İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin 2’nci olağan kongresine katılmak üzere geldiği Diyarbakır’da partililere seslendi.
Havalimanında partililerin karşıladığı Akşener, sonra kongrenin yapıldığı Yenişehir ilçesindeki Sezai Karakoç Kültür ve Kongre Merkezi’ne geçti. Burada da partililerce karşılanan Akşener, Diyarbakır’da bulunmaktan mutluluk duyduğunu söyledi.
“Dicle’de bir damla su olmaya geldim”
Diyarbakır’da coşkuyla karşılandığını ifade eden Akşener şöyle konuştu:
“Her türlü iftiraya inat, Diyarbakır bize kollarını açtı. Her türlü yalana inat, Diyarbakır bize kalbini açtı. Her türlü çamura inat, Diyarbakır bize gönlünü açtı. İlk günden beri, uçurumun kenarındaki ülkemizi kurtarmak için yanımdasınız. Milletimizin bastırılan sesini duyurmak için, adalet için, huzur için, mutluluk için yanımdasınız. Zulme rağmen, baskılara rağmen, aslanlar gibi yanımdasınız. Allah sizlerden razı olsun, Rabb’im beni sizlere karşı mahcup etmesin. İyi ki varsınız. Kim ne derse desin, bu topraklar misafirperverliğin topraklarıdır. Bu topraklar kadirşinaslığın, mertliğin topraklarıdır. Ben buraya boş sözler için, hamasi nutuklar için, kürsüden şov yapmak için de gelmedim. Ben buraya bu cennet topraklar kurumasın diye, Dicle’de bir damla su olmaya geldim. Hevsel’in çiçekleri solmasın diye, bir avuç güneş olmaya geldim. Bu tepelerde maral olmaya, marazları kovmaya geldim. Ben buraya sözü ayağa düşürmeye gelmedim. Ben buraya çalmadan gireceğim kapım olduğunu bildim ve onun için geldim. Herhangi bir evin kapısını çalmadan gireceğimi bildiğim için geldim. Kadim bir ahde vefa sunmaya geldim. Sarsılmaz bir vefaya selam durmaya geldim. Ben buraya rızasını almaya geldim. Bir şeref sözü, bir namus sözüyle, ön yargı duvarlarını yıkmaya, karanlık gölgeleri yırtmaya geldim. Ben buraya, kucaklaşmaya geldim. Çünkü düşmanlar barışır ama kan kardeşler kucaklaşır. Diyarbakır’ın yiğit ve cesur insanları, bugün gök mavi, dağ yeşil, tarla sarı olan memleketimizde gök gri dağ delik deşik, tarla ise boş duruyor. Her daim güler yüzüyle bilinen insanlarımız, gülümsemek için bir sebep dahi bulamıyor. Çünkü artık dertlerinden başını bile kaldıramıyor. Tüm bu acı gerçeklere rağmen, aç milleti tok kılma sevdasıyla kurulan devletimizin başında, bugün ne yazık ki milletimizin dertlerini görmezden gelen, dertlerini bilmezden gelen, sesini ise duymazdan gelen vicdansız bir iktidar var. Kendini ağa, milletimizi de maraba olarak gören çirkin bir zihniyet var.”
