Galatasaray, dünyanın en iyi santrforlarından birisini kadrosuna katarak bu sezonun transfer bombasını patlattı. Dünyanın en iyi golcülerinden birini, hem de formunun zirvesinde olduğu genç bir yaşta Süper Lig’e getirebilmek gerçekten de büyük bir iş ve sadece sarı-kırmızılı taraftarların değil, gönül verdiği renkler farklılaşan tüm futbolseverler için onu burada izleyebilecek olmak büyük bir şans.
Önümüzdeki haftalarda Cim-Bom’un gideceği deplasmanlarda ortaya çıkacak tabloyu şöyle bir düşünün. Örneğin Antalya’yı… Kaleiçi’nde ılık bir ekim gün batımının ardından, Konyaaltı’na doğru stada yola çıkan ev sahibi ekibin taraftarlarını… Aralık ortasına doğru belki de yılın ilk karının yağdığı günlerde, ellerinde eldivenler, başlarında atkılarıyla tribünde yerini almış, kırmızı topla yapılacak başlama vuruşunu bekleyen Sivaslı taraftarları…
İster Güney’in ılık sonbahar akşamı, isterse kuzeydeki kara kış olsun; dışardaki havadan bağımsız futbolseverin içini ısıtmaz mı böyle bir duygu. Sadece birkaç yüz lira karşılığında, tahmini değeri en az 100 milyon euro olan bir dünya yıldızını karşılarında izleyebilecek olmalarına ‘şans’ demeyeceksek, uygun düşecek başka bir yakıştırmayı okuyucu kendisi yerleştirsin yazının bu bölümüne.
Malumun ilanı
Her Afrikalı futbolcu gibi işi zordu kahramanımızın… Burada kendisinin ne gibi zorlukları aşarak bir profesyonel futbolcuya dönüştüğünü anlatmak malumun ilanı olur. Bu hikaye, kara kıtadan çıkan pek çok meslektaşının ortak hikayesi olduğundan dolayı yani! Ancak şunu hatırlatmakta fayda var; Afrika’da futbol, dünyanın geri kalanından çok daha ekonomik bir olgudur. Yoksul insanın sınıf atlamasının yegane araçlarındandır çünkü. Denizleri aşıp yeni ve zengin kıtaya ulaştıran bir mülteci kayığıdır.
Dünyanın birçok dev kulübünün bugün kadrosunda görmek istediği, hemen her futbolseverin yakından tanıdığı büyük bir ismin futbolculuk özelliklerini anlatmak da anlamsız olacaktır. O yüzden ben sizlere gördüğüm ve duyduğum Osimhen’i anlatmak istiyorum. Bundan bir yıl evvel Napoli’nin sokaklarında, hakkında halkın kulağıma fısıldadığı; bir futbol efsanesinin ismini dinlerinin önemli figürlerinden birinin adına tercih ettikleri stadyumlarında izlediğim bu Nijeryalı topçuya dair izlenimlerime geçiyorum.
Bir numaralı faktör
Geçen sene mayısın başıydı… Hafta arası mesaisinde Udinese deplasmanına çıkan Napoli, bir puanı kapınca bitime beş hafta kala şampiyonluğunu ilan etti. İtalyanlar’ın ‘Scudetto’ dedikleri bu unvana Maradonalı dönemin ardından 33 yıl sonra ilk kez erişen mavi-beyazlılar, bir sonraki hafta Fiorentina maçında ilk kez şampiyon olarak taraftarının karşısına çıkacaktı. Şampiyonluk günü diyebileceğimiz bu pazar gününün sabahında Napoli kentine vardım.
Şehirde görüştüğüm taraftarlar, ağız birliği etmişçesine şampiyonlukta bir numaralı faktörün Victor Osimhen olduğunu söylemekteydi. 26 golle ligin gol kralı olduğu sezonda takıma en büyük skor katkısını yapmış olması elbette öne çıkan faktördü. Ancak insanlarla konuştukça durumun bununla sınırlı olmadığını anlıyordunuz.
