Servet Yıldırım – Mevcut ekonomi yönetimi bir süredir kararlı bir duruş sergiliyor, sürekli olarak enflasyonla mücadele ve sıkılaştırma mesajları veriyor. Para Politikası Kurulu’nun (PPK) son kararı da bu yönde güçlü bir mesajdır. Merkez Bankası geçen hafta, atması gereken ancak atamayacağı düşünülen bir adımı attı, faizi 5 puan birden arttırdı.
Yüksek faiz kötüdür, ekonomiye zarar verir, sanayiciyi ve vatandaşı zorlar, ekonomiyi soğutur, istihdamı azaltır, borç yükünü ağırlaştırır. An itibariyle dünyanın en yüksek faiz veren ülkelerinden biriyiz. Bizden daha yüksek Venezuela, Lübnan ve Arjantin var. Ancak enflasyonun geldiği noktada Türkiye’nin önünde sıkı para politikası uygulamaktan ve faizleri yüksek tutmaktan başka bir seçenek kalmadı.
Peki şimdi ne olacak?
Merkez Bankası “para politikasındaki kararlı duruş” sayesinde 1) Yurt içi talebin dengeleneceğini, 2) Türk Lirası’nın reel olarak değerleneceğini ve 3) Enflasyon beklentilerinin düzeleceğini düşünüyor. Ve bu sayede “aylık enflasyonun ana eğiliminin düşeceğini ve dezenflasyonun 2024’ün ikinci yarısında tesis edileceğini” öngörüyor.
Bundan sonrasına ilişkin nasıl bir yol izleneceğini de anlatıyor Merkez Bankası. PPK’nın açıklama metninde “Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir. Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır” deniliyor. Bu cümleler güçlü bir ifadedir, güçlü bir niyet beyanıdır.
Bu tür bir beyan ve Merkez Bankası’nın geçen haftaki güçlü ve sürpriz faiz arttırımı ekonomideki aktörlerin enflasyonun düşeceğine ikna edilmesi sürecinde işini kolaylaştıracaktır. Ancak enflasyon sorunun çözümünü tek başına para politikası ile gerçekleştirmek mümkün değildir. Aynı şekilde kredi ve maliye politikalarında sıkılaştırmanın devam etmesi kritik önem taşıyor. Enflasyonun kontrol altına alınması için hazirandan bu yana gerçekleştirilen parasal sıkılaştırma adımlarını destekleyici miktarsal sıkılaştırma ve kredi sıkılaştırmasının devamı gerekiyor. Kamu harcamalarının kontrolü ve bütçe disiplininin sağlanması gerekiyor.
Kademeli geçiş yaşanıyor
Para politikasındaki sıkılaştırmayı haziran ayından bu yana kademeli olarak yaşıyoruz. Sanırım birkaç ay daha bu sıkılaşmayı hissedeceğiz. Maliye politikalarındaki sıkılaştırmanın ne şekilde ve hangi sürede gerçekleşeceğini ise merakla bekliyoruz. Eğer öngörülen sıkılaştırmayı pas geçersek bu süre ya daha da uzar ya da yüksek enflasyon yerine hiper enflasyon ile yaşamak durumunda kalırız.
Geçen hafta alınan beş puanlık faiz arttırım kararı önemlidir. Çünkü Türkiye’nin en temel meselesi halen yüzde 67 dolayında seyreden enflasyonun tekrar “makul” seviyelere indirilmesidir. Türkiye için makul olan enflasyon ise tek haneli rakamlardır. Ancak makule gelmeden önce bizim mayıs ayında yüzde 75 civarına yükselecek olan bu enflasyonu, yıl sonu resmî tahmini olan yüzde 36’ya indirmemiz gerekiyor.
Bunun yolu da halkı enflasyonun yıl sonunda yüzde 36’ya ve 2026 yılında ise tek haneye ineceğine ikna etmektir. Oysa şubat ayı enflasyonu bekleyişlerdeki bozulma halinin sürdüğünü gösteriyor. Yani halk ve iş dünyası açıklanan hedeflerle henüz uyumlu değil. Bu nedenle 5 puanlık faiz arttırımı inandırmak ve bekleyişleri düzeltmek yolunda önemli bir adımdır.