“Karne hediyesi 3 parça pirzola alan var”
“Korkuyla, baskıyla, sopayla yönetmeyi düstur edinen vesayetçi bir yönetim var. Milletin iradesini tek bir kişinin iki dudağı arasına sıkıştıran ucube bir sistem var. Artık adını koyalım. Bugün ahlak arsızların diline düşmüştür. Bugün devlet, zorbaların eline kalmıştır. Bugün bayrak, şuursuzların eline kalmıştır. Bugün artık ülkemizde Türk-Kürt yok. Alevi-Sünni yok. Şehirli-köylü yok. Muhafazakar-seküler yok. Sağcı-solcu yok. Bugün artık Türkiye’de AK Partililer ve diğerleri var. Bir yandan suç işleme özgürlüğü olanlar var, diğer yandan da senin gibi nefes alması suç sayılan gençler var, bizler varız. Bir yandan 5, 10, 15 maaş alan aç gözlü çirkin huylu danışmanlar var. Diğer yanda atanamayanlar var. Bir yanda milletin hakkıyla sarayda sefa sürenler var, diğer yandaysa her gün geçim derdiyle boğulan, hakkı yenenler var. Gece aç yatan öğrenciler var. ‘Karne hediyesi olarak annen sana ne aldı’ denildiğinde, ‘et aldı’ diyen ilkokulda okuyan çocuklar var. Kasaptan 3 parça pirzolayı hediye olarak alan anneler var. Hatırlayın, Sayın Erdoğan ve arkadaşları, yolsuzluğu, yoksulluğu, yasakları ortadan kaldırmak için demokrasi trenine binmişlerdi. Değil mi? Ama sonra ne oldu? Yoksulluğu yöneterek, yasakları normalleştirerek, yolsuzluğun da üstünü örterek, çuvallarını haramla doldurup, işlerine gelen ilk durakta o trenden indiler. Hatırlayın, bu milleti zenginlikte, hukukta, mutlulukta eşitleyeceğiz demişlerdi değil mi? Ama sonra ne oldu? Milletimizi açlıkta hukuksuzlukta, mutsuzlukta eşitlediler. Hatırlayın, yaralarımızı saracaklardı değil mi? Ama sonra ne oldu? Hem kanayan yaralarımızı bıçakla deştiler hem de yeni yaralar açtılar. Herkesi acıda eşitlediler.”
“Kadınların yaşadıkları ortak sıkıntılar var”
Türkiye’de birçok kadının ortak sorunlar yaşadığına işaret eden Akşener, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Buradaki kadınların günlük hayatlarında çektiği birçok zorluğu acıyı, söyleyemedikleri zorluğu, öfkeyi, inanın Türkiye’nin her yer yerindeki kadınlar, size hitap eden kadın da burada oturan kadın da yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Biraz evvel Vecdin Başkan dedi. İslam’da iftira yoktur. Bir Müslüman, ‘La İlahe İllallah, Muhammeden Resulallah’ diyen birine, kafir diyemez. Şirktir. Karşınızda duran bu kişiye, ateistten tutun da kafire kadar her şey dendi. Dolayısıyla sizin için de geçerli. Söyleme çalıştığım şey şu. Acıda, zulümde, yoklukta, eziyette eşitlendik. Ama her şeye rağmen biz biliyoruz ki yaralarımızın bir merhemi var. O merhem bizdedir. 1915’te Çanakkale’de omuz omuza şehit olurken, biz o merhemi bulduk. 1922’de Sakarya’da namahremin bileğini bükerken, o merhemi bulduk. 1923’te Ankara’da ışıl ışık bir hayali birlikte kurarken bulduk. Biz o yaraları, 2023’te de aynı mübarek merhemle, İstanbul’da, İzmir’de, Adana’da, Trabzon’da, Erzurum’da, Diyarbakır’da, Urfa’da, Bitlis’te, Siirt’te, Bingöl’de, Mardin’de, tıpkı 100 yıl önce yaptığımız gibi beraber saracağız. 100 yıl önce olduğu gibi bugün de bayrağımızın altında yaşamaktan gurur duyan herkesle, vatanımızın toprağında alın teri ve kanı olan herkesle, Cumhuriyet’imizin bekçisi olan herkesle, Kürt’üyle, Türk’üyle, hep birlikte devletimizi vasatlığa mahkum eden bu ucube sistemi değiştireceğiz. Hiçbir düzen yoktur ki, insanların mutsuzluğu üzerine yücelsin. Hiçbir zenginlik yoktur ki, paylaşmadan artabilsin. Hiçbir devlet yoktur ki, vatandaşına korku saçarak yükselsin. Çünkü devlet, varlığının yegane sahibi olan milletini korkutmak için değil, ona güven vermek için vardır. Memleketimizde huzura, mutluluğa ve berekete dair herhangi bir şey kaldı mı? Kurumlarımızın, paramızın, hatta vatandaşlığımızın dahi değer kaybettiği bugünlerde, her yeni güne yeni bir krizle uyanan, Türkiye’nin nereye gidenini görebileniniz var mı? Yok. Oysa Türkiye güçlü bir ülkedir. Türkiye çok büyük potansiyele sahip bir ülkedir. Türkiye, zengin, mutlu ve huzurlu bir gelecek için ihtiyacı olan her şeye sahip, zengin bir ülkedir. Bizim isyanımız bu vasatlığa, bu iş bilmezliğe, bu hoyratlığa, bu zorbalığadır. Bizim isyanımız, asırlardır vicdanıyla, merhametle yoğrulmuş bu güzelim memleketi, baskıyla, zulümle, eziyetle yönetenleredir. Bizim isyanımız, her daim mutluluğu hak eden aziz milletimize mutsuzluğu reva görenleredir. Bizim isyanımız, devletimizin gücünü, milletin huzuruna değil, kendi yararına kullananlaradır.”