Maradona’dan sonra…
Napoli taraftarları vakti zamanında ülkenin kuzeyinde gittikleri deplasmanlarda ırkçı hakaretlere maruz kalırlardı. Afrikalı futbolcunun kökeninin, bu açıdan kentte kendisiyle bir özdeşlik kurulmasını kolaylaştırdığını ve yarattığı etkiyi büyüttüğünü söylemek de yanlış olmaz tabii ama mevzu sadece bu da değildi. Onun oyuna olan sarsılmaz bağlılığı ve tutkusu, Maradona ile özdeşleşen büyük bir futbol tutkusunun taşıyıcısı olan bu kentte alttan alta yanmakta olan köz halindeki bir ateşi yeniden alevlendirdi.
Adeta gollerini sokaklarda da atıyor, kentin kalbinde yaşıyordu. ‘Dikkatli gezersen etrafta Maradona’dan sonra en çok resmi bulunan futbolcunun Osimhen olduğunu fark edersin’ diyen bir Napoli sakininin kulağıma ettiği küpeyi, bu noktada çıkarıp ben de sizlere takdim edeyim ki, kolay yoldan hepimizi bir ana fikre vardıran bu imgede ortaklaşıp, oradan stada geçelim.
Moralini hiç bozmadı
Napoli-Fiorentina maçı için basın tribünündeki yerimi aldığımda, Diego Armando Maradona Stadı tarihi günlerinden birini yaşıyordu. Patlayıcı hızı, hava hakimiyeti ve kale önündeki bitiriciliğiyle tanınan Victor Osimhen için, bildiğimiz bu özelliklerini sergilediği sıradan bir gündü muhtemelen. Ancak kendisini canlı olarak yerinde izlemek, bu özelliklerinden kaynaklanan etkiyi ikiyle çarpıyor gibiydi. Hızı ve çevikliği karşısında rakip savunmanın düştüğü zorlu durumu bütün bir takımın üzerine çöken bir kara bulut şeklinde görebildiğiniz geniş açı zihin açıcıydı.
O gün maçtaki tek golü Osimhen attı. İlk denemesinde kaleciye takıldığı beyaz noktadan, ikinci denemesinde fileleri havalandırdı. İkinci penaltı öncesinde arkadaşları ilk başta topu kendisine vermek istemedi. Ne var ki demoralize olmadığı ve bu kez başaracağı konusunda, saniyeler içerisinde diğerlerini nasıl ikna ettiğini görmeliydiniz.
‘Çalış, odaklan, inan’
Kendisiyle kontağı olan ve telefonda görüşen Nijeryalı bir meslektaşımın geçenlerde verdiği ilginç bir bilgi, maçta futbolcuda gördüklerimi onun bakış açısından da görmememe yardımcı oldu. Aslında biz bunu oyuncunun yaptığı işe bakışı olarak da okuyabiliriz. Gazeteci arkadaşım, ‘çalış, odaklan, inan’ yazan bir görselin uzun yıllar boyunca Osimhen’in whatsapp’ındaki profil fotoğrafı olarak kaldığını söyledi. Bu sloganın önemini sorduğunda ise Osimhen kendisine şu cevabı vermiş: “Odaklanarak zihnimde tasarladığım her şeyi başarabileceğime inanıyorum ve bu, çalışmaya devam etmem, Tanrı’nın çabalarımı karşılıksız bırakmayacağına inanmam gerektiği anlamına geliyor.”
Duvarları kaplıyor
Napoli şehrinde neredeyse bir yarı-tanrı olarak görülen Diego Armando Maradona’dan sonra en çok resmi bulunan futbolcu, Victor Osimhen. Birçok evin duvarında, bazen bilboardlarda yıldız futbolcunun yüzüne rastlamak mümkün. Osimhen kelimesi Nijerya’nın Edo Eyaleti’ndeki yerel Ishan dilinde ‘Tanrı iyidir’ anlamına geliyor. Napoli halkı da özellikle tarihi şampiyonluktan sonra adeta ‘Osimhen iyidir’ dercesine yerleştirmiş kentin dört bir tarafına çizimlerini.