Motiflerden şirket kurdu! 100 yıllık babaanne halısıyla Türkiye’de ilki başardı

Betül Yasemin Keskin / Milliyet.com.tr – İnsan yeryüzüyle buluştuğu ilk günden bugüne maceralarını, acılarını, sevinçlerini, hayallerini anlatma ve aktarma ihtiyacı duydu. Birileri notaları, birileri fırçaları, birileri de ipleri kullandı. İnsan sanatla birleşti, sanat da insanın dili oldu. Öyle ki insanlar göç ettiklerinde bile kendi ruhlarından bir parça aktardıkları bu eserleri arkalarında bırakmadı. Dokumacılık da bu yöntemlerden biriydi. Birbirinden farklı motiflere gizlenen sırlar usta ellerden çıkarak kilimlere, halılara, heybelere aktarıldı. Unutulmaya yüz tutmuş ancak yaşatılmayı fazlasıyla hak eden dokumacılık bize geçmişe dair çok fazla şey anlatıyor. Birbirinden farklı etnik motifin can bulduğu dokumacılık sanatı aslında yakınlarda bir yerde nefes alıyor, yalnızca ona kulak vermek gerekiyor. İç Mimar Begüm Karadağ da kökleri Tekirdağ’ın Karacakılavuz ilçesine uzanan unutulmaya yüz tutmuş dokumacılık sanatına el uzatan bir isim. Peki etnik motifleri günümüze uyarlayarak modernize eden Karadağ, atalarından ona miras kalan dokumacılığa bambaşka bir boyut kazandırıp kendi markasını nasıl kurdu?

HER ŞEY BİR PANDEMİ GÜNÜ BAŞLADI

İstanbul’da doğup büyüyen Begüm Karadağ, mimarlık fakültesinden mezun olduktan sonra hızla iş hayatına atıldı. İşi mutfağında öğrenmek için önce inşaatlarda sonra da çeşitli markalarda uzun yıllar çalıştı. Yıllar içinde iç mimarlık, ürün tasarımı, mağaza yöneticiliği gibi bir çok alanda uzmanlaştı.  Çalışırken bir yandan da pazarlama alanında yüksek lisans yapan Karadağ, kendisini ileride kuracağı markası için hazırlasa da bunları yaparken kurduğu şirkette ne kadar yaratıcı ve başarılı olacağını tahmin etmiyordu.

Takvimden yapraklar bir bir eksilirken tüm dünyayı kasıp kavuran ve herkesi evlere hapseden pandeminin gelmesiyle Karadağ’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu. Begüm Karadağ, pandemi zamanı babasının köyü olan Tekirdağ Karacakılavuz ilçesine gitti. Babasının doğup büyüdüğü evde büyük büyük babaannesine ait dokuma halının geçmişini öğrendi. Yalnızca o bölgeye has olan dokumanın şimdilerde hak ettiği değeri görmemesi onu derinden etkiledi. Türkiye’de yalnızca Tekirdağ’a ait dokumanın hikâyesini dinlerken geçmişte o bölgeden birinin dokumayı tekrar canlandırmak istediğini, epey yol kat ettiğini hatta coğrafi ve mahreç işaretleri alacağını ancak vefat etmesiyle tüm umutların tükendiğini öğrendi. 

YOK OLMAYA YÜZ TUTMUŞTU, YENİDEN CANLANDIRDI

Dokumacılığın yeniden canlanma ihtimali bir anda suya düşünce bölgede dokumacılıkla uğraşanlar tezgahlarını kümeslere atmış, ‘Artık ihtiyacımız olmayacak’ düşüncesiyle sobalarda yakacak olarak kullanmıştı. Sandıklarda güvelere mahkum olan kilimler çöplere atılırken, tarih kokan dokumacılık da böylece yok olmaya yüz tuttu. Karacakılavuz dokumasının bu yolculuğunu dinledikten sonra Begüm Karadağ, elinde hiç görmediği büyük büyük babaannesine ait 100 yıllık dokumayla başbaşa kaldı. Bir başkasının onu kurtarmasını beklemek yerine 2020 yılının ağustos ayında ilk adımı attı. Hedefi çok açıktı, yok olmaya yüz tutmuş dokumalar için dokuma yapmak isteyen kadınlarla beraber elinden geleni yapacaktı.

