MÜJDE IŞIL- Selcen Ergun’un yönettiği ve senaryosunu Yeşim Aslan’la birlikte kaleme aldığı “Kar ve Ayı”, ulusal ve uluslararası festivallerden hem yönetmenine hem de başrol oyuncusu Merve Dizdar’a birçok ödül getirdikten ve Antalya’da ülkemizdeki ilk gösteriminin üzerinden neredeyse bir sene geçtikten sonra vizyonda. Film, karlarla kaplı uzak bir kasabaya atanan Aslı Hemşire’nin hem doğayla hem kasabadaki güç ilişkileriyle hem de ataerkil baskıyla mücadelesine odaklanıyor.
“Hayat Var” ve “Kosmos”ta Reha Erdem’in yönetmen yardımcısı olan Selcen Ergun, ilk uzun metrajında gerçekçiliğin ve masalsılığın birleştiği bir anlatı tarzını benimsiyor. Aslı Hemşire’nin kasabaya gelişi, yansıtmamaya çalıştığı ürkekliğiyle kendini korumaya alışı, kasabalıların ona ‘yabancı’ bakışı hayli gerçekçi anlatılıyor. Bu arada, kasabaya gelen resmî görevli temasıyla aynı yıl Antalya’da yarıştığı “Kurak Günler” ve “Karanlık Gece” ile ortak noktada buluşmuşluğu da var “Kar ve Ayı”nın.
Filmin erk zincirinde kadının durumunun tespitinde incelikli dokunuşları var. Kötücüllüğü ve erkek gücünü temsil eden Hasan karakteri ile hayvansever, iyi niyetli olarak betimlenebilecek Samet’in Aslı Hemşire’nin kişisel alanına müdahale noktasında buluşması gibi… Hasan ezici tavırlarıyla erkek egemenliğinin güç gösterisini yaparken Samet ise ‘iyi niyetli’ olsa da Aslı’dan habersiz şekilde evine girmesiyle kadın karakterin güvensizlik hissini artırıyor.
Karın gizledikleri
Ergun görüntü yönetiminde, Reha Erdem ile çok kez çalışmış Florent Herry’i ile iş birliği yapmış. Herry’nin deneyimli ellerinde kameranın kaydettiği kar örtüsü de izole kasaba da neredeyse Aslı kadar önemli bir başrole dönüşmüş. Filmin masalsılığı hedefleyen anlatısında Herry’nin görselliğinin gücü de başlıca pay sahibi. Kurttan kendini korumaya çalışan Kırmızı Başlıklı Kız’ın yerine Ergun’un masalında, erkek egemenliğini ve kanıksanmış güç ilişkilerini simgeleyen ayı metaforuna karşı tek başına ayakta kalmaya çalışan mavi atkılı hemşireyi izliyoruz.
Film her ne kadar Aslı’nın direncine odaklansa da onun geçmişi ve motivasyonu hakkında pek mesafeli davranıp seyirciye Aslı’yı anlayabilecek alan açmıyor. Tek başına kasabadaki sıkışmışlığına ve hayatta kalma mücadelesine yani sadece o kasabadayken yaşadıklarına odaklanmak istiyor. Ama anakarakter detaylıca çizilmeyince, o kasabaya gelişine kadarki hayat yolculuğunun ayrıntıları eksik olunca, bu duraktaki kararlılığı/kararsızlığı, iyilik/kötülük arasındaki yalpalaması bir türlü bütünleşmiyor. Bu yüzden final de etkisini daha az hissettiriyor.
Karakteristik yüzünün avantajı bir yana, Merve Dizdar farklı rollere kolayca girebilen ve o farklı kişiliklerin iç hesaplaşmalarını seyirciye abartmadan aktarabilen bir oyuncu. “Kar ve Ayı”daki rolü fazla detay içermemesine rağmen sadece mimikleriyle karakterinin içinde kopan fırtınaları bize yansıtabiliyor.
Anne-kız döngüsü
Tilda Swinton’ın hem anneyi hem de kızını canlandırdığı film diye özetleyince bile “The Eternal Daughter/Sonsuz Sır”rın değeri en baştan katmerleniyor doğrusu. Ama anne-kız ilişkisini bir nevi gotik dramaya dönüştüren senaryosu ve mekân kullanımıyla da dikkate değer bir yapım. “The Souvenir/Hatıra”, “The Souvenir: Part II/Hatıra: 2. Bölüm”, “Archipelago/Takımada” filmleriyle tanınan İngiliz yönetmen Joanna Hogg’un bu yeni filminin idari yapımcılarından biri de Martin Scorsese.
Anne Rosalind ile sinemacı kızı Julie’nin bir kır otelinde paylaştıkları anılar ve geçmişle hesaplaşmaları üzerine kurulu filmde Hogg, minimal oyuncu kadrosu ve mekândan derin etkiler çıkarmayı amaçlamış, bunu başarmış da. Otelin eskiden Rosalind’in büyüdüğü ev olması, Julie’nin annesinden geçmişi dinlerken aslında kendi yaşlılığını da düşünmesi hikâyeyi dramatik damardan beslerken sisler içinde, gaipten seslerin geldiği otel ise yapımı, gotik bir hayalet filmine dönüştürüyor.