Seyhan Akıncı- Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu’nun oyunu “Son Çağrı” tam anlamıyla bugüne bir bakış. Kendini havalimanına atmadan evvel iç hatlarda hayata tutunmayı denemiş bir beyaz yakalı Selim Özben’in hikâyesi yogadan çıkıp dans kursuna koşturan hâllerimize bir aynalama âdeta. Pandemi ile birlikte sayıları giderek çoğalan tek kişilik oyunları, güncel bir metnin sahneye aktarılmasının zorluklarını “Son Çağrı”nın yazarı ve oyuncusu İlker Yasin Keskin ile yönetmenlerinden Duygu Dalyanoğlu ile konuştuk.
*Pandeminin sahneye en büyük etkilerinden biri tek kişilik oyunların sayısındaki artış oldu. Bunun kolektif üretime zarar verdiği yorumları da yapıldı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
İlker Yasin Keskin: Sadece pandemi değil, ekonomik krizle de bağlantılı bir durum bu. Maliyetler çok arttı. Tiyatrolar ya dar kadrolu ya da tek kişilik oyunlara yöneldiler. Tek kişilik performanslarda ise niceliksel artışın niteliksel bir artışı da beraberinde getirdiğini söyleyemeyiz. Özensiz prodüksiyon yaklaşımı, aceleye getirilmiş yapımlar seyircide bir rahatsızlık ve bu tür yapımlara karşı bir ön yargı oluşturdu. Ve dahası bir doygunluk hissiyatı da getirdi. “Son Çağrı”, bu anlamda kumlu kulvarda koşuyor. Avantajı ise yukarıda saydığım eksikliklere ve sorunlara sahip olmaması. Çünkü “Son Çağrı”, tek kişilik bir performans olsa da kolektif dramaturjiye yaslanan ve çeşitli dayanışma kanalları sayesinde çıkmış bir proje. Seyirciyle buluşmadan önce bulunduğu kültür sanat çevresine sergilemeler yapmış. Eleştirilere göre kendini geliştirmiş. Seyirciyle birkaç kez buluştuktan sonra görüşleri değerlendirilip üzerine yeniden çalışılmış bir proje.
*Tek kişilik oyunların zorlayıcı ve besleyici tarafları neler?
İlker Yasin Keskin: Zorlayıcı tarafı stresi ve heyecanı paylaşamamak. Kuliste soluklanıp oyunun seyrine dair ekip arkadaşlarınla görüş alışverişinde bulunamamak. Öte yandan pek çok açıdan geliştirici bir yanı var. Konsantrasyon ve adaptasyon kabiliyetine oldukça faydası var. Seyirciye göre oyunu adapte etmek, paylaşım hissini artırabilmek için seyirciyle doğrudan iletişime geçmeye çalışmak, kendi ritmini salonun ritmiyle şekillendirmek gibi… Oyuncunun bu yönlerini çok geliştiriyor.
*İçinde olduğumuz için pek sağlıklı tahlil edemeyiz. “Son Çağrı” çok güncel meseleler üzerinde konuşan bir metin. (Pandemiden gitme hâllerimize…) Herkesin hafızasında çok taze olan konular üzerine yazmak zor muydu?
İlker Yasin Keskin: Günceli sahnelemeye çalışmak sıradanlığın tuzağına düşme riskini beraberinde getiriyor. Bu açıdan zor. “Son Çağrı” da bu zorluklarla güreşerek çıktı. Komedi yaparken yeni nesil göç meselesinin skeçleşmemesi için de uğraştık. Göç meselesine dair romantik ya da popülist yaklaşımlar üretmemeye çalıştık. Meseleyi orta sınıfın küçülmeye ve yoksullaşmaya itildiği bir geçiş döneminin içerisinden ele aldık. Yeni nesil göç meselesine dair dramaturjik çerçevemizin özeti bu. Öte yandan Selim Özben kendini havalimanına atmadan evvel iç hatlarda hayata tutunmayı denemiş bir beyaz yakalı. Yoga, sanal gerçeklik, stand up gibi hobi denemeleri sayesinde Selim, memleketin boğucu atmosferinden kurtulup nefes almaya çalışıyor. Soluğu havalimanında almasının bir sebebi de bu mecralarda aradığı mutluluğu bulamamış olması. Orta sınıfın bu mecralardaki tüketim alışkanlıklarının eleştirisi de ana dramaturjik izleğimiz oldu.
“Tek kişilik oyunlarda dördüncü duvar kırılıyor”
*Tek kişilik oyunları yönetmek reji açısından ne gibi açarlar veriyor bir yönetmene?
Duygu Dalyanoğlu: İlk defa tek kişilik bir oyunun rejisinde Cüneyt Yalaz ile birlikte yer aldım. Sahnede oyuncular arasındaki ilişkiden ve diyalektikten bir anlam çıkarmaya alışınca kesinlikle daha farklı bir deneyim olduğunu düşünmüştüm en başta. Fakat oyuncunun birbirinden farklı karakterleri nasıl yaratabileceğine odaklanmak -ki “Son Çağrı” bu anlamda oldukça zengin bir karakter çeşitliliğine sahip- size ritm, beden, vokal, jest, hareket gibi teatral unsurlara yoğunlaşmanız gerektiğini hatırlatıyor ve bu çeşitlilik içinde çalışmak oldukça keyifli. Ayrıca seyirci ile kurulan ilişki üzerine daha çok düşünmeniz gerekiyor. Tek kişilik oyunların çoğunluğunda tiyatroda alışık olduğumuz dördüncü duvar kırılıyor. Oyuncu hikâyeyi seyirciye nasıl anlatacak, seyirci nasıl bir izleği takip edecek bunlar üzerine daha çok çalışıyorsunuz. Mesela biz oyunda ana karakterimiz Selim Özben’in ‘araf’ olarak tanımladığı havalimanında kendisi gibi ‘gitmek isteyip de ülkeden gidemeyenlerle’ dertleştiğini tasarladık.