“Bir dahaki sefere” dedi, sarışın güzel kadın ve eliyle üzgün hemcinsinin sırtına teselli şaplağını atarken…
Aslında teselli ettiği meslektaşı, dünya ikincisi olmuştu. Ülkesinin tarihinde yaşanmamış bir işi başarmıştı. Ne var ki, hem kendisi hem de ülkesi o kadar şartlanmıştı ki altın madalyaya, bir yıkım yaşıyordu açıkçası.
O sırada kendisine babalık yapmış ekonomi profesörü yanına geldi. Etraf basın mensuplarıyla kaynıyordu. Profesör, eliyle sporcunun çenesine dokundu, “Kaldır başını yukarıya” dedi. Dünya ikinciliği utanılacak bir sonuç değildi. Bu hayal kırıklığı bile umutları bir tarafa itmemişti. Ancak bilmedikleri bir şey vardı. Bir dahaki sefer hiç olmayacaktı.
2003’TEKİ PARİS
2003 yılının Ağustos ayında meslek yaşamımın en eğlenceli yolculuklarından birine çıkıyordum. Açıkçası, Paris’te bir Dünya Atletizm Şampiyonası izlemek, zaten başlıbaşına çekici bir fikirdi. Süreyya Ayhan’ın 1500 metrede altın madalya adayı oluşu da yeterince heyecan vericiydi. Ama eğlence? Onu da şampiyonayı beraber izlediğim ekibe borçlu olacaktım. O dönem Sabah gazetesinde görev yapıyordum. Ekip arkadaşlarımdan birisi beraber Sidney Olimpiyatları’nı takip ettiğim foto muhabiri Mustafa Yalçın’dı. Mustafa, kısa süre önce evlenip Paris’e yerleşmiş ve “Parizyen” lakabıyla anılır olmuştu.
Hıncal Uluç, “Artık son kez gidiyorum” diyerek şampiyonada jübile kararı almıştı. O güne kadar sadece televizyondan, tabii ki o efsane Şok programından, tanıdığım Korcan Karar ise ATV için geliyordu. Uçakta Korcan Abi ile tanışma fırsatı buldum.
SUİKAST DENEMESİ
Yıllarca rahmetli Hıncal Abi’nin aleyhime kullandığı suikast denemem, Paris Orly Havaalanı’nda gerçekleşti. Küçüğüm diye bavulların üst üste yığıldığı arabayı ben itmek zorundaydım. Ancak araba kiralama noktasına doğru yürürken Hıncal Abi’nin aşiline bindirdim. Küçük ama acı verici bir yarayla atlatılan bu kaza sonucunda ömür boyu vicdan azabı çekmem sağlandı. Paris macerası sırasında tamamen stres altında yaptığım sakarlıklar, bu olayla iliştirilip bir folklor (moda deyimle algı mı desem acaba) yaratıldı.
Benim ehliyetim bulunmadığı için 10 günlük şampiyona sırasında Korcan Abi, Sabah ekibinin şoförlüğünü üstlendi. Hıncal Abi çok sevdiği co-pilot konumundaydı. Akreditasyon ve harala gürele içinde geçen ilk günün ardından şampiyonanın başlama zamanı geldi.
KADINLAR SENİ TERK EDİYOR
İlk gün kadınlar 10 bin metre finali vardı. Birçok meslektaşımız uçakları nedeniyle o yarışa yetişememişti. Basın tribününde ise büyük bahis dönüyordu (!). Benim dışımda, rahmetli Hıncal Uluç, Mehmet Arslan, rahmetli Kenan Onuk, rahmetli Cüneyt Koryürek, rahmetli Nuyan Yiğit ve Korcan Karar, kolonu 1 eurodan bahisler oynadık. 3 ayrı atleti yazanlar olduğu gibi benim gibi tek kolon oynayanlar da vardı. Sonuç mu? Etiyopyalı Berhane Adere kazanırken, ben ve Nuyan Abi, parayı paylaşıyorduk. Hıncal Abi’nin seçtiği 3 atletin de yarışı bitirememesi Kenan Abi tarafından, “Kadınlar seni hep terk ediyor” şeklinde yorumlanıyordu.
Bu arada Süreyya Ayhan havamız büyüktü. Ona ilgi o hale gelmişti ki, basın merkezinde Amerikalı spiker yanıma gelip, “Nasıl okuyacağız adını” diye soruyordu. Yabancı meslektaşlarımız hep ondan bahsediyordu. Basın tribününde yeni eklemelerle birlikte hayli kalabalık bir grup oluşturmuştuk.
