Hercule Poirot hayalet avında

MÜJDE IŞIL- Kenneth Branagh “Murder on the Orient Express/Doğu Ekspresinde Cinayet” ve “Death on the Nile/Nil’de Ölüm”ün ardından üçüncü kez Hercule Poirot rolünde. “A Haunting in Venice/Venedik’te Cinayet”, Agatha Christie’nin 1969 tarihli daha az bilinen ve yayımlandığında eleştirmenler nezdinde hayal kırıklığı yaratmış ve ‘yorgunluk ürünü’ olarak nitelendirilmiş, Türkçeye “Elmayı Yılan Isırdı” adıyla çevrilmiş “Hallowe’en Party”den uyarlama.

Venedik’te inzivaya çekilen Hercule Poirot’yu, eski arkadaşı ve polisiye yazarı Ariadne Oliver ziyaret eder. Ona bir medyumdan bahseder ve perili olarak adlandırılan bir evdeki ruh çağırma seansına davet eder. Her şeyi neden-sonuç ilişkisine ve mantık çerçevesine oturtan Poirot, şarlatanlık olarak gördüğü bu gösteriye gider gitmesine ama seansa katılanlar birer birer öldürülünce işler ciddiye biner.

BİÇİMCİ YAKLAŞIM

“Doğu Ekspresinde Cinayet” ve “Nil’de Ölüm”, Agatha Christie’nin en tanınmış ve sevilen eserlerinin başında geliyor. “Venedik’te Cinayet”in uyarlandığı “Elmayı Yılan Isırdı” ise hem pek bilinmeyen hem de yazarının en çok eleştirildiği eserlerinden biri. Neden eleştirildiği konusu, cinayet gizeminin bağlandığı sığlıkla alakalı. Baştan bunu göz önünde tutan Kenneth Branagh’a, katil kimden ziyade gotik bir hayalet hikâyesini ‘art house’ estetik denemeleriyle ve korku öğeleriyle anlatmak cazip gelmiş belli ki. Baktığınızda sırayla işlenen cinayetler, bir mekânda kapalı kalıp sorgulanan bir avuç şüpheli, gözden kaçan ipuçları vs. gibi Agatha Christie klasiklerini bu filmde de görüyoruz. Ancak Branagh, önceki iki uyarlamanın aksine biçimsel olarak iddialı bir yol izliyor. Çarpık kadrajlar, balık gözü lens ve steadicam kullanımıyla karanlık mekânı ve hikâyeyi hareketlendiriyor, bir nevi modernize ediyor. Ancak bu biçimcilik, Agatha Christie anlatısının klasik ve sade yapısına tezat teşkil ediyor. Özellikle anne-kız ilişkisinin derinliğinin üzerini kapatıyor. Christie’nin gerilim motifleri de korku türüne evriliyor.

Filmin temellerinden biri de gerçeklerden hiç sapmayan Poirot’nun batıl inanç ve hayaletler konusunda kendisiyle çelişkiye düşmesi. Her türlü sihir numarasını mantıkla çözen kahramanımız, iş hayaletlere geldiğinde sert duvara çarpıyor. “Nil’de Ölüm”de Poirot’nun geçmişine odaklanan senarist Michael Green, bu sefer de kahramanın iç çatışmasına alan açıyor. Ama “Nil’de Ölüm”deki istikrarı bu filmde tutturamıyor. Biçimci tercihler, filmin finaline giden yoldaki merak duygusunu geri plana itiyor.

Filmin merkezinde Kenneth Branagh olsa da iki aktris ondan daha fazla öne çıkıyor zaman zaman. Taze Oscar’lı Michelle Yeoh esrarengiz medyum, komedyen Tina Fey de hesapçı kitapçı polisiye yazarı rolünde Branagh’tan rol çalıyorlar.

Hırvat yapımı “Güvenli Bir Yer”, aile içi dinamiklere odaklanıyor. 

YAŞAMIN SINIRINDA

Hırvatistan’ı bu seneki Oscar yarışında temsil eden “Sigurno Mjesto/Güvenli Bir Yer”, Juraj Lerotic’in ilk filmi. Lerotic kendi hayatından esinlendiği bu sarsıcı dramda kardeş Bruno’yu canlandırıyor aynı zamanda. Film, Damir’in intihar girişiminin ardından bir gün boyunca kardeşi Bruno ve annesinin onu hayatta tutma çabasını anlatıyor. Lerotic, Rumen Yeni Dalgası’nın plan sekanslı, aile içi dinamiklere odaklı ve sistem arızalarını gösteren tarzını benimsemiş. Annesi ve kardeşinin Damir’i kurtarmak için sürekli tanıdık doktor bulma, ağır işleyen sistemi hızlandırma çabaları; deyim yerindeyse seyirciyi kahramanlarının ensesine yapıştıran kamerayla bizi intihar psikolojisinin içine çekip boğucu bir etkiye maruz bırakıyor. Hastaneden sokaklara kadar belgesel gerçekçiliğini tutturan film, aile dramı olmakla birlikte aslında gerilim tonlarında geziniyor. Damir’in amacına ulaşıp ulaşamayacağı, ailesinin onu koruyup koruyamayacağı ikilemi seyirciyi diken üstünde tutuyor. Üç kahramanında da çıkışsızlığı, film bittikten sonra tüm ağırlığıyla yüreğimizde kalıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir