanız mümkün değil. Farklı hocalardan, farklı takımlardan kendinize farklı şeyler katarsınız. Bence o benim kariyerim için çok önemliydi…”

“HER ŞEY KAFADA BAŞLIYOR”

F.Bahçe’nin Boşnak golcüsü, 37 yaşına rağmen hala formda olmasını, “Kafa yapısı çok önemli. Tabii ki çalışmanız da şart. . Çünkü 30 yaşını geçtikten sonra vücudunuza daha çok dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer sakatlanırsanız kalitenizi gösteremezsiniz. Her gün sakatlık önleyici çalışmalar yapmaya çalışıyorum” sözleriyle açıkladı.

– Çok önemli goller attın. Ancak Gaziantep’e karşı attığın ilk goldeki müthiş sevincine şaşırdım. Sanki kariyerindeki ilk golünü atmış gibiydin?

“Bazen duygular önemlidir. Futbolda bazen duyguları bir kenara koymanız gerekebilir. Ancak bazen de içinizdeki şeyleri dışarı dökmeniz gerekebilir. Süper Lig’deki ilk golümdü. Maçın hemen başıydı. Harika gol attı da diyebilirler, 1 metreden de gol attı diyebilirler. Önemli olan topun kaleye girmesi. Nasıl olduğunun bir önemi yok. Önceki gollerimin hepsi geçmişte kaldı. Aksi halde buralarda olmazdım, bir yerlerde güneşin keyfini çıkarıyor olurdum… Buradayım ve kendimi kanıtlamak istiyorum. Bence bir futbolcu her zaman kendini kanıtlayabilir. Geçmişte ne başardığının bir önemi yok. Buradaki insanlar performansınıza göre sizi yargılayacaklar. Yani ‘Geçmişte şu golleri attım’ diyemem. Bu bana bir şey katmaz. O yüzden geçmişte attığım golleri, kazandığım kupaları düşünseydim buraya gelmezdim…”

– 37 yaşında olmana rağmen hala çok formdasın? Bunu nasıl başarıyorsun?

“Kafa yapısı önemli. Tabii ki çok çalışmanız şart. Çünkü 30 yaşını geçtikten sonra vücudunuza daha çok dikkat etmeniz gerekiyor. Eğer sakatlanırsanız kalitenizi gösteremezsiniz. Çok uzun süre oynayamazsınız. Şanslıyım ki çok fazla sakatlık yaşamadım. Ancak bu biraz da çalışmalarımın sayesinde. Çünkü her gün sakatlık önleyici çalışmalar yapmaya çalışıyorum. Her zaman şunu söylemeyi sevmişimdir. Bir tane kariyeriniz var. Keyfini çıkarmanız gerekiyor. Artık yapamadığınızı gördüğünüzde bırakıp gidebilirsiniz. Gençken belki her şeyi 37 yaşa kıyasla daha iyi yapabiliyor olabilirsiniz. Ama dinlenme en önemlisi, çünkü yaş ilerledikçe vücudun toparlanması yavaşlıyor. Vücudunuz 90 dakikanın yükünü hissediyor. Sadece bir iki şey değil birçok şey var yönetmeniz gereken. Örnek olarak her idman öncesi ve sonrası yaklaşık 20-30 dakika sakatlık önleyici egzersizler yapıyorum. Çünkü artık normaliniz, alışkanlığınız olmaya başlıyor…”

“KADIKÖY’DEKİ SES, TON ÇOK FARKLI”

– Dünyanın en önemli statlarında oynadın. Kadıköy’deki atmosfer nasıl peki?

“Türkiye’de atmosferlerin güzel olduğunu biliyordum. Özellikle bizim stadyumumuzda. Gol attığınızda biliyorsunuz ki insanlar adınızı söyleyip şarkılarla kutlayacaklar. Bu da sizi daha duygusal yapıyor. Avrupa’da büyük statlarda oynadım. 30 binden 70-80 bin kişilik statlara kadar. Buradaki atmosfer, ton ve gürültü farklı. Burada bütün stadyum bağırıyor. Maça göre değişir. Mesela Milan’a karşı oynadığımız yarı final maçında ortam harikaydı. Avrupa’da belki bazı şeyler biraz daha değişik. Ancak burada şarkıların tonları farklı ve daha yüksek. Bu da sizi mutlu ediyor. Çünkü futbol oynarken daha çok eğleniyorsunuz…”

“HEPİMİZ TEK HEDEF İÇİN ÇALIŞIYORUZ”

– Maç içinde bazı oyunculara da protestolar oluyor. Bunu hissetmişsindir mutlaka?

“Daha önce birkaç röportajda bunu dile getirdim. Bence taraftarlarımız harika. Takımda 25 oyuncumuz var. Her bir oyuncumuz önemli. Ben hata yapabilirim, siz hata yapabilirsiniz, her oyuncu hata yapabilir. Ama bizler için önemli olan şey, taraftarımızın desteğini hissetmek. Bana destek verdiklerini görmek, alkışladıklarını görmek, bana enerji vermeye çalıştıklarını görmek beni mutlu eder. Çünkü bazı oyuncular bundan daha çok etkilenir, bazıları daha az etkilenir. Ama her oyuncu için kendi taraftarları tarafından ıslıklanmak zordur. Kulüp için, futbolcular için taraftarların arkasında olmaları çok önemli. Çünkü günün sonunda bütün oyuncular Fenerbahçe forması giyiyor. Ve hepimiz tek bir hedef için savaşıyoruz. Bazen taraftarları ateşlemeye çalışıyorum. Ama biri hata yaptığı zaman da bu sadece bir hatadır. Herkes hata yapar. O sırada problem yaşayan oyuncuya yardım etmeye çalışalım ki problem çözülebilsin…”

“BİR ŞEYİ YAPMIŞ OLMAK İÇİN YAPMAM”

– Eski Yugoslavya ülkeleri her spor branşında çok başarılı. Bunu nasıl başarıyorsunuz. Biz de sporu çok seven bir ülke olarak sence neler yapmalıyız?