ELVAN ABEYLEGESSE SÜRPRİZİ
İşin ilginç yanı, pek de beklemediğimiz bir anda yeni bir yıldıza denk geldik. Kadınlar 5 bin metre yarı finalinde 20 yaşındaki Elvan Abeylegesse serisini birinci sırada bitirince, tribünde gol sevinci yaşandı. İsviçreli kuralcı bir meslektaşımız, “Siz taraftar değil gazetecisiniz” dese de, abilerimiz el hareketleriyle ona gerekli yanıtı verdiler.
Gündüzleri Hıncal Abi sayesinde Paris’te tur atıyorduk. En iyi restoranlara giriyorduk. Lakin Hıncal Uluç, her zamanki şıklığıyla ortama uyum sağlarken, Korcan Abi ile ben, yırtık kotlarla duruma alışmakta zorluk çekiyorduk. Benim onlarca şişenin bulunduğu masayı aşağı indirmem de cabası!
100 metreyi herkes merak ediyordu. Seçmelerde Jon Drummond, antikalıklarına bir yenisini ekliyordu. Hatalı çıkış nedeniyle diskalifiye edilmesine karşın, pistten çıkmamakta direnişi genel programı 1 saate yakın aksattı. Zorla ikna edildi. Peki şampiyon kim olacaktı? Aslında ortada bir final olacaktı. Yine bahis yapalım dedik. Ama hepimiz St Kitts and Nevis’ten Kim Collins’i seçmiştik. Doğal olarak vazgeçtik. Ama asıl sürpriz bizim fark ettiğimizi koskoca L’Equipe’in fark etmemiş olmasıydı. Ünlü spor gazetesi final günü yaptığı haberde Collins’ten bahsetmiyordu. Sonuç mu? Tabii ki Kim Collins kazandı.
AYHAN’A MÜTHİŞ İLGİ
Süreyya Ayhan’ın menajeri Jos Hermens, bir diğer müşterisi Haile Gebrselassie ile birlikte medya günü düzenledi. Biz tamam da, dünya medyasının sporcumuza ilgisi müthişti. Gebre gibi bir dünya devinin yanında ilgi konusunda ezilmiyordu. Bu ilgi, bu heyecan içimizi kıpır kıpır ediyordu. Elvan’ın dünya beşinciliği bizim adımıza piyango gibiydi. Bu kız da çok şeyler yapacaktı.
Bu arada Paris’teki tanınırlılığı konusunda şüphelerim olan rahmetli Ertekin Dinçay geldi şehre. Öğlen saatlerinde gerçeği görmeme neden olan olayla karşılaştım. Sabah ekibi ve Ertekin Bey, Paris’in en saygın restoranlarından birine girdik. Politikacı ve sanatçıların şapır şupur yenek yedikleri mekanda yer yoktu. Dinçay, garsona, “Şefinize benim geldiğimi söyleyin” dedikten bir dakika sonra masada yemek mönüsüne bakıyorduk.
TARZINA UYMAYAN KOŞU
Süreyya, ilk turu zorlanmadan geçti. Kendine has stili ön plandaydı. Yarışın başında liderliği alıyor ve arkasındakileri peşinden sürüklüyordu. Sonuçta da kazanan o oluyordu. Bir yıl önce Almanya’da Gabriela Szabo önünde Avrupa şampiyonluğuna da bu şekilde ulaşmıştı. Yarı finalde ise şaşırtan bir durum yaşandı. Süreyya, serinin sonunda yavaşladı ve ikinci oldu. Bu aslında anormal bir durum değildi. Birçok atlet, finale kalmanın garanti olmasıyla birlikte yavaşlar. Ama Süreyya’nın tarzına uymuyordu bu.
Tribünde Cüneyt Abi ile konuşurken, “Bir arkadaşım aradı. Süreyya her zaman göbeğini açık bırakan formayla koşardı. Bu kez kapalıydı” deyiverdi. Sanki farklı bir şeyler vardı. Tayfun Abi (Bayındır) ile birlikte Süreyya Ayhan-Yücel Kop ikilisine yakın olan genel sekreter Ayhan İnanlı’ya sorduk. Yanıt ilginçti, “Süreyya, stresten adet dönemini şimdi yaşıyor.” Haydaa! Tayfun Abi ile birlikte müdürlerimizle konuşup bu haberi yayınlamama kararı aldık.
GURURDAN ÇATLAYACAKTIK
Final günü herkes çok heyecanlıydı. Basın merkezinde ana konu ise başkaydı. Korcan Abi’nin Türkiye ATV Şampiyonası’ndaki ikinciliği tartışma konusuydu. Hıncal Abi, sadece 2 sporcunun finişi görmesini ağzına dolayıp, “Yani sonuncu olmuşsun Korcan” diyor, Korcan Abi’yi çileden çıkarıyordu. Yarışma saati yaklaştıkça bizim de stresimiz artıyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da 1500 metre finalini izlemek üzere Paris’e gelmişti.
Finalden 15 dakika önce gönüllü çocuklardan birisi, bizlere start listesini getirdi. Bir çığırtkan edasıyla, “Süreyya Ayhan’ın yarışı için 15 dakika” diye bağırıyordu. Gururdan çatlayacaktık. Bir an evvel o final başlamalıydı artık. Paris’te yaşayan Simon Kuper de bizle beraber finali izlemek üzere stada gelmişti.
SZABO’YA DAYANAN SÜREYYA
Yarış başladı. Süreyya Ayhan beklendiği gibi öne fırladı. Sanki plan tutuyor gibiydi. Altın madalyanın gelmemesi için bir neden yoktu. Bir kilometre geçilmişti ve hala sporcumuz öndeydi. Son 200 metrede hala Süreyya öndeydi. Ancak arkadan Rus Tatyana Tomashova atağa başladı. Bir yıl önce Szabo’ya dayanan sporcumuz, bu kez sanki gidemiyordu. O son 100 metre gözümün önünden gitmiyor hala. Tomashova, onu geçerken tepki de verememişti Süreyya.
Basın tribününde gerçek anlamda bir şok yaşanıyordu. Bir saniye sonra kendimize geldik ve sporcularla konuşabildiğimiz Mixed Zone’a indik. Süreyya nasıl tepki vereceğini bilemiyordu. Sloven Jolanda Ceplak, sırtına vurup, “Bir dahaki sefere” dedi. Sadece ülkenin en önemli ekonomi ve spor yazarlarından biri değil, aynı zamanda Süreyya gibi sporculara maddi manevi destekleriyle de bilinen Profesör Doktor Deniz Gökçe, “Kaldır başını yukarıya” diyordu. Biraz toparlandı Süreyya.
L’EQUIPE’TE MANŞET
Basın toplantısı odası tıklım tıklım doluydu. İlk 3 sırayı alan sporcular geldi. Süreyya Ayhan ve Yücel Kop’un tercümanlığını Anadolu Ajansı’ndan Mehmet Özdemir yapıyordu. Ve birden bire Süreyya’nın adet dönemi yaşadığını anlattılar. Yabancı basın da şaşkındı. Bir gün sonra L’Equipe’te manşete çıkacaktı bu konu. Sonrasında Recep Tayyip Erdoğan geldi ve 1 yıl sonra Olimpiyat’ta altının geleceğine inandığını söyledi. Maalesef ne gelecek sefer ne de Atina olacaktı.
Dönüş uçağım herkesten sonraydı. Bir baktım Elvan Abeylegesse ve antrenörü Ertan Hatipoğlu… Orly yerine kendilerini Charles De Gaulle Havaalanı’na götüren otobüse binip uçağı kaçırmışlardı. Kafileden ayrı düşmüşlerdi. Uçağı beklerken Ertan Hoca, Elvan’ın dünya rekoru kırabilecek kapasitede olduğunu söylüyordu. 2 yıl sonra dedikleri gerçekleşecekti.
İstanbul’da elimize bir haber geldi. Ertan Hatipoğlu ceza kuruluna verilmişti. Uçağı kaçırışlarının bilerek olduğu iddia ediliyordu. Ben de gazetede yaşadıkalarımı anlattım. Basit bir yanlış anlaşılmanın bu hale gelmesi şaşkınlık vericiydi. Neyse ki bir ceza verilmedi ve olay kapandı.
Sevinçlerden kabuslara…
Sonrasında daha görkemli atletizm günleri yaşadık. Maalesef bunların birçoğu yıllar sonrasında kabusa dönüştü. Olimpiyat madalyaları elimizden alındı. Paris’teki Dünya Şampiyonası’nın tadı bambaşkaydı. Süreyya’nın gümüş madalyası o an için hayal kırıklığı gibi görülse de onun en büyük başarılarından biri olarak kalacaktı.
Ve tabii ki Nuyan Yiğit, Cüneyt Koryürek ve Kenan Onuk. Bu ustalar artık aramızda değil. Onlarla şampiyona geçirmenin getirdiği görgü de unutulmazdı. Sabah ekibinin yolculukları, Murat Ağca’dan, rahmetli Celal Demirbilek’e, Tayfun Bayındır’dan Mehmet Arslan’a atletizm haberi heyecanıyla yanıp tutuşan gazeteciler, yabancı medyanın o güzel ilgisi unutulmazdı.