Seyhan Akıncı – “Hayatımızın başlangıç adresi sadece demografik bir istatistik nesnesi midir? Yaşamın bir nedeni olduğu kadar, nerede başladığının ya da nerede geliştiğinin de bir sebebi, bir anlamı olmalı. Yüzyıllar boyu süren doğa olayları yeryüzü şekillerini oluştururken, insanların yaşadıkları coğrafyanın etkilerinden ‘muaf’ olduklarını söylemek mümkün mü? Ya da yaşadıkları coğrafyaya iz bırakmadıklarını…” diye soruyor Elçin Demirtaş “1922-2022 İzmir’in Yüzyılına İz Bırakanlar: Geleceğe Örülen Kilit Taşları” çalışmasında. Onunkisi İzmir’de doğmuş, İzmir’de yaşamış, yolu İzmir’den geçmiş insanların yaşamları üzerinden kentin son yüzyıldaki serüvenine yolculuk. Biz de bu kitap vesilesiyle İzmir’in ‘kilit taşı’ insanlarının hikâyelerine baktık.
‘İdolüm Metin Oktay’
Türkiye Süper Ligi’nde bu sezon İzmir’den bir takım yoktu ama İzmir’in Türk futboluna armağan ettiği isimlerin etkisi hâlâ kuvvetli. Yaşayan efsane Mustafa Denizli kitapta Metin Oktay’a olan hayranlığını ve ona duyduğu saygıyı şöyle anlatıyor: “Anlatacağım hikâye Çeşme’de başlıyor. 1960’ta Çeşme Kalesi duvarlarında Metin Oktay posteri ve karşısında henüz 11 yaşında olan ben Mustafa Denizli… Çocukken Beşiktaş taraftarıydım ama idolüm Galatasaray’da oynayan Metin Oktay’dı. Metin Oktay gibi topa vurmanın, onun gibi gol atmanın peşindeydim. Çeşme Kalesi’nin duvarlarına onun fotoğraflarını koyup vole vuruşunu, sağ ve sol ayakla vuruşlarını çalışıyordum. Metin Oktay’la tanışmam bu döneme rastlıyor. Yaz tatili için Çeşme’ye gelirdi. Ben de onu yakından görebilmek, izleyebilmek için sabah erkenden yazlığının önüne giderdim. Metin Ağabey yıllar sonra İzmir’e yerleşti. ‘70’li yılların sonunda… Çevresindeki insanlar benim nasıl bir Metin Oktay hayranı olduğumu anlatmışlar. Altay’ın takım kaptanı olduğum yıl. Bir gün antrenman çıkışında arkadaşlarımdan biri yanıma geldi ve ‘Kaptan, Metin Ağabey seni bekliyor, seninle görüşmek istiyor’ dedi. Ben önce anlamadım. Metin Oktay yanıtını alınca heyecanlandım. Hemen olduğu yere gittim. Ayakta karşıladı beni. Biraz oturduk sohbet ettik. Sohbetin bir yerinde ‘Ben yıllar önce bir yanlış yaptım. Belki senin istikbaline mani oldum’ dedi. Ben ‘Olur mu öyle şey Metin Ağabey’ dedim. ‘Şu anda bulunduğum yerde olma nedenim sensin. Ben İzmir’den milli takımda oynayan tek futbolcuyum şu anda. Her işte bir hayır vardır. Hiç önemli değil. Benim sana olan sevgim, saygım devam’ dedim. Ağlamaya başladı. Sarıldı bana, ben de ona. Beraber ağladık.”
Çirkin Kral efsanesi
Şükran Yücel’in anlattıkları öyle renkli öyle özel bir Tarık Dursun K. portresi ortaya koyuyor ki onun hakkında ne az şey bildiğimizi fark ediyoruz. Daha çok yazar kimliğiyle bilinen Tarık Dursun K.’nın Konak-Halil Rıfat Paşa otobüsünde biletçilik yaparken film eleştirileri yazdığını biliyor muydunuz? Gençlik günlerinin çoğu İzmir’in Asri, Tan ve Lale Sineması’nda geçen K.’nın Yılmaz Güney’le de oldukça ilginç bir anısı var. Tarık Dursun K., Yılmaz Güney’le Milliyet gazetesi için röportaj yapar. Yılmaz Güney, ona “Beni öyle bir yaz ki, Kral olayım” der. Tarık Dursun K. “Yeşilçam’da bir kral var zaten” diye cevap verince, “Ayhan Işık mı?” diye sorar Güney ve devam eder: “Ben çirkin miyim? O zaman o güzel, ben çirkinsem… ben de Çirkin Kral olurum” der. Röportajın manşeti “Çirkin Kral” olarak çıkınca Yılmaz Güney efsanesi artık Çirkin Kral olarak perçinlenir.
Özden Toker, babası İsmet Paşa’yı anlatıyor
Avram Ventura, Dario Moreno’yu, Oğuz Makal sinemamızın Taçsız Kral’ı Ayhan Işık, Atilla Dorsay, Halit Refiğ’i, Ali Kocatepe arkadaşı Tanju Okan’ı, Semih Çelenk, Halikarnas Balıkçısı’nın az bilinen İzmir günlerini, Asuman Susam, Necati Cumalı’yı, Özden Toker, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı, ikinci cumhurbaşkanımız İzmirli İsmet İnönü’nün yani babasının İzmir’ini anlatıyor kitapta. Çalışma birçoğumuzun yakından tanıdığı isimlere İzmir penceresinden baktırırken kentin insana, insanın kente etkisini somutlaştırıyor.