İstanbul’un suyunu karşılayan barajlarda doluluk yüzde 50’nin altına düştü

Kırklareli’nin Vize ilçesinin Aksicim köyü yakınlarında bulunan ve İstanbul’un Trakya’dan su ihtiyacını karşılayan barajlardan Kazandere ve Pabuçdere, 18 Nisan’da yüzde 100 doluluk oranına ulaştı. Doluluk nedeniyle barajların sularının savaktan kontrolsüz olarak dere yatağına akıp taşması üzerine bölgedeki tarım arazileri su altında kaldı. Taşkın, 8 kilometre uzaklıktaki Kıyıköy beldesinde bulunan balıkçı barağına kadar ulaşıp teknelere zarar verdi. Ancak geçen süre içerisinde barajlardaki su seviyesi her geçen geriledi. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi’nin (İSKİ) resmi internet sitesindeki verilere göre, Kazandere’nin doluluk oranı yüzde 44,78’e, Pabuçdere’nin yüzde 32,64’e, Istarancalar’da ise 34,86’ya kadar düştü.

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Ziraat Fakültesi Biyosistem Mühendisliği Arazi ve Su Kaynakları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Halim Orta, kurak bir yaz geçirildiğini, bu yüzden barajlardaki su seviyesinin düşmesinin normal olduğunu söyledi. Prof. Dr. Orta, “Sıcak ve kurak yazın ardından tabi mevcut depolanan su miktarlarında da azalmalar gözlendi. Bundan sonrası çok önemli. Eğer bir kurak dönem devam ederse o zaman tehlike arz edecektir” dedi.

‘İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ BONUS OLDU’

Son zamanlarda ciddi kuraklık ve iklim değişikliğinin konuşulduğunu belirten Prof. Dr. Orta, “İklim değişikliği bize bonus oldu. Bunun öncesinde bizim durumumuzda, zaten doğayı ve coğrafyayı kullanmamaktan dolayı çok ciddi sıkıntılarımız vardı. Pabuçdere ve Kazandere barajları İstanbul’a su sağlayan 2 önemli baraj. Bu 2 baraj, Marmara havzasında yani Karadeniz’e akan iki derenin üzerinde Kazandere ve Pabuçdere’ye inşa edilmiş, yaklaşık 2’sinin toplamı 75 milyon metreküp kapasiteli barajımızdır. Pabuçdere, Kazandere’ye göre 3 kat daha büyük olan baraj. Şimdi bunlarda su seviyeleri niye azalıyor? Istrancalar tarumar oluyor. Istrancalar’daki iletim hatları, patlatmalı, taş ocakları, kireç ocakları vesaire. Kireç taşı ve karstik yapıyı yer üstü ve yer altı kaynaklarımızın beslenme havzalarını çok önemli düzeyde olumsuz etkiliyor. O vesileyle yapmamız gereken, önce kendimize bakmamız ve doğayı daha doğru düzgün kullanmamız lazım. İkincisi, bu hep hala bütün ülkede maalesef öyle. Bizim insanımızın biraz herhalde aklı gözünde, görmediğimize ve yaşamadığımıza inanmıyoruz. Ama bunun şakaya gelir bir tarafı kalmadı. Şehirlerde su kullanım etiğini, kullanım tasarruflarında yerel yönetimler başta olmak üzere ciddi şekilde almamız lazım. Ve doğayı, coğrafyayı ciddi biçimde koruyarak, her yeri yerleşim yeri, her yeri maden ocağı, her yeri taş ocağı gibi görmemek, orman vasıflı arazileri çok ciddi korumak, yağış rejimini düzenli tutabilmek için tarımda tabi artık konvansiyonel tarımdan yavaş yavaş vazgeçmek, daha az toprak işleyerek, daha az su kaybı yaratacak uygulamalara bir an önce geçmemiz lazım. Hakikaten işimiz zor. Bu sene Trakya’da, örneğin ayçiçeğinde, rekolte değerleri çok düşük. Kalite anlamında neredeyse geçmiş yılların yarısına yaklaşan düşüklükte değerler var. Bunların hepsi nisan, mayıs aylarında yağış almamamızdan kaynaklanan olaylar. Eylül ayından sonra gelecek yağışlarla umarım su kaynaklarındaki bu azalmayı gidermiş olabiliriz” diye konuştu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir