Müjde Işıl – Geçen hafta sona eren 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde jüri şu tanımı yaparak En İyi Belgesel Ödülü’nü açıkladı: “Unutulmuş kayıp bir sesin günümüz sanatçılarının arasında yankısını ararken, bir ahenk içinde kadınlar vardır diyen, izleyenlere güç ve umut veren bir film.” O film; yönetmenliğini Berna Gençalp’in, yapımcılığını Berat İlk, Yonca Ertürk ve Berna Gençalp’in yaptığı “Kim Mihri”ydi. İlk kadın ressamlarımızdan Mihri Müşfik’in yaşamı, sanatı, atıldığı yolculuklar bugün bile çok cesurca. Tevfik Fikret’in ölümünün ardından yüzünün maskını alan da o; Atatürk’ün, Roosevelt’in, Edison’un portresini yapan da… Ressam Mihri hâlâ keşfedilmeyi bekliyor. “Kim Mihri” belgeseli onunla tanışmak için önemli bir fırsat. Filmin ve Mihri’nin hikâyesini Berna Gençalp’ten dinledik.
Ressam Mihri ile ne zaman tanıştınız?
Ben zaten hep kadın hikâyelerinin peşindeydim. 2012-2013 yıllarında İstanbul Modern’de katıldığım, Sanat Tarihçisi Burcu Pelvanoğlu’nun verdiği Türk resim sanatı tarihi derslerinde Mihri’den haberim oldu. Mihri 19. YY’ın son çeyreğinde İstanbul’da doğuyor; ekonomik, sosyal ve politik çalkantıların zirve yaptığı yıllarda profesyonel bir ressam olarak İstanbul, Roma, Paris, New York gibi kozmopolit şehirlerde yaşıyor ve çalışıyor. Batı’dan Doğu’ya seyahat eden seyyah, sanatçı, tüccar, asker, diplomat erkekleri biliriz de Doğu’dan Batı’ya giden kadın ve ressam pek bilmeyiz. Mihri’nin hikâyesinde her şey ters yüz. Bu çok hoşuma gitti. Çünkü bu durum tüm bildiklerimizi sorgulatıyor.
Neden kurmaca değil de belgesel?
Benim formasyonum sinema, ‘90’lı ve 2000’li yılların başında lisans ve yüksek lisansımı sinema üzerine yaptım. “Çok kadınlı işler” denerek reddedilen uzun metraj kurmaca senaryolar yazıp duruyordum. Alışılageldik kahramanlık hikâyeleri yazmaya elim varmadığı için benim yazabildiğim türden senaryoların çekilme şansı hiç olamayacak gibi gelmeye başlamıştı. Sonra Mihri’nin hikâyesi bende büyük bir yazma isteği uyandırdı. Bir kere daha şansımı denemek istedim. 2016’da Antalya Film Forum’da ilk desteğimizi kazandık ve böylece proje yola çıkmış oldu. Belgeselin çekimleri sırasında yabancı fotoğraf ajanslarında orijinal Mihri fotoğrafları olduğunu tespit etmiştik. İnanır mısınız, o tarihe dek kadının net bir fotoğrafı yoktu. Eski gazete kupürlerinden simasını tam çıkarmak mümkün değildi. Hatta farklı farklı kadınların fotoğrafları çeşitli kaynaklarda Mihri’nin fotoğrafı olarak kullanılıyordu. Bu nedenle de yaptığı kadın portrelerinin hangisi portre hangisi otoportre tartışmalıydı. Tüm bu karışıklığa son vermek için o yabancı ajanslardaki Mihri fotoğraflarını filmde kullanmak şarttı. US Embassy Grant sayesinde son anda bu fotoğrafları da filme dahil edebilmeyi başardık. Mihri’nin hayatının kurmacadan önce belgesel olmasının çok isabetli olduğunu düşünüyorum. Böylece oldukça bütünlüklü bir şekilde, eldeki en güncel ve nesnel bilgilerle, uzmanların anlatımıyla Mihri’yi aktarmak mümkün oldu.
Araştırmalarınız ne kadar sürdü?
Son ana kadar sürdü, diyebilirim. Yapım sürecinde Mihri’nin Amerika yıllarında yaptığı ve daha önce kayıt altına alınmamış Rezzan Yalman portresini bulduk ve bazı Eski Türkçe ve İngilizce belgelere ulaştım. O sırada Mihri üzerine ilk doktora tezinin Kanada’da yaşayan Sanat Tarihçisi Özlem Gülin Dağoğlu tarafından yazılmakta olduğunu haber aldım. Mihri’nin hayatının en karanlıkta kalmış yıllarına yani Avrupa ve Amerika yıllarına ışık tutan bulguları ile filme dahil oldu. “Kim Mihri” belgeseli Burcu Pelvanoğlu, Mahinur Tuna, Özlem Gülin Dağoğlu, Selin Turan gibi araştırmacıların yer aldığı bir belgesel. Hepsine teşekkür ediyorum.
Mihri’nin hikâyesi, unutmak yerine hatırlansaydı, kadınların böyle örneklerle yaşamı nasıl değişirdi bugün?
Arkamız daha sağlam olurdu gibi geliyor bana. Hem kadınlar kendilerine daha güvenli olurdu hem de toplum kadınlara karşı daha az önyargılı olurdu. Önümüz daha açık olurdu.
Animasyon bölümlerinde Feride Çetin’i ve Mihri’yi bir araya getirme fikri nasıl oluştu?
Yazarken bile animasyon bölümler olmasını istiyordum. Yazdığım animasyon bölümlerin çoğunu belgesele taşıdım. Animasyon yönetmenimiz Berat İlk ile pek çok farklı teknikte denemeler yaptıktan sonra rotoskopi, 2D ve 3D ile karışık bir teknik kullanmanın en doğrusu olduğunu düşündüm. Böylece Mihri’nin portrelerindeki gerçekçi göz ifadelerini reel çekim yaptığımız oyuncudan alıp gerisini serbest çizim olarak tamamlayabilecektik. Yapımcılarımızdan Yonca Ertürk, Feride Çetin’i önerdi. Ve sonuç harika oldu. Feride, Mihri’ye çok yakıştı. Animasyon bölümleri, Eleni Lomvardou imzalı müziklerle beraber filmin en özgün yanlarından birini oluşturuyor.
Feride Çetin: “O yaptıysa biz de yaparız!”
“Kim Mihri” projesinden “Put Şeylere” filminin setinde yapımcı Yonca Ertürk ile sohbet ederken haberdar oldum. Daha evvel Selim İleri’nin onun hakkında yazdığı oyun ve makaleleri okumuştum. Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne gidip hakkında araştırma yapmış ve resimlerinin kopyalarını çalışma masamın üzerine yerleştirmiştim. Yonca bu projeden bahsedince, mutlaka içinde olmak istediğimi söyledim. Beni dahil ettikleri için minnettarım. Mihri, bu filme katılan herkesi dönüştürdü. Ben Özal kuşağının çekingen üyelerinden biriyim. “Çok hayal kurma, bol yara alırsın” dediler bana. Yeri geldiğinde küstah ve kararlı olmayı öğretmediler. Mihri’nin dünyanın dört köşesine gidip her seferinde sıfırdan kariyer inşa etmesi ilham verici. İstanbul işgal altındayken parklarda kızları resim çizmeye çıkarmış, çıplak modelle çizim çalışmaları yapmalarını sağlamış bir öncü. Artık “Bu şartlarda bu memlekette bir şey yapılmaz” diye şikayet edene Mihri’yi örnek veriyorum. O yaptıysa biz de yaparız!