Melisa Vardal – Sergi, sanatçıların kişisel deneyimlerini ve dünyaya bakış açılarını, ekoloji ve toplumla kurduğumuz ilişkiler üzerinden sorguluyor. 11 sanatçının farklı disiplinlerdeki çalışmaları, ortak bir paydada buluşarak yeryüzüne dair çok sesli bir koro oluşturuyor. Sergi küratörleri Burcu Çimen ve Didem Yazıcı, Yapı Kredi Galeri’de 6 Eylül’de açılacak “Yeryüzü Hâlleri”ni anlattı.
■Birhan Keskin’in şiir kitabından ilham alınarak oluşturulan sergi nasıl bir yeryüzü tahayyül ediyor?
“İçimde yeryüzü konuştukça anlıyorum ki bölünmüş bir hatırayım ben dünyaya dağılan”… Tıpkı şair Birhan Keskin’in içinde konuşan yeryüzü gibi sergi sanatçılarının da içlerinde konuşan farklı yeryüzleri var. Bu yeryüzü tahayyülleri ve yansımaları, dünya ve doğa ile ilişkilenme biçimlerimiz üzerine düşündürüyor. Şiirlerdeki iç ses ve dünya görüşü sergideki sanatçıların yaklaşımlarıyla kardeşlikler içinde.
Sibel Horada, “Suyun Şekillendirdiği” serisi, 2019-devam ediyor.
■11 farklı sanatçının çalışmasını bir araya getiren sergi genel teması olan ekolojiye dair nasıl bir yaklaşım sunuyor?
Judy Chicago’nun havai fişek yardımıyla renkli dumanlarla çevreyi dişilleştirmeyi amaçladığı “Bahçe Dumanı” isimli fotoğraf serisi ve Müge Yılmaz’ın “Umay Ixa Kayakızı” adlı yerleştirmesine göz atalım. Birbirine yakın sergilenen bu iki eserde de feminist tavırdan söz edebiliriz. Sergi akışında işlerin yan yana gelişleri rastlantısal değil. Sergi, Sibel Horada’nın soyut bir dil kullandığı yerleştirmeleri ile başlıyor, koridordan devam edip Murat Yıldız’ın resim ve heykellerine doğru ilerledikçe bu soyut dil kırılmaya başlıyor. Cengiz Tekin’in fotoğrafı ile tam anlamıyla somutlaşıyor. Ardından Buşra Tunç’un odayı dönüştürdüğü video yerleştirme ile ütopik bir evrene açılıyor. Bunun dışında sergi genel hatlarıyla dünyaya eko-feminist bir perspektiften bakıyor.
■Sergide yer alan eserler toplumun güncel tartışmalarına nasıl ayna tutuyor?
Bu anlamda Rozelin Akgün’ün sergi için ürettiği “Pîne” (Yama) isimli yerleştirmesini konuşabiliriz. Yama metaforunu kullanarak iyileştirme ve yeniden yapılandırmaya işaret eden bu eser, sanatçının geri dönüşümle ürettiği çeşitli doku ve renklerden oluşan biyoplastik ve biyoderiden yapılmış. Hem ekolojik hem de toplumsal düzeyde onarımı ve iyileştirmeyi temsil eden yama, doğaya ve topluma karşı sorumluluklarımızı hatırlatıyor; daha adil, sürdürülebilir bir dünya için çaba göstermeye teşvik ediyor.
“Sürdürülebilirlik kuşaklardır devam ediyor”
■Sergide sürdürülebilirlik kavramı nasıl ele alınıyor?
Sergideki birçok eser doğal malzemeler kullanılarak üretildi. Berna Dolmacı’nın “Sisli Mavi” isimli resimsel çalışması kahve, kına, çay, kil ve tohum gibi malzemelerle yapıldı. Ekin Kano’nun “Kendini Yaşayan Beden” (2019) isimli yerleştirmesi mantarlar ve sirke ilişkisi üzerine kurulu. Rozelin Akgün’ün İstanbul’da ilk defa sergilenen “Yabani Otlar” yerleştirmesinde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki otlarla yapılan yemekler, ilaçlar, şifacılık ve toplayıcılık gibi gelenekler konu ediliyor. Sürdürülebilirliğin yeni bir kavram olmadığını, aslında kuşaklar boyu devam eden yöntemlerin bütünü olduğunu izleyiciye hatırlatıyor.