Tutuklanan 4 şüpheliden Abdullah Kaplan, hakimlikte verdiği ifadesinde, Faris Akseven ile Irak’tan geldiğinde olayın olduğu gün bir arkadaşının evinde buluştuklarını belirterek, “Faris, Irak’tan geldiğinde Çetin isimli arkadaşımızın evinde buluştuk. Faris’in de benim de borçlarımız vardı. Irak’tan gelenleri soymaya karar verdik. Ben aracın şoförlüğünü yaptım. Rastgele siyah bir arabayı takip ettik, elime silah dahi almadım. O an onu tercih ettik, içindeki kişi sayısını görmedim” dedi.
kaplan, olay anının nasıl olduğu sorusuna ise “Faris, bana aracın tekerleğinin patlak olduğunu söyleyerek durduracağını söyledi. Arabayı ben kullanıyordum. Faris, camı indirerek tekerleğin patlak olduğunu işaret etti. Maktullerin bulunduğu araba durdu. Silah Faris’teydi. Faris’e ben teslim ettim. Olay günü teslim etmiştim. Silahı da 4-5 ay önce İbrahim isimli şahıstan düğünler için almıştık. 25 tane mermiyi de olay günü İbrahim’den ben satın aldım. Ben araçta bekledim, daha sonra silah sesleri geldi. Dikiz aynasından baktığımda yerde yatan birisini gördüm. Arabadan çıktım, ben arabaya doğru koşarken başka birinin olduğunu da gördüm. Ben başka kimseyi görmedim. Araçta beklerken korkmaya başladım. Boş araziye doğru kimseyi çekiştirmedim. Ben para almadım. Faris bir çanta ve elbise aldı. Ben kimsenin üstüne ve eşyasına dokunmadım. Daha sonra arabayı panikten çalıştıramadım. Faris bana tarif etti. Önce Kızıltepe’ye, sonra Mardin’e, daha sonra Midyat üzerinden Nusaybin’e geldik. Nusaybin’de arkadaşın evine gittim. Silah bende duruyordu. Faris yolda bana vermişti. Evde kız arkadaşım da vardı. Kız arkadaşım kendime bir şey yapmamam için silahı benden zorla aldı” diye konuştu.
‘EŞYANIN BİR KISMINI KÖY YOLUNDA ATTI’
Araçtan alınan eşyanın ne olduğunu bilmediğini söyleyen Kaplan, “Eşyalar Faris’teydi. Faris arka koltuğa binmişti. Panik haldeydik. Faris elindeki eşyaların bir kısmını köy yolunda attı. Sonradan yapılan araştırmada neden çıkmadığını bilmiyorum. Faris’in beyanlarında geçen Tolga, Uğur ve Mehmet konusu doğrudur. Bu benim hayalimde yarattığım kişilerdir. Ben kendisine yağma olayı ile ilgili hiçbir şey söylemedim. Ben bunların adını vererek normal konuşuyordum. Ben hiçbir şekilde ateş etmedim. Şoför mahallinde ben vardım. Cesetlerden yerde yatan iki tane erkeği yol kenarına çekmiştim. Başka birine dokunmadım” ifadelerini kullandı.
‘DERİN DEVLETÇİ OLDUKLARINI SÖYLÜYORLARDI’
Faris Akseven ise ifadesinde Abdullah Kaplan’ın kendisini başka kişiler aracılığıyla sürekli tehdit ettiğini ve bugüne kadar kendisine tehditle 400 bin lira para gönderdiğini ileri sürdü. Abdullah Kaplan’ın, Nusaybin’de iki defa tüp patlattığını ve kendi evinde de tüp patlatacağı yönünde tehdit ettiğini öne süren Faris Akseven, “Abdullah Kaplan beni Tolga, Mehmet ve Uğur adında kişiler aracılığı ile tehdit etti. Yaklaşık 400 bin lira para gönderdim. Bankalarda dekontları mevcuttur. Nusaybin’de iki defa tüp patlamıştı, benim evimde de tüp patlayacağına dair tehdit ediyordu. Derin devletçi olduklarını söylüyorlardı. Bu mesajlar Abdullah Kaplan’ın GSM numarası üzerinden Whatsapp’tan geliyordu. Oğlumun bulunduğu yerin konumunu atıyordu. Çocuklarıma zarar gelmemesi için tehditler ediyorlardı. Olaydan bir gün önce Türkiye’ye geldim. Ertesi sabah bana Tolga isimli şahıs tarafından Abdullah Kaplan’ın Whatsapp’ı üzerinden bir mesaj geldi. Iraklı birini soyacaksınız şeklinde mesaj gelmişti, A.K.’nın telefonundan bana gönderilmişti. Abdullah Kaplan’a sorduğumda aynı mesajın kendisine de geldiğini söyledi. ‘En az iki tane leş göreceğim’ yazıyordu. Daha sonra yine bana mesaj geldi. Çocuk bekliyor deniliyordu. Saat 21.30 civarında Abdullah Kaplan’ın bulunduğu düğün salonunun oraya gittim. Geldiğinde silah vardı, silahı bana verdi. Dedi ben kızı bırakıp geri geleceğim, geldiğinde tekrardan silahı kendisine verdim. Barış Parkı’na bıraktım. 10 dakikalık işim var dedi. Geldiğinden bir kutu mermi vardı” diye konuştu.
‘TAKİP ETTİĞİMİZ BEYAZ ARABAYI KAYBEDİNCE SİYAH CİPİ SOYMAMIZ SÖYLENDİ’
Dinlenme tesislerinde beyaz bir aracın peşine takıldıklarını söyleyen Akseven, “Sonra yolda kaybedince geri döndük. Maktullerin bulunduğu siyah cipi Abdullah gösterdi, illa siyah cipi soymamız gerektiğini söyledi. Daha sonra siyah cip çıkınca Abdullah da peşlerinden çıktı. Abdullah bana araca işaret etmem gerektiğini söyledi. Ben de işaret ettim, araç durdu. Şoför indi, ben de şoförün yanına gittim. Daha sonra Abdullah geldi, önce şoföre sıktı, sonra sağ taraftan bir el içeri ateş etti. Öbür taraflara dolandı. Ben de o korkuyla panikledim. Bana çantayı almamı söyledi. Ben de çantayı aldım, arka koltuğa binmemi söyledi. Kendisi de cesetleri aradı. Sonra bana elbiseleri yolun kenarına atmamı söyledi. Sonra bir köyün içinde çantayı atmamı söyledi. Köyün ismini bilmiyorum, içlerinden sadece 300 TL çıktı, onu da Abdullah aldı. Ben bir şey almadım. Kızıltepe, Mardin, Midyat ve tekrar Nusaybin’de gittik. Saat 02.30’da beni demiryollarının oraya bıraktı. Silah Abdullah’taydı, olaydan sonra koltuğun altındaki yere bırakmamı istedi. Ben de isteği doğrultusunda oraya bıraktım. Başka da ellemedim” dedi.
DUHOK’TA, ÖLENLERİN KALDIĞI SİTEDE ÇALIŞMIŞ
Saldırıda ölenleri tanıyıp tanımadığı ve Irak’ın Duhok kentinde çalıştığı sitede yaşayıp yaşamadığı sorusu üzerine, Akseven, şunları söyledi:
“Ben maktulleri tanımıyorum. Sitenin içerisinde gece nöbetçisiydim. Bulunduğumuz site 4 bin 500 konutluk bir yerdir. Tanımıyorum. Çantayı attığım köyün ismini bilmiyorum. Yol kenarında bir köydü. Malzemelerin neden bulunamadığını bilmiyorum. Bizimle ilgili yurtdışında bağlantılı olduğumuz kimse yoktur. Beni Abdullah 4 senedir dolandırmıştır. Huzurda bulunan Murat ve Müslüm’ü tanımam. Aracı ve silahı Abdullah getirmişti.”