Mert Aydın’ın kaleminden Dünya Kupası serüveni! Türkiye için unutulmaz

Bir Avrupalı gazeteci, 2002 Dünya Kupası’nı, “Play station Dünya Kupası” olarak tanımlamıştı. Peş peşe yaşanan sürprizleri kastetmişti. Ve Güney Kore ile Japonya’nın elektronik merkezi olmasına da atıfta bulunmuştu.

Tabii ki Türkiye’nin dünya üçüncüsü oluşu bizim adımıza en önemli olaydı. Ama Brezilya’nın 5. kez Dünya Kupası’nı kazanması, Güney Kore’nin Hiddink’le bir futbol mucizesine imza atması, bitmiş denen Almanya’nın final oynaması, son şampiyon Fransa’nın yaşadığı kabus ve daha nice hikaye bu kupayı unutulmazlar arasına soktu.

Elemelerde en büyük sürpriz Louis Van Gaal yönetimindeki Hollanda’nın Portekiz ve İrlanda’nın ardında kalıp final vizesi alamamasıydı. Turnuvada Altın Gol kuralı devam ediyordu.

Play-off ile geldi

Türk Milli Takımı’nın eleme macerası 4.Grup’ta 2 Eylül 2000’de başladı. Avrupa Şampiyonası’nda Mustafa Denizli yönetiminde çeyrek final oynayan ekibimizin, yeni teknik direktörü Şenol Güneş’ti. İsveç’in ardından grup ikincisi olan Milliler, play-off oynama hakkı elde etti. Avusturya karşısında deplasmanda 1-0, evimizde 5-0 kazanarak 1954’ten bu yana ilk kez Dünya Kupası finallerindeydik.

Brezilya, şampiyonluğun en büyük adaylarından biriydi. Aslında elemelere kötü başlamışlar ve yarı yolda teknik adam değiştirmişlerdi. Neredeyse tüm ülke, milli takımın başına Luiz Felipe Scolari’nin geçmesi konusunda fikir birliğine varmıştı.

Bu havada başladı Türkiye-Brezilya maçı… Güneş, hazırlık maçlarında oynattığı 4’lü defanstan bu maçlık vazgeçmişti. Alpay ve Bülent’in yanına Ümit Özat da gelmişti. Bu duruma alışana kadar Brezilya ciddi pozisyonlar üretiyor ama bu turnuvanın yıldızlarından olacak Rüştü, bunları savuşturmasını biliyordu.

Rivaldo’nun sahtekarlığı

İlk yarı golsüz bitmek üzereyken, 1 ay önce Şampiyonlar Ligi finalinde Bayer Leverkusen formasıyla Real Madrid’e kaybeden tarafta yer alan Yıldıray ortaya çıktı. Brezilya savunmasının arkasına sihirli bir pas gönderdi. Hasan Şaş, ki bu kupada kel kafası ve futboluyla yüzü en çok tanınan Türk futbolcu haline gelecekti, kaleci Marcos’u çaresiz bırakan bir vuruş yaptı. Top ağlarda, Türk taraftarlar havadaydı. Hasan’ın gol sevincindeki ciddi yüz ifadesi de çok konuşuldu. Ronaldo’nun beraberlik golü ve Alpay’ın ceza alanı dışında yaptığı faulün içeriye taşınması… 2-1 kaybediyorduk ve cesaretimiz konuşuluyordu. Hakan Ünsal’ın gördüğü kırmızı kartta Rivaldo’nun sahtekarlığı da manşetlerdeydi.

Medyaya tavır aldılar

Ardından gelen Kosta Rika maçında Emre ile öne geçiyorduk. Ama son bölümde kapanmamız bize kalemizde bir gole neden oluyordu. Yine eleştiriler, yine eleştiriler… Şenol Güneş’in oyuncu seçimleri, Yıldıray’ın yine oyundan alınışı vesaire vesaire… Komplo teorilerini seven bizler için bir de Kosta Rika’nın teknik direktörünün Brezilya asıllı olma durumu vardı. Biz Çin’le oynarken Brezilya’nın Kosta Rika’yı yenmesi, hatta farklı yenmesi gerekiyordu.

10. dakika dolmadan 2-0 öne geçmiştik. Hasan Şaş ve Bülent Korkmaz’ın golleri stresi üzerimizden kaldırmıştı. Brezilya, ilk yarıyı 3-1 önde kapatmıştı. 35. dakikada sakatlanan Rüştü’nün yerinde Ömer vardı. İkinci yarıda Kosta Rika farkı bire indirince bir panik yaşadık ama Brezilya sonucu 5-2’ye getirdi. Ümit Davala’nın 85. dakikada attığı golle Çin’i 3-0 yeniyor ve son 16’ya giriyorduk. Mutlu olmamız gerekirdi ama futbolcular, medyada çıkan haberlere ve yorumlara sinirlenmişti. Medya mensuplarına tavır alınmıştı Uzakdoğu’da.

Son şampiyon Fransa, açılış maçında Senegal’e 1-0 yenilerek başladığı turnuvayı gol atamadan 1 puanla tamamladı. İspanya, grubundan kayıpsız çıkarken, ev sahiplerinden Güney Kore, Hiddink yönetiminde Portekiz’in elendiği grubu lider olarak tamamlıyordu.

Klose’un ortaya çıkışı

Almanya 8-0’lık görkemli Suudi Arabistan galibiyeti ile başladı turnuvaya… 3 gol atan Miroslav Klose sundukları yeni isimdi dünya futboluna… Ölüm Grubu’nda İsveç ve İngiltere, turu geçerken, Arjantin ve Nijerya veda ediyordu turnuvaya. İtalyanlar ise yenildikleri Hırvatistan’ı geçtikleri bir grup süreci yaşadılar ve tur atladılar. Bir başka ev sahibi Japonya da grubunu lider bitiriyordu.

Uğurlu hakemimiz İtalyan Pierluigi Collina yönetiminde çıkmıştık Japonya karşısına. İlk andan itibaren Japonya’yı etkisiz bıraktık. 12’de Ergün’ün kornerinde Ümit Davala’nın kafası sonucu belirliyordu. Türkiye’de herkes sokaklardaydı.

Almanya, Paraguay önünde 88’de Neuville ile gülüyordu. İngiltere, Danimarka karşısında kolayca 3-0 kazanıyordu. Turnuvanın sürprizlerinden Senegal, bu kez uzatmada İsveç’i deviriyordu. Güney Kore’nin İtalya’yı uzatmada 2-1 yenişi ise daha çok hakem hatalarıyla hatırlanacaktı. İspanya, Brezilya ve ABD çeyrek finale çıkan diğer takımlardı.

Mansız’dan altın gol

Çeyrek finalde rakip Senegal’di. Yakaladığımız fırsatları bir türlü gole çeviremiyorduk. 67’de oyuna dahil olan İlhan Mansız, uzatmada sağdan Ümit Davala’nın ortasında yıllarca unutulmayacak voleyi vurdu. Altın Gol ağlara giderken biz de yarı final yolunu tutuyorduk.

Brezilya, Ronaldinho’nun ikinci yarıda gördüğü kırmızı kart nedeniyle zorlansa da İngiltere’yi 2-1 ile geçti. Renksiz Almanya, ABD’yi 1-0 yenerek yoluna devam ediyordu. Güney Kore de “peri masalı”nı sürdürüp penaltılarla İspanya’yı eliyordu. Tabii İspanyollar da hakemden şikayetçiydi.

Şampiyon Brezilya

Brezilya karşısında Ronaldo’nun pis burun golüyle kaybediyorduk. Alpay’ın Marcos tarafından çıkarılan topu gol olsa neler olurdu bilinmez tabii. Ama üçüncülük maçında Almanya mağlubu ev sahibi Güney Kore’yi 3-2 yenerek bronz madalyayı alıyorduk. Hakan, kupa tarihinin en erken golünü atıyordu.

Finalde adeta tek kale oynadı Brezilya. Almanya’yı kupada tutan kaleci Kahn’ın hatasıyla geldi Ronaldo’nun ilk golü. Kupanın 8 golle kralı olan Ronaldo bir gol daha atarak şampiyonu netleştiriyordu.

Kupa Deschamps’ın ellerinde

1998’e ev sahipliği yapan Fransa, son şampiyon Brezilya ile finali oynadı. Zidane, alışık olmadığı bir şekilde 2 kafa golü attı. Petit’in golüyle skor 3-0’a taşındı. Ve kupa, Kaptan Deschamps’ın ellerinde havaya kalktı.

1998’de Dünya Kupası, Avrupa’ya dönüyordu. Fransa, Michel Platini’nin organizasyonuyla 32 takımı ağırlıyordu. Evet, FIFA, Dünya Kupası’na katılan takım sayısını 24’ten 32’ye çıkarmıştı. Bu değişiklik, doğal olarak şampiyona formatını da değiştirmişti. Artık grup üçüncülerine geçit yoktu. 8 grupta ilk 2 sırayı alacak takımlar doğrudan ikinci tura katılıyordu. Sonrası ise tek maçlı eleme sistemiydi.

1996 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda denenen Altın Gol kuralı, bu kupada da uygulanıyordu. Yani uzatmaya giden maçlarda 120 dakika dolmadan gol atan taraf, maçı kazanacaktı. 1998 elemelerine Mustafa Denizli yönetiminde girdik. Ancak grubu Hollanda ve Belçika’nın arkasında tamamladık.

Owen’dan slalom golü

Gruplar sonrasında Arjantin ile İngiltere karşı karşıyaydı. Maçın ilk yarısında atılan 4 gol vardı. Özellikle Michael Owen’ın slalom golü, tarihte yerini alıyordu. Maç 2-2 giderken, Beckham’ın Simeone’nin tahriklerine kapılıp kırmızı kart görmesi, İngiltere’yi zor duruma düşürdü. Arjantin penaltılarla çeyrek finale çıktı.
Fransa ile İtalya arasındaki çeyrek final maçında ne gol ne futbol vardı. İş beklendiği gibi penaltılara kaldı. 4-3 kazanan ev sahibiydi. Brezilya, güzel futbol oynayan Danimarka önünde hayli zorlandı. 3-2 kazanılan maçı koparan, 2 gol atan Rivaldo’ydu.

Hollanda-Arjantin maçında çekişme ve kalite vardı. Skor 1-1’ken kaleci Van der Sar’a kafa atan Ortega belki de Arjantin’in ölüm fermanını imzalıyordu. Son dakikada Bergkamp’ın attığı harika gol, tur atlayanı belirledi. Diğer yanda Hırvatistan, Almanya’yı sahadan siliyor ve 3-0’la yarı finalist oluyordu.

Gol kralı Suker

Brezilya ile Hollanda yarı finali 1-1 bitiyordu. Penaltılarla finale kalan taraftı son şampiyon Brezilya… Diğer yarı finalde ise Suker’in şok golüyle Hırvatlar öne geçse de, milli takım kariyerindeki ilk ve son gollerini bu maçta atan Thuram, Fransa’yı finale taşıyordu. Hırvatistan’ın tesellileri Hollanda’yı 2-1 yenerek aldıkları üçüncülük ve Suker’in gol krallığıydı.

Final sabahı Ronaldo, odasında bir nöbet geçiriyordu. Teknik Direktör Zagallo da onu ilk 11’den çıkarıyordu. Ne var ki sponsorların baskısıyla Ronaldo kendisini yine 11’de bulacaktı. Finale kadar oyunlarıyla tatmin etmeyen Fransa ve Zidane, bu kez müthişti. Ronaldo hayalet gibi sahada dolaşırken; Zidane, iki duran topta kendisinden alışık olmadığımız 2 kafa golü atıyordu. Petit’nin golüyle de 3-0’lık sonuç netleşiyordu. Kupa finali yöneten ilk Afrikalı Said Belqola’nın Desailly’ye gösterdiği kırmızı kart da bir şey değiştirmiyordu. Kupa, Deschamps’ın ellerinde havaya kalkıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir