Mesut sanatçılar fotoğrafhanesi

Seray Şahinler – Türk sanatçıların ‘40’lı yıllarda İstanbul dışında buluştuğu bir yer daha vardı: Paris. Birçok sanat akımının temelinin atıldığı, yeni ekollerinin ve temsilcilerinin ön planda olduğu bir yerdi burası. Türkiye’den de pek çok sanatçı atölyelerde, solo ve karma sergilerde bir araya geldi. Dolayısıyla Türk sanat tarihinde Paris’in özel bir yerinin olduğu aşikâr.

Bilim insanı Fahri Petek de 1949 yılında dönemin koşullarından nasibini alarak Paris’in yolunu tutanlardan biriydi. Kısa süre sonra eşi ve kızı Gaye’yi yanına aldı. Petek’in Paris’teki evi zamanla sanatçıların, entelektüel çevrenin buluşma noktası oldu. Nâzım Hikmet, Abidin Dino, Mübin Orhon, Yaşar Kemal, Hakkı Anlı, Avni Arbaş gibi isimler sık sık Petek ailesinin evinde bir araya geldi. Petek o yıllarda fotoğrafçılığa merak salmıştı; evine konuk olanların portrelerini çekmeye başladı. O yıllarda ismi henüz pek duyulmamış olan ressam ve heykeltıraş Rafael Soto’nun önerisiyle sokakları da çekmeye başladı ve fotoğraf tutkuya dönüştü.

Hayata sanatla tutunanlar

Zaman içinde yüzlerce fotoğraftan oluşan Türk sanat tarihinin yıldızını parlatan bir külliyat çıktı ortaya. 2010 yılında hayata veda eden Petek’in kızı sosyolog Gaye Petek, babasının arşivini açtı ve 1945-1968 yılları arasındaki Türk resmini konuşturan fotoğrafları “Fahri Petek’in Objektifinden Paris Okulu” sergisinde sanatseverlere sundu. Necmi Sönmez’in fikriyle ilki 2022’de İzmir Fransız Kültür Merkezi’nde gerçekleşen sergi 19 Ocak’ta İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde ziyarete açıldı.

Petek, Paris yılları boyunca sanat kariyerinin başında ya da rüştünü ispatlamış neredeyse bütün sanatçıları fotoğraflıyor. “Paris Okulu” olarak adlandırılan Türk sanatçılar, ‘ışık şehri’ Paris’in sanatsal mayasından etkilenmiş. Bazıları ise kendi dönemlerinin mücadelesinde yer alıp, uğradıkları baskıdan kaçarak bu şehire sığınmış. Sergideki 26 siyah-beyaz fotoğraf işte bu ‘büyük resmi’ yansıtıyor.

Sergi sürprizlerle dolu. Nâzım Hikmet’i portakal soyarken görebiliyorsunuz mesela… Poz vermeyi hiç sevmeyen neredeyse sayılı fotoğrafı olan Tiraje Dikmen’i, ilk gençlik çağlarındaki hafif utangaç bir gülümsemeyle poz veren İdil Biret’i, Nâzım’ın Münevver Andaç’ını, Mübin Orhon’u, Güzin Dino’yu, ilerleyen yıllarda Yaşar Kemal’i… Hepsi günlük yaşantılardan kareleri, sanatçıların en doğal hâllerini yansıtıyor. Serginin en büyük sürprizi ise Mehmet Nâzım olsa gerek. 2018 yılında hayatını kaybeden Mehmet Nâzım’ın kamuoyunda bilinen fotoğrafı neredeyse yok gibi, vefatında dahi tam olarak kimse yüzünü göremedi; öyle ki onun yerine başkalarına ait fotoğraflar dolaşıma girdi. Fahri Petek, Nâzım Hikmet’in tek oğlu, 1951 doğumlu Mehmet Nâzım’ı da kayıt altına almış. Mehmet Nâzım’ın 1960-1980 arasında çekilen kareleri oldukça etkileyici. Nâzım ileriki yıllarda Hakkı Anlı, Fahri Petek, Münevver Andaç ile birlikte de objektife takılıyor. Sergi 18 Mart’a kadar ziyaret edilebilir. 

Nâzım Hikmet’in oğlu Mehmet Nâzım’ın bu fotoğrafı ilk kez sergide.(1960’lar)

Münevver Andaç ve Güzin Dino 1972 yılında Av. Lannes, M. Volkof’un apartmanında.

Her zaman iyimserdiler

‘40’, ‘50’ ve ‘60’lar sanatçıların bir arada, dostluk ve dayanışma içinde olduğu yıllardı şüphesiz. Dönemin koşullarına, politik iklimine, dünya savaşının yankılarına, tüm olumsuz koşullara rağmen büyük motivasyonla üreten sanatçıların yılları. Bu kuşağı özel kılan da bu mücadele ve azim olsa gerek. Gaye Petek, çocukluk yıllarından anılarını paylaşırken tam da bu konuya temas ediyor: “O yıllarda tüm sanatçıların özlemini bir çocuk olarak yaşadım. Özlem olayını daha çok Nâzım Hikmet ile yaşadım diyebilirim. 1958’de bize gelmişti, beni severdi, bana sarılırdı. Saçlarım kıvırcıktı, saçlarımı okşardı. Ben de sıkılırdım. Annem babam bana ‘Gaye, sakin ol. O çok önemli bir şair. Senin yaşlarında bir oğlu var ve onun özlemini çekiyor’ derdi. Özlem duygusunu daha çok onunla hissettim. Türkiye’den çok konuşurdu sanatçılar, kızgınlıkları vardı. Ama bu insanların pozitifliği ben çok etkilerdi. Çok zor şartlarda yaşadılar, sanatlarını çok zor şartlar altında yaptılar. Ama hiçbir zaman bir yakınma görmedim ben. Çocuk olarak onlardan aldığım en büyük derslerden biri bu pozitiviteydi. Sonra geniş kültürleri… Ressamlar sadece resimle yetinmezlerdi. Hepsi aydındı. Mübin Orhon benimle edebiyat konuşurdu mesela, resim yaparken Çaykovski dinlerdi. Münevver Hanım fotoğraf çektirmeyi hiç sevmezdi sadece babama müsaade ederdi. Hiçbiri birbirine rakip değildi, birbirlerini eleştirmezlerdi, kötü söz söylemezlerdi. Bir dünya bakışını paylaşan, çeşitli hikâyelerden gelen ama dünyaya angajmanlı insanlardı hepsi.”

Fahri, Neriman ve Gaye Petek 1958-60 yılları

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir