SERVET YILDIRIM – Ağırlıklı olarak yüksek ve orta yüksek teknolojili ürünleri ithal ederken daha düşük teknolojili ürünleri ihraç eden bir ekonomiyiz. İhracatta deyim yerindeyse biraz hamallık yapıyoruz. Türkiye ekonomisini kırılgan hale getiren yüksek cari işlemler açığının kök nedenlerinden biri üretimin ve ticaretin bu yapısıdır. Çözüm, Türkiye’yi üretmek için ithal etmek zorunda kaldığı girdileri ve mamulleri içeride üretir hale getirmek.
Kilo başına 25 dolar
Geçen hafta Türkiye ilaç sektörünün önde gelen sanayicilerinden Türkiye İlaç Sanayicileri Derneği başkanlığını da yürüten Hasan Ulusoy ile bir araya geldik. Türkiye ilaçta ihracat yapan bir ülke. Sektörde ihracatın kilo başına değeri ise 25 dolar dolayında seyrediyor. Yani ülke ortalamasının çok üzerinde. Hasan Bey, “Biz şirket olarak ithalatımızın üzerinde ihracat yapıyoruz. Şirket olarak cari fazla veriyoruz” dese de Türkiye’nin ilaç ithalatı ihracatından fazla olduğu için ilaç bizde açık veren sektörlerden biri. İlaçtaki dış ticaret açığı 4-5 milyar doları buluyor. Türkiye’nin ilaçta dışa bağımlılığı azaltması gerekiyor.
Hasan Ulusoy bunu başarabilmek için sektörün bazı beklentileri olduğunu anlattı. İlk beklenti ilaç fiyatlarının hesaplanmasında kullanılan kurun güncellemesi. “Bizim kurumuz 17 lira. Biz Avrupa’nın en ucuz ilacını alıyor, onu Türk lirasına çevirirken 17 ile çarpıyoruz, 35 ya da 37 ile değil… Bunun yarın yüzde 100 seviyesine çıkamayacağının da bilincindeyiz ama önümüze bir şey konulmalı.
Mesela denilmeli ki; gelecek sene yetmişe çıkacağız, sonra yüzde seksene çıkacağız. Yani ona göre bir planlama yapabilmeliyiz” diyor. Yılların meselesidir bu kur konusu. Yakın gelecekte çözülür mü? Emin değilim.
Dünya örnekleri var
İkinci beklenti ise ilaçtaki Ar-Ge teşviklerinin artırılması. Ar-Ge konusu sadece ilaçta değil, birçok sektörde ciddi bir sıkıntı. Oysa girdiğimiz orta gelir tuzağından çıkış için gereken adımlardan birisi de Ar-Ge’nin yaygınlaşmasıdır.
Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının milli gelire oranı yüzde 1.5’in altında. Yüksek gelir grubundaki gelişmiş ekonomilerde bu oran yüzde 1.5 ila 3.5 arasında. Mesele bizim de onlar kadar Ar-Ge ve inovasyon yapmamız, bizi üst kademeye taşıyacak yüksek teknolojili ve katma değerli ürünleri üretiyor olmamızdır.
Hasan Ulusoy Ar-Ge desteği konusunda diğer ülke örneklerini hatırlattı: “Şimdi dünyada tüm devletler ilaç sanayisini Ar-Ge’de destekliyorlar. Bugün Güney Kore’nin, Hindistan’ın, Çin’in, Rusya’nın bu seviyelere gelebilmesinin arkasındaki tek neden bu. Bundan 50 sene evvel ne Hindistan, ne Çin, ne Güney Kore Türkiye’nin ilaç sanayi seviyesinde değildi. Ama bugün gidiyoruz Güney Kore’den teknoloji dileniyoruz, Hindistan’dan teknoloji dileniyoruz. Neden? Çünkü biz geliştiremedik; özellikle biyoteknolojide. Biyoteknolojide onlar fersah fersah ilerlediler.”
Bu mesele önemlidir
Ar-Ge meselesi önemli. İSO 500’te yer alan 500 firmanın sadece 265’i Ar-Ge yapıyor. Bunların harcamalarının üretimden satışlara oranı ise yükselerek ancak yüzde 0.48’e ulaştı. İkinci 500’te ise durum biraz daha kötü. O listede Ar-Ge yapan şirket sayısı 227. Ar-Ge harcamaları TL bazında bir önceki yıla göre yüzde 41 ile enflasyonun çok altında artmış.
Orada üretimden satışlara olan oran binde 4 civarında. Tablo bize bu oranların artması için desteğin devreye girmesi gerektiğini anlatıyor. Sektör temsilcisi olarak Hasan Ulusoy, “Orada hakiki destek olması lazım yani sözde destek değil” diyor.