ESKİ TÜRKÇE’DE ‘ORTAYA ÇIKARMAK’ ANLAMINA GELİYOR

Peki Begüm Karadağ’ı derinden etkileyen Karacakılavuz’u diğer dokumalardan ne ayırıyor, hikayesi nereden geliyordu? Karacakılavuz dokuması, 1900’lü yıllarda Konya’dan Bulgaristan’a göç sırasında son şeklini almış bir doku modeli. Uzun yıllar önce Konya’da yaşarken, dört pedallı tezgahta Dimi dokuması yaparak gündelik hayatta kullanmak için pantolon ve ceket üreten dokumacılar tarafından ortaya çıkarıldı. Karadağ, o dönemleri araştırdığında, İç Anadolu’da Dimi dokuma örneklerine denk geldi. Konya’dan Bulgaristan’a göç sırasında, kıyafet diktikleri için dokumacıların dört pedallı tezgahları yanlarında götürdüklerini ve Bulgaristan’da da o dönemlerde iki pedallı tezgahlarda Cicim dokuma tekniği yapıldığını fark etti. Göç edenler bunu gördükleri zaman çeyizleri süslemek için kendi ellerinde bulunan dört pedallı tezgahlarda Cicim tekniği denediler. Böylece dört gücülü Dimi tezgahında Cicim tekniğinin dokunabileceği anlaşıldı. Karacakılavuz dokuma tekniği de bu denemeden doğdu. Karacakılavuz dokuması aslında iki ayrı tekniğin birleşimi anlamına geliyordu.

Genç girişimci önce markasına bir isim düşündü. Çok sürmeden ‘Büruz’ ismine karar verdi. Büruz, eski Türkçe’de ‘ortaya çıkarmak’ anlamına geliyordu. Sandıkların dibinde unutulmuş bu zanaatı yeniden gün yüzüne çıkarmayı hedeflediği için ‘Büruz’dan daha uygun bir isim olamazdı.

Begüm Karadağ, yolculuğuna başladığında ilk iş olarak kurslara yazıldı ve dokuma sertifikası aldı. İplikler bitkilerle boyandığı için bitkilerle boyama eğitimi de aldı. Genç girişimci Karadağ, dokumacılığı canlandırmak için İstanbul’da doğan ve büyüyen biri olarak daha önce hiç yaşamadığı bir yer olan, ata toprakları Tekirdağ’a yerleşmiş oldu. Başlarda insanların çöpe attıkları dokumaları neden canlandırmak istediğini anlayamayanlar oldu. Fakat ailesinden, özellikle Tekirdağlı olmayan anne tarafından çok büyük destek gördü. Tekirdağ’da şehir merkezinde, yazlık evlerin bulunduğu bir sokakta atölyesini kurdu ve böylece dokumacılık için bir alan yaratmış oldu. Tekirdağ’da olmalarına rağmen sokaklarındaki kimse, bu dokumaları bilmiyordu. Ancak zamanla sokaktan gelip geçenler içerde ne olduğunu görünce hayran kaldı. Ve Karadağ’ın kurduğu atölye bugün yolu düşen herkesin selam vermeden geçmediği bir yer haline geldi.

TÜRKİYE’DE İLK OLDU, SÜRDÜRÜLEBİLİR İSTİHDAMI SAĞLADI

Markasına isim vermiş bir de atölye kurmuş Karadağ ustalarını, yol arkadaşlarını bulmak için arayışa çıktı. Bu arayışta dokumacılık yapmak isteyen ancak bunun için uygun ortam bulamamış kişilerle tanıştı. Dokuma tezgahlarının boyutu bir arabanın genişlik ve yüksekliğine sahipti. Eskiden neredeyse herkesin kendi köy evinde bulunan bu tezgahlar, çocuklarının eğitimi için şehir merkezine taşınmayı seçen kişiler tarafından bırakılmıştı. Böylelikle şehirde dokuma bilen ve devam ettirmek isteyen kadınlar da dokumacılık için uygun ortam bulamamışlardı. Karadağ, markasını kurduğunda meslek edindirme kurslarında eğitim görmüş, sertifikası olan ve herhangi bir iş sahası bulunmadığı için dokuma yapamayan kadınlarla bir araya gelip onlara istihdam sağladı. Begüm Karadağ girişimi sayesinde Karacakılavuz dokumaları için Türkiye’de ilk defa zanaatkarların Sosyal Güvenlik Kurumu’na kayıtlarının yapılmasını sağladı ve sürdürülebilir istihdam sağlamış oldu. Genç girişimci yaşadığı süreci şöyle açıkladı:

