Seray Şahinler – Ressam ve akademisyen Yusuf Taktak’ın Brieflyart’ta açılan yeni sergisi “Başka Zaman Başka Mekân” yaşadığımız dünyanın ortasından sesleniyor sanatseverlere. Sanatçının “Bir Dramın Düşündürdükleri”, “Gece-Gündüz”, “Önceki Yıllar”, “Parçalanmış”, “Tekinsiz” adlarını verdiği en yeni işleri, kendi pratiğinin devamlılığı içinde yaşadığımız sorunlara referans veriyor. Renkler bu sorunlarla yüzleşip yüzleşmeme kararını seyirciye bırakıyor. Pandemi, deprem gibi büyük felaketler Taktak’ın tablolarında yer buluyor. Akademideki öğrencilik yıllarından bu yana kendi anlayışı çerçevesinde kolaj ve asemblaj, enstalasyon örnekleri yapan Yusuf Taktak, resimlerinde ve büyük kutular üzerine karışık teknikle yaptığı çalışmalarında gerçek ile yanılsamayı birlikte değerlendiriyor.
Sergideki işleriniz 2022-2023 tarihli. Nasıl bir zamandan ve histen geçerek bu sergide buluştu işler?
Benim resimlerimde direkt anlatım yoktur. Hissederek, duyarak resmediyorum. Örneğin çok acı iki şey söylüyorum burada ama peki renkli resimler bunlar diyeceksiniz. Kötülüklere karşı daha iyinin özlemini çektiğim için bu renkler çıkmış olabilir belki, bilmiyorum. Rengi de seviyorum, bu aralar renkli resimler yapıyorum. Dönem dönem resmin, ressamın durumu farklılaşıyor, farklı şeyler duyuyor, hissediyorsunuz. Ama değişmeyen bazı şeyler var. Bisiklet yapıyorum mesela, üçgeni çok seviyorum, şimdi de ev motifleri çıkarıyorum.
Evet, evler çok belirgin…
Evet bu, depremde çok sayıda evin yıkılması, insanların evsiz kalması sürecinden geliyor.
Tam da evi sorguladığımız bir dönemde ev yüzleşmeleri çok anlamlı. Ev neresi? Bazen koskoca bir alan, bazen sadece bir bavul olabiliyor ev…
Aslında başından beri içinde yaşadığımız için bunun farkında değiliz. Resimsel olarak baktığımızda insanı simgeleyen bir formdur ev. Resimdeki dikilitaşlar da uygarlığı simgeleyen taşlar, bir dönemin ifadesi gibi âdeta. Soyut olarak büyük bir büyük aileyi toparlayıcı öğedir dikilitaş. Ben de onu anlatmaya çalışıyorum. Onun tepesi de ev gibidir.
Parcalanmis, 2021-23, Kutu-Karisik Malzeme
Depremden sonra ev kavramını daha çok anlamaya çalıştığımız süreçte şunu da sormak istiyorum: Yaşadıklarımız sizi bir sanatçı olarak nasıl etkiliyor?
Resimsel yaşam kavgalarla geçiyor, iç kavgayla geçiyor. Deprem haberlerini, pandemide yüzlerce insanın hayatını kaybettiği haberlerini duyarken atölyeme kapanıp resim yapıyordum. Belki de bu travmayla baş etmenin yöntemini kendi kendime böyle buldum. Elbette birebir yararlandığım şeyler de var. Ev ilhamı da oradan geldi ama birebir yansıtmak istemiyorum çünkü ben ressamım. Şair gibi: Özümsüyorum, imge ve simgelerle beraber ortalığa döküyorum.
Sergide çok sayıda kutu da görüyoruz, bunlar neyin tezahürü?
Öğrencilerimden yaptığım şeyler… Ve bunların bir özelliği var. Multimedyayı, günübirlik yaşadığımız medyayı ânında bunlara iliştirebiliyorum. Gazeteden, dergiden ya da yaşadığım herhangi bir eserden parçayı buraya alabiliyorum. Bu sergiyi düzenlerken de büyük bir kutu gibi düşündüm. Ben resimlerimde görünmeyen mekânı ifade ediyorum ama bir de ev gibi gerçek bir mekânla karşı karşıya kalıyoruz burada. Bu kolajlarda da asemblajlarda da burayı bir kutu gibi düşündüm. Bazı sanatçılar bir dünya yaratıyorlar ve o resimden yüzlercesini yapıyorlar. Saygı duyuyorum, kimseyi suçlamıyorum, sadece kendimi anlatıyorum. Ama her resim tektir, devamı yoktur. Aynı heyecanı tekrar duymak mümkün değildir.