“Öğrenmeyi seviyoruz ve istiyoruz. Oynadığımız her şeyi kazanmak istiyoruz. Okuldan sonra basketbol oynadığımda, halı saha oynadığımda hep kazanmak isterdim. Çocuklarımla oynadığımda kazanmaya çalışıyorum, ama bazen onların kazanmasına izin veriyorum. Ben hiçbir şeyi sadece yapmış olmak için yapmam. Basketbol oynuyorsam sadece oynamak için oynamam. İyi oynamak ve kazanmak isterim. Masa tenisi ya da tenis de olur. Ne olursa olsun. Sadece ter atmak için yapmam. Zaten her gün antrenmanlarda, maçlarda terliyorum. Açıklaması zor, ama muhtemelen yetenekli bir milletiz. Bir şekilde her konuda iyiyiz. Böyle olmak iyi bir şey. Karım her zaman bana ‘Her şeyde iyisin, her sporda iyisin’ diyor. Belirttiğim gibi eğer bir şeyi oynuyorsam, mutlaka öğrenmek ve daha iyi olmak isterim. Yoksa oynamanın anlamı yok.”

“KOLAY MAÇ YOK”

– Türkiye ligi ile ilgili ilk izlenimlerin nasıl? Dört büyük takımın şampiyonluk mücadelesi olacak.

“Türkiye’de başka kaliteli takımlar olduğunu da biliyoruz. Başlangıç bizim için iyiydi ama hem bizim hem de rakipler için sezon uzun. O yüzden her maç gelişmeliyiz, hatalarımızı öğrenmeliyiz. Hafta hafta daha iyi olmalıyız. Çünkü ancak bu şekilde daha fazla maç kazanabiliriz. Her lig farklıdır.
Evet, insanlar Avrupa’dan geldiğinizde kolay olduğunu düşünebilir. Artık kolay lig diye bir şey yok. Kolay maçlar da çok nadiren var. Her takım, taktiksel anlamda iyi hazırlanıyor. Belki her takımın teknik kalitesi yok ama koşabiliyorlar, savaşabiliyorlar. O yüzden farklı bir lig bekliyorum. Tıpkı ilk maçımızdaki gibi zor maçlar olacağını düşünüyorum. 2-0 öndeydik ve kırmızı kart gördüler ama galibiyet için sonuna kadar savaşmamız gerekti. O yüzden futbol bu, her şeye hazır olmanız gerekiyor. Gaziantep FK maçında son dakikada hakem o pozisyonu incelerken biraz korkmuştum. Allah’tan top dışarı çıkmıştı, ama bizim hatamız. Maçı oralara biz getirdik, daha erken bitirmemiz gerekiyordu…”

“KENDİMİ EVİMDE HİSSEDİYORUM”

– Milano mu, İstanbul mu?

“Milano’da 2 yıl yaşadım. İstanbul’a yeni geldik ama çok sevdik. O yüzden ikisi de diyebilirim. Kendimi şimdiden evimde gibi hissediyorum. Milano ya da Roma’daki hayatımdan çok farklı değil. Bu işimizin bir parçası. Çabuk alışmak zorundasınız. Özellikle takım arkadaşlarınız ve tesis içerisinde çalışanlar olduğu zaman daha kolay oluyor. Belki burada taraftarlar biraz daha fanatik. Benimle fotoğraf çektirmek istedikleri zaman çok kibarlar. Henüz çok dışarı çıkmadım. Şimdilik sadece akşam yemeği ve benzeri şeyler için dışarı çıkıyorum, çünkü onun dışında zaman yok. Her gün antrenman yapıyoruz, maçlarımız var. Ama şu ana kadar iyi gidiyor…”

“BENZEMA VE HAALAND FARKLI”

– Benzema ve Haaland?

“Benzema son 10 yıldaki en iyi santrforlardan biri. Haaland da gelecek 10 yılın en iyi santrforlarından biri olacak. Farklılar. Haaland o biraz hayvan gibi, gole aç… Son zamanlarda bir oyuncuda bu özellikleri görmemiştim. Benzema ise klas, teknik, kaliteli oyuncu…”

– İki ünlü Bosnalı şarkıcı. Halid Beslic mi Dino Merlin mi?

“Zor bir soru. İkisi birden. İkisini de çok seviyorum. İkisi de Bosnalı. Bosna’nın en iyi şarkıcıları…”

– Boşnak böreği mi yoksa köftesi mi?

“Tabağa koyduğunuz zaman ikisini de yerim. İkisi de bizim yemeğimiz. Uzun zamandır Bosna’da değilim. O yüzden arkadaşlarım cevapcici ya da börek getirdiğinde hoşuma gidiyor. Ama cevapcici biraz daha fazla…”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir