Kraliçe de ‘alacakaranlık uykusu’nu kullandı! Ellerini, ayaklarını ve gözlerini bağladılar

Takvimler 1906 yılını gösteriyordu. Almanya’da Bernhardt Kronig ve Karl Gauss adında iki kadın doğum uzmanı, kadınların hayatlarını kolaylaştırmak için devrim niteliğinde bir yöntem buldular. Doğum sürecinin çok da kolay olmadığı yıllarda komplikasyonlara bağlı ölümleri azaltılması, anne ve bebeğin doğum esnasındaki sağlığını koruyabilmek tartışılan bir meseleydi. Bernhardt Kronig ve Karl Gauss’ın bulduğu yöntem olan ‘Alacakaranlık Uykusu’ öylesine yayıldı ki Kraliçe II. Elizabeth de bu yöntemi kullanan kadınlar arasında yer aldı.Tarih boyunca doğumu kolaylaştırmak için birçok yöntem kullanılsa da hiçbiri günümüzdeki kadar modern değildi. 

YÖNTEMİN ADI: ALACAKARANLIK UYKUSU

Yıllar içinde doğumların daha kolay geçmesinin çaresini arayan uzmanlar, 1850 yılında İngiltere Kraliçesi Victoria’nın doğumunda bir çeşit anestezi kullanılmasıyla aradıkları ışığı buldular. O yıllarda anestezi, tıp alanındaki çalışmalar yeterince gelişmediğinden bilinç kaybına neden olan her türlü ilacın kullanılabileceği anlama geliyordu. Doğum esnasındaki anestezinin miktarı eldeki ilacın miktarıyla doğru orantılıydı ve bunun çok da bilinçli bir şekilde yapılabildiğini söylemek mümkün değildi. Yaklaşık 60 yıl sonra Almanya’da hekimler bir yöntem daha buldular. Bu yönteme ‘Alacakaranlık Uykusu (Dammerschlaf)’ adını verdiler. Her ne kadar ürkütücü bir ismi olsa da bu yönteme inanan pek çok kadın dünyanın dört bir yanından acı çekmeden doğum yapmak için Almanya’ya akın etti.

Peki bu yöntemin temelinde ne yatıyordu? Alacakaranlık Uykusu, doğum anında yaşananları hafızadan silen ve doğum acısını dindiren bir yöntemdi. Bunun için uzmanlar morfin ve skopolamin’i kombine ederek yeni bir anestezik karışım elde ettiler. Bu iki bileşen bir araya geldiğinde hastanın ağrısını azaltarak, yarı bilinçli hale gelmesine yardımcı oluyordu. İlacı alan anne adayları uykuya dalar ve doğumla ilgili hiçbir şey hatırlamadan uyanırlardı, bu da yaptıkları doğumun acısız geçmesini sağlıyordu. Ancak bu yöntemin ağır bedelleri vardı. Bütün vakalarda olmasa da çoğu vakada ilacı aldıktan sonra yarı bilinçli hale gelen kadın morfinin etkisiyle olduğu yerde debelenir, kafasını duvarlara vurup sürekli bağırırdı. Bu nedenle doğum yapacak kadınlar el ve ayak bileklerinden kelepçelenir, başlarını sabit tutmaları için gözleri de dahil olmak üzere kafaları bağlanırdı.

Başlarda bu yöntem hem kullanılan ilaçların içeriğindeki belirsizlik hem de yan etkileri göz önünde bulundurulduğunda pek de doğru bulunmadı. Ancak tüm riskleri göze alan bir grup kadın – ki bu kadınlar genelde maddi durumu yerinde olan zengin kadınlardı- acısız doğum fikrinden etkilenerek Almanya’ya gitti. Tekniğin sağlıklı bir şekilde işlediğini gören doktorlar bu yöntemi daha da geliştirdiler. 1914 yılında ABD’li bir gazetecinin bu yöntemi duyurmak için Almanya’ya gitmesiyle Alacakaranlık Uykusu giderek yayıldı. Yöntemin ‘muhteşem bir keşif’ olduğuna dair atılan başlıklar başta ABD’deki feminist hareket öncüleri olmak üzere herkesin dikkatini çekti. Ulusal Alacakaranlık Uyku Derneği (The National Twilight Sleep Association) kuruldu ve ABD’deki doktorların doğum sırasında Alacakaranlık Uykusu uygulamasını benimsediklerine dair kampanyalar yapıldı. Alacakaranlık Uykusu yöntemini destekleyen kadınlar ve bir grup hekim bu yöntemin doğru olmadığını savunan herkese karşı gelerek yöntemin daha da yaygınlaşmasını sağladı ve Almanya’da keşfedilen bu yöntem ABD’de kontrolsüz bir şekilde hızla yayıldı.

İŞLER KONTROLDEN ÇIKTI

Almanya’daki klinikte kadınlar doğumdan bir ay önce yatırılıyor, doktorlar tarafından fizyolojisi tanınıyor ve kişiye özel dozlar veriliyordu. Ancak ABD’de Almanya’da uygulanan tedavi protokolünde yer alan maddeler dikkate alınmıyordu. Doktorlar, Alman kliniğinde verilen kişiselleştirilmiş dozaj yerine tüm kadınlara aynı dozda ilaç vermeye başladı. Bu ABD’de Alacakaranlık Uykusu tekniğinin kontrolsüz bir hâl almasına sebep oldu. Kısa bir süre sonra 1915’te yöntemin önde gelen destekçilerinden biri olan Francis Carmody, anestezinin etkisi altındayken doğum esnasında hayatını kaybetti. Genç kadının ölümünün her ne kadar başka komplikasyonlara dayandığı kanıtlansa da tekniğin en büyük savunucularından birinin bu şekilde hayatını kaybetmesi tedaviye dair inancın azalmasına sebep oldu.

Tedaviye olan itibar kaybı zamanla hastanelerde çalışan hemşirelerin gözlemlerini paylaşmalarıyla daha görünür oldu. 1958’de dönemin popüler gazetelerinden Ladies Home Journal’da bu yöntemin yanlış, ağır sonuçları olan bir yöntem olduğu herkese duyuruldu. Doğum sırasında bilincini kaybeden kadınların kendilerine verdikleri zarar ve yaşadıkları hezeyan dolu anlar yöntemin gözden düşmesine sebep oldu. Alacakaranlık Uykusu, kadınların evde doğum kültüründen hastanede doğum kültürüne geçişleri için önemli bir rol oynadı. Zamanla farklı teknikler bulundu ve ‘Alacakaranlık Uykusu’ tarihe gömüldü.

KRALİÇE II. ELIZABETH’DE BU YÖNTEMİ KULLANDI

Alacakaranlık Uykusu’nun popüler olduğu yıllarda İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth de ilk doğumunu yapmak üzereydi. Bu yöntemden haberdar olan Kraliçe, kararını verdi ve şimdilerde kral olan ilk çocuğu Charles’ı bu şekilde dünyaya getirmek istedi. Gerekli ortam oluştu ve Kraliçe, Alacakanlık Uykusu yöntemiyle ilk çocuğunu doğurdu. Prens Philip’in arkadaşı yazar Gyles Brandreth’in kısa bir zaman sonra yayımlanacak kitabı ‘Elizabeth: An Intimate Portrait (Elizabeth: Yakın Portre)’de Kraliçe’nin doğum hikâyelerine değindi. Kitapta her alan bilgilere göre Kraliçe II. Elizabeth’de 1948 yılında ilk çocuğu Prens Charles başta olmak üzere 1950 yılında kızı Anne’i ve 1960 yılında ikinci oğlu Andrew’ı bu şekilde doğurdu. Ancak son çocuğu olan Edward’ı dünyaya getirirken bu yöntemi kullanmadı. Gyles Brandreth’in iddialarına göre Kraliçe, Alacakaranlık Uykusu yöntemiyle 3 çocuğunu dünyaya getirdikten sonra bazı komplikasyonlar yaşadığı için artık bu şekilde doğum yapmak istemedi.

‘SOLUNUM DURABİLİR, HAFIZA KAYBI YAŞANABİLİR’

Peki 100 yılı aşkın süre önce bulunan ve uzun yıllar kullanılan bu yöntemin sağlıklı olduğunu söylemek mümkün mü? Konuyla ilgili bilgi veren Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Opr. Dr. Nazlı Oral Korkmaz şu ifadeleri kullandı:

“Bu teknik modern yöntemlerin henüz keşfedilemediği yıllarda kullanılmış. Yöntemin sağlıklı olduğunu söylemek çok mümkün değil. Çünkü bu teknikte bebeğin anneye uygulanan anesteziye maruz kalma durumu var. Aynı zamanda hasta için de bu yöntem solunumunun durmasına, hafıza kaybı yaşamasına neden olabilir.”

116 yıl önce uygulanan bu yöntemin günümüzde epidural ve spinal anestezi yönteminin en ilkel hali olduğuna değinen Korkmaz, günümüzde doğum anında anneyi rahatlatıp, gevşetmek için bel boşluğundan omurilik kanalına ince iğnelerle girilerek anestezi verildiğini ve böylece belden aşağı bölümün uyuşturulduğunu söyledi. Almanya’da ortaya çıkan ‘Alacakaranlık Uykusu’ yönteminin amacının da aslında ağrı olan bölgeyi devre dışı bırakmak olduğunu belirtti. 

“Artık modern tıbbın ilerlemesi ve kullanılan doğum tekniklerinin gelişmesiyle merkezi sinir sistemini uyarmadan yalnızca spinal kanal uyarılarak doğum gerçekleştirilebiliyor” diyen Korkmaz,  “Son yıllarda doğumun en doğal hali olan ‘suda doğum’ yöntemi de yaygınlaştı. Doğumun tabiatına uygun en doğal haliyle olması çok kıymetli” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir