Müjde Işıl – Sinemanın yaşayan efsaneleri desek, aklımıza ilk gelen oyuncular hiç kuşkusuz Robert De Niro ve Al Pacino olur. Sinema tarihinde de kişisel tarihimizde de devasa bir yere sahipler. İkisi de 80’lerindeler, benzer yollardan geçmişler, birbirinden usta yönetmenlerle çalışmışlar. İki oyuncu arasında tercih yapmak üzerine en doğru saptama şu olabilir: De Niro ya da Pacino arasında seçim yapmak, sinema tarihi açısından bir nevi “Sophie’nin Seçimi”nde olmak gibi…
Pacino ve De Niro aynı kuşaktan sayılır. Pacino 1940, De Niro 1943 doğumlu. Hayatlarında o kadar çok ortak nokta var ki… İkisi de New York’ta doğmuş, ikisinin de ailesi İtalyan kökenli ve ikisi de küçükken ayrılmış ebeveynlerinin tek çocuğu. İkisi de Lee Strasberg’in Actor’s Studio’sundan eğitim almış birer metot oyuncusu. İkisi de sinemanın yakışıklı çocuğu, iyilik timsali kahramanı, romantik jönü olmadan tam tersine defolu kişilikleri, antikahramanları canlandırarak inanılmaz bir kariyer inşa etti. Pacino’nun tiyatro tecrübesi onu bir üst seviyeye taşırken De Niro’nun sinemada Pacino’dan daha çeşitli karakterlere hayat vermesi başlıca avantajı.
De Niro ufak ufak ısınmaya başladığı sinemada ilk başrolünü ‘60’ların sonunda Brian De Palma’nın “The Wedding Party”sinde alıyor. Al Pacino ise birkaç yıl öncesinden itibaren tiyatro sahnesinde oyunculuk deneyimi kazanıyor. İkisinin de yıldızı ‘70’lerde parlıyor. Pacino, Coppola’nın “Baba”sı ile De Niro da Scorsese’nin “Arka Sokaklar”ı ile dikkat çekiyor. Sonrasında De Niro “Taksi Şoförü”nde, Pacino da “Baba II”de oynadığında dönemlerinin yıldızı olarak anılmışlardı artık. ‘80’lerden itibaren ikisi de devleşiyor. Pacino “Yaralı Yüz”, “Carlito’nun Yolu” başta olmak üzere kanun dışı karakterlerle bütünleşiyor. Kötücüllüğün sınırlarını zorlamayı o kadar seviyor ki “Şeytan’ın Avukatı”nda şeytanın ta kendisini canlandırıyor. Bir yanda da “Frankie and Johnny” ve “Kadın Kokusu”nda sakin, yaralı kalbini gösteriyor. De Niro da “Bir Zamanlar Amerika” ve “Goodfellas” gibi gangster ve suç filmlerinde harikalar yaratsa da “Avcı”, “Kızgın Boğa”, “Komediler Kralı” gibi farklı tarzlarıyla da kalıcı olmayı başarıyor. Bir de fiziksel değişim konusunda Pacino’dan daha iddialı.
Oscar yarışı
De Niro’nun ikisi En İyi Yardımcı Erkek kategorisinde toplam yedi adaylığı var ve Oscar Ödülü’ne Pacino’dan önce kavuştu. 1975’te “Baba II” ile En İyi Yardımcı ve 1981’de “Raging Bull” ile En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı kazandı. Al Pacino’nun dördü Yardımcı Erkek Oyuncu olmak üzere dokuz Oscar adaylığı ve 1993’te “Kadın Kokusu” ile kazandığı En İyi Erkek Oyuncu Oscar’ı var. Beraber rol aldıkları “İrlandalı”da De Niro adaylık çıkaramazken Pacino, Yardımcı Erkek dalında Oscar adayı oldu.
İkisi de karizmatik kariyerlerini komediye çevirmekte beis görmedi. Komedi tarafında De Niro’nun daha başarılı olduğu aşikâr. Zira Pacino “Jack and Jill”deki hâliyle yerin dibine batırılırken De Niro “Anlat Bakalım” ve “Zor Baba” ile seriye dönüşen komedilerde oynadı. Ama rotayı komediye çevirdiğinden beridir yüzünde asılı kalan müstehzi ifade, bir noktadan sonra bıktırmıyor da değil hani…
Muhteşem ikili, 20’li yaşlarından beri birbirlerini tanıyor ve yakın arkadaşlar. Röportajlarında birbirlerini çok sık göremeseler bile bir araya geldiklerinde çok şey paylaştıklarını ve yaşamları boyunca birbirlerini desteklediklerini söylüyorlar. Arkadaşlıklarının, oyunculuk kariyerlerini beslediğine inanıyorlar. Buna tanık olabildiğimiz için en mutlu bize.
İki dev aynı filmlerde
Francis Ford Coppola imzalı ve 1974 tarihli “Baba II” Robert De Niro ve Al Pacino’nun kâğıt üzerinde aynı filmde oldukları ilk yapım. Ama bir sahnede bile birlikte görünmediler. Çünkü De Niro, geriye dönüşlerde Vito Corleone’nin gençliğini canlandırırken Pacino ise babası Vito Corleone’den sonra mafyayı devralan oğul rolündeydi. Yani tarihsel açısından aynı karede denk gelmeleri imkânsızdı. Karşılıklı oynadıkları ilk film ise Michael Mann’in 1995 tarihli aksiyon klasiği “Büyük Hesaplaşma”. Pacino’nun canlandırdığı dedektif Vincent Hanna, De Niro’nun canlandırdığı karizmatik soyguncu Neil McCauley’nin peşine düşüyordu. Aynı masada buluştukları sahne, sinemanın unutulmaz karelerinden biri oldu. Bazı sinemaseverler, De Niro’nun karakterini vurduğu için Pacino’yu hâlâ affetmedi. Bu başyapıttan yaklaşık 10 sene sonra Jon Avnet’in yönettiği “Orijinal Cinayet(ler)”de başrolleri paylaştılar. Adaletten kaçanları infaz eden bir seri katilin dosyası üzerinde çalışan iki tecrübeli dedektifi canlandırdılar. Ama bu filmden ne eleştirmenler ne seyirci ne de kendileri memnun kaldı. Bunun hayal kırıklığını unutmak için 10 yıl geçmesi gerekiyordu. Bir başka yaşayan efsane, Martin Scorsese onları “İrlandalı”da buluşturdu. Yıllara yayılan bu suç hikâyesinde gençleştirme teknolojisiyle perdeye geldiler. De Niro kamyon şoförlüğünden tetikçiliğe uzanan Frank Sheeran’ı, Pacino da işçi sendikası lideri Jimmy Hoffa’yı canlandırdı.