Türkiye hayali
Çocukların aş, gençlerin işsiz ve umutsuz olduğunu belirten Akşener, en büyük hayallerinden birinin de Türkiye’yi bayram sofrasına dönüştürmek olduğunu kaydederek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bugün, sofralar aşsız. Haneler bereketsiz, memleket bayram sofrasını unutmuş. Biliyorsunuz, benim İYİ Parti’nin kurulduğu günden beri bir hayalim vardı. Bir bayram sofrasına Türkiye’yi çevirmek… Bayramın sofraları Diyarbakır’da da aynıdır, Kocaeli’de de aynıdır, Erzurum’da da aynıdır, Şanlıurfa’da da aynıdır. O sofra, büyük bir sofradır. O sofraya oturan herkesin elini uzattığı yerde, eşit şekilde elini uzattığı yerdedir. O sofrada Diyarbakır’daki Vecdin ile Giresunlu gelin Fatma Nur vardır. Trabzonlu anneanne mevcuttur. Edirneli bir damat vardır, kulağı küpeli erkek kuzen vardır, saçı mor boyalı kız kuzen vardır, başı örtülü bir genç kız kuzen vardır. Herkes vardır. O bayram sofrasında Türkiye vardır. Refahta, duyguda, birliktelikte eşittir. O bayram sofrasını elimizden aldılar, ant olsun, şart olsun ki o bayram sofrasını birlikte kuracağız. Bu ülke, nevruzundan, baharından kopartılmış, 1920’nin kıymetini bilemedik, 2020’yi kaybettik. 1923’ün kıymetini bilmezsek, 2023’ü kaybederiz ve bu cendereden çıkışımızın tek yolu, konuşan bir Türkiye, konuşan bir millettir. Akıl, vicdan ve birliktelikle konuşan bir millettir. Kardeşlikte buluşmuş meşverette birleşmiş bir millettir. Aynı ateşin üstünden birlikte atlayabilen bir millettir. Ben bugüne kadar ne elin sıtmasını kabul ettim ne de ötekinin öldürmesine razı geldim. Ne kimsenin örsü oldum, ne de başkasının çekici olmaya razı geldim. O halde diyorum ki, gelin bu demiri beraber dövelim. Gelin bu zulmün çekicini zalimin elinden alalım. Gelin o çekiçle istibdatın zincirlerini kırıp, o kırık zincirden kavuşmanın, dostluğun demirini birlikte dövelim. Biz biliriz ki, bir ülkeye iyilik gelirse, ülkenin her yerine ulaşır. O iyilik, işte bugün burada bu salonda. Allah’ın izni, milletimizin teveccühüyle, ilk seçimde memleketin her yerine ulaşacak. 14 Mayıs, işte bunun miladı olacak. Kurtla öldüren, çobanla yiyen, sahibiyle ağlayanlara, hep birlikte, hep bir ağızdan ‘yeter söz milletindir’ diyeceğimiz, mukaddes bir milat olacak. Çünkü istibdat onlarınsa, hürriyet bizimdir. Saray onlarınsa, sandık bizimdir. Zulüm onlarınsa, Mayıs’lar bizimdir. Hiç merak etmeyin, çok az kaldı.”