Meslek edindirme kurslarında sertifika kazanan kişiler, Tekirdağ’a dokuma konusunda herhangi bir iş sahası açılmadığı için öğrendikleri eğitimi devam ettiremiyorlardı. Kurslardan mezun olup işe giremedikleri için kurslar sürdürülebilir olmuyordu. Biz de bu kurslarda eğitim gören sertifikalı kişilere istihdam sağlayarak, kursların sürdürülebilir olmasına öncülük etmiş olduk. Şimdiye kadar yöremizde herhangi bir iş sahası açılmadığından kimse sertifikasının devamını olan ustalık belgesini almak için başvuruda bulunmuyordu. Yalnızca 3-4 kurs hocasında bulunan belgeler olarak kalmışlardı. Ekip olarak burada da örnek olduk ve üyelerimizin her biri önce ustalık belgelerini aldı. Sonrada usta öğreticilik belgelerini aldı. Ekip arkadaşlarımız resmi olarak bu dokumanın eğitimini vermeye hak kazandılar.”

Begüm Karadağ ve ekibinin kullandığı dokuma tekniği coğrafi ve mahreç işaretine sahip. Aynı şekilde motifleri de Trakya Kalkınma Ajansı tarafından coğrafi işaret ile koruma altına alındı. Bu nedenle tasarımlarımda özellikle Karacakılavuz motiflerini kullanmaya özen gösteriyorlar. 20’yi aşkın motif bulunuyor ve her dokumalarında imza niteliği taşıması adına bir motif ekliyorlar. Merkezinde herhangi bir motif kullanmadıkları tasarımlarında dahi bir köşeye imza olarak bereketi temsil eden ‘Pıtrak’ motifini iliştiriyorlar.

GEÇMİŞTEN İZLER BARINDIRAN MODERN DOKUNUŞLAR

Karacakılavuz motiflerini canla başla yaşatmaya çalışan Begüm Karadağ ve ekibinin, böylesine bir mirası yaşatma arzusu nereden ortaya çıkmıştı? Karadağ ve ekibi bu soruya şöyle cevap verdi: 

“Tasarımlarımızı yaparken sandıklarda unutulan ve otantik olarak adlandırdığımız ürünlere farklı bir bakış açısı sunarak algıyı tamamen değiştirmeyi amaçladık. Ben dokumadan uzak, temel bilim alanlarında uzmanlaşmış bir ailede büyüdüm. Ailemde tasarımla ilgili bir alana yönelen tek kişi benim. Bulunduğumuz coğrafyada neredeyse her bir yörenin kendine ait dokuması var. Zanaat zenginliği içerisindeyiz ve belki de çok fazla gördüğümüz için zihnimizin gerisine atıyoruz. Yalnızca köy ortamında değerlendirilecek bir şey gibi düşünüyoruz. Bir iç mimar olarak kendime, ‘Geleneği çağdaş yaşam alanlarına nasıl entegre edebiliriz?’ sorusunu sordum. Tasarımlarımı da bu doğrultuda yaptım. Geleneksel dokumayı, geleneksel teknikleri hiç bozmadan postmodern şekilde sunmamız ve tasarlamamızın altındaki fikir de buradan geliyor.”

Çok daha fazla zanaatkara istihdam sağlamak isteyen Karadağ, markasının bir kooperatif veya dernek olmadığını söylüyor. Kuruldukları günden bugüne kadar da kendi birikimleriyle, ailesinin birikimleriyle yol aldığının altını çiziyor. Hiçbir destek görmeden, sıfırdan bu noktaya geldikleri ileten Begüm Karadağ, ekipçe onları en çok mutlu eden şeyin Karacakılavuz dokumasının Cumhuriyet’in 100. yılında yeniden can bulması olduğu iletti. “Bunu muhtemeşem bir ekiple başardık” diyerek de sözlerini noktaladı. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir