İstanbul’da 11 Aralık Cumartesi günkü fırtına nedeniyle İstanbul Havalimanı’na iniş için alçalan uçaklar uzun süre havada tur atmak zorunda kaldı. Yakıtı kritiğe giren 8 uçak ise başta Ankara olmak üzere başka havalimanlarına iniş yapmak için yönlendirildi. Kalkışlarda da kısa süreli gecikmeler yaşandı. Bunlar İstanbul’da olduğu gibi dünyanın başka yerlerinde de sıklıkla olan olabilen, herkese de normal gelen şeyler. O yüzden de uzun süre havada dolaşmak gibi ucu açık tanımlamalar ya da yakıt ikmali için başka alanlara yönlendirilme denildiğinde insan hafızasında net bir şey şekillenmiyor. Mesela uzun süreden kastedilen nedir, kaç saattir veya başka alana yönlendirilenlerde yakıt ikmali için inişle her şey normale mi döner gibi. Tabi asıl kritik nokta da bu gelişmeler olurken o uçaktaki yolcular ne yaşar, ne yapar? Uçak içinde ne gibi diyaloglar olur? Fırtınalı, sıra dışı bir hava koşulunda yerde havaalanında beklemek başka, havada olan ve sallanan bir uçağın içinde olmak bambaşka… Birinde ne kadar sıkıntılı olsa da yerdesin ve ihtiyaçlarını giderme şansın var, diğerinde ise havadasın ve uçağın boyutu ne kadar büyük olsa da imkânların son derece kısıtlı olduğu dar bir alandasın… Dolayısıyla ikinci şık, ilkine göre çok daha zor ve bir o kadar da her insanı tedirgin edici, endişe verici bir durum tartışmasız. Bunu çok iyi biliyorum çünkü havada uzun süre dolaştıktan sonra yakıtı riske girdiği için başka alana yönlendirilen o 8 uçaktan birinde ben de vardım…
***
Günlerdir Karabağ’daki yorucu ve hareketli bir çalışmanın ardından Bakü’den İstanbul’a dönmek üzere foto muhabiri arkadaşım Ercan Arslan ile birlikte THY’nin TK 333 sefer sayılı Airbus 321 NEO tipi Bandırma isimli uçağındayız. Uzun gövdeli tek koridorlu A321’in en yeni versiyonlarından 236 yolcu kapasiteli uçakta en arkadaki iki üç sıra ve aralardaki seyreklikler dışında koltuklar neredeyse dolu. Uçak, Bakü saati 13.45, Türkiye saatiyle de 12.45 olarak tam zamanında da hareket ediyor. Yolcular arasında epeyce de çocuk var. Kalkıştan sonra kaptanın uçuş süresini 3 saat 15 dakika olarak veren anonsu duyuluyor. Her şey normal, ben notlarımı gözden geçirirken Ercan fotoğraflarını düzenliyor, arkadan ve önden iki ekip halinde de uçakta ikram servisi yapılıyor.. Niyetimiz 16.00 gibi İstanbul Havalimanı’na indikten sonra gazeteye gitmek. Dolayısıyla bir yandan da gözüm sürekli her koltuğun arkasında bulunan ekranda, gidiş rotamızı ve iniş için kalan süreyi takip ediyorum… İstanbul’a yaklaştıkça uçakta türbülanslar sarsılmalar daha da artıyor, rotada da hafif sapmalar dikkatimi çekiyor… Ekrandaki inilecek meydana varış süresi bir azalıyor, bir uzuyor. O arada da kaptanın anonsuyla “İstanbul’daki kötü hava koşulları nedeniyle havada dolaştığımızı” öğreniyoruz. Uçağımız Karadeniz ,Trakya, Marmara, hatta Akdeniz bölgesi üzerinde gidip geliyor. O arada da kemerlerin kesinlikle bağlı kalması uyarısıyla tuvaletlerin de kullanılmaması isteniyor… Uçakta çıt çıkmıyor, iki saat, belki de daha fazla herkes nefesini tutmuş bekliyor, kabin ekibi de koltuklarında kemerleri bağlı vaziyetteler. Tuvalet ihtiyacı olanlara da “sabredin” deniliyor. Nasıl olacaksa!…
***
Önümdeki ekranda uçağın rotasının Konya’ya yöneldiği ve varış süresi için 1 saat 15 dakika verildiğini fark ettiğimde de kaptan, İstanbul’daki kötü hava koşulları nedeniyle Konya’ya inileceğini duyuruyor. Ankara, İzmir gibi daha yakın havaalanları varken neden Konya diye sorduğumda da kabin görevlilerinden biri “Ankara’da iniş sırası kalmadı” diyor. Tuvalet kullanımı hâlâ sakıncalı… Herkes Konya’ya inişi hesaplıyor, ben dahil. İniyoruz, uçak durduktan sonra ön kapı açılıyor. Yolcular el bagajlarını alıp kapıya gitme telaşında. İnilecek mi beklenecek mi belli değil… O arada uçağa içecek su ve kek takviyesi yapılıyor, ben de yakın olduğu için öndeki tuvalete hamle yapıyorum ama kabin amiri “ön tarafta kaptan operasyonu yönetiyor” diye arkadaki üç tuvalete yönlendiriyor. Arka tarafa gidiyorum orada da kuyruk var ama kullanım izni yok. Gerekçe “yakıt alacağız, lütfen sabredin.” Ardından nihayet “yakıt alıp kalkacağız” anonsu geliyor. Herkes tuvaletlere yöneliyor ama bu sefer de “uçakta güvenlik kontrolü yapılacak, herkes yerine otursun, el bagajlarını göstersin” uyarısı yapılıyor.. O da tamam ama hala bekliyoruz.. Uçak içinde herhalde bizi Konya’daki otellere yerleştirecekler sohbetleri başlıyor, tuvalet kullanımı hâlâ yasak… Sadece sabır öneriliyor.. Herkes cep telefonlarıyla ailelerine, yakınlarına haber iletiyor. 19.00’u geçe uçak Konya’dan havalanıyor. Kemer uyarı ışıkları söner sönmez de herkes tuvaletler önünde sıra oluşturuyor. İstanbul için verilen 1 saat 10 dakikalık uçuşun ardından İstanbul Havalimanı’na ineceğiz beklentisi var. Fakat ne gezer. Yine İstanbul, Marmara, Ege, Karadeniz üzerinde turlamaya devam, yiyecek ve içecek ikramı falan da hak getire. Neyseki tuvaletler bu sefer kullanımda hiç değilse. Gergin ve endişeli bekleyişin ardından nihayet saat 21.30’a doğruda İstanbul Havalimanı’na iniyoruz. Fırtınalı gecedeki 9.5 saate yakın uçuşta o ana kadar çıt çıkmayan uçakta pilotlar için alkış tufanı kopuyor…