Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, katıldığı bir televizyon programında ekonomi gündemini yorumladı.
Mart ayı enflasyon rakamlarını değerlendiren Bakan Nebati, kendisine yöneltilen sorular üzerine bir taraftan ekonomik karşılığı olmayan döviz artışları bir taraftan koronavirüs salgını bir taraftan da Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle dünyada enflasyon olgusunun tartışılır bir hale geldiğini ifade etti.
“Türkiye enflasyondan etkilendi”
Bütün dünyada enflasyonun bir gerçeklik haline dönüştüğünü anlatan Nebati, bu süreçte en çok etkilenen ülkelerin başında, enerjide dışa bağımlı olması ve dövizle beraber enerji fiyatlarının da artması nedeniyle Türkiye’nin geldiğini kaydetti.
“Büyümeden taviz vermeden enflasyonla da zamana yayarak mücadele etmeyi hedefliyoruz.”
Haber Global televizyonunda katıldığı programda açıklamalar yapan Nebati, dünyanın ekonomiyi soğutarak enflasyonla mücadeleyi parasal sıkılaşma ve faiz yükseltme üzerine kurulu bir şekilde yürütmeye başladığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
Biz aykırı bir hareket yaptık. Buna sadece mekanik bir anlayışla, teknik bir değerlendirmeden ziyade toplumsal bir karşılığının olması doğrultusunda hareket etmemiz gerekti. ‘Büyümeden taviz vermeden enflasyonla da zamana yayarak mücadele etmeyi hedefliyoruz.’ diye yola çıktık. Bu dönemde Rusya – Ukrayna Savaşı ve sonrasındaki etkiler elbette ki hedeflerimizi bir miktar ötelemiş olsa bile yazla birlikte toparlamaya başladık. Enflasyonla mücadelemizi çok daha anlaşılır bir hale getirdik. Toplum da enflasyonla mücadeleyi bizim söylediğimiz şekilde içselleştirmeye başladı. Büyümeden taviz vermediğimiz için işletmeler üretime devam ettiler, salgın ve savaşın getirdiği imkanlardan faydalanan işletmelerimiz yakın coğrafyaya ihracatlarını artırdılar. Böylelikle bir taraftan üretim ve yatırım artarken diğer taraftan da işsizlikle ilgili herhangi bir problem yaşanmadı.
“Enflasyonun bu seviyelere gelmesi beklentilerle uyumlu”
Pazartesi günü açıklanan enflasyonun, beklentilerini karşıladığını dile getiren Nebati, memur maaşlarında, asgari ücrette artışlar olduğunu, asrın felaketi depremlerle karşı karşıya kalındığını, bunlara rağmen enflasyonun bu seviyelere gelmesinin beklentileriyle uyumlu bir şekilde düşüşün sürdüğünü gösterdiğini belirterek şöyle konuştu:
Önümüzdeki süreçte Ramazan ayının getirdiği gıda fiyat artışlarına rağmen bir tarafta emtia fiyatlarında halen sakinliğin devam ediyor olması öbür tarafta döviz fiyatlarının makul seviyelerde hareket etmesinden kaynaklı olarak mayıs ayına girdiğimizde enflasyonun yüzde 50’nin altına ineceğini ve zaman içerisinde daha da düştüğünü göreceğiz. Sizi temin ederim ki enflasyonla mücadele konusunda yaptığımız tüm araştırmalarda enflasyonun artacağı beklentilerinin kırıldığını gördük. Bu, ‘enflasyon düşecek’ beklentisine dönüştü. Bir ara enflasyonu tetikleyen sebeplerden birisi, beklentilerdeki oran yüzde 40’tı. ‘Yarın fiyatlar artacak alayım’ diyerek ilerideki ihtiyacını erkene çekme davranışı ve beklentisi kırıldı.” değerlendirmelerinde bulundu.
Enflasyonun etkisinin azaldığının hissedilmeye başlandığını ifade eden Nebati, Türkiye’de kış aylarında diğer ülkelerden ayrıştığı bir durum olduğunu, sera ürünlerinin yetiştirildiği bu aylarda maliyet nedeniyle gıda fiyatlarının arttığını, yaz aylarında ise göreceli fiyat düşüşlerinin yaşandığını anlattı.
“Çiftçinin iyi korunup kollanması gerek”
Bakan Nebati, mart ayında en çok artan dana eti ve soğan fiyatlarına ilişkin de değerlendirmelerde bulunarak, dünyanın tamamında gıda enflasyonunun genel enflasyonun üzerinde seyrettiğine dikkati çekti. Nebati, Tahıl Koridoru’nun oluşturulmasına rağmen Rusya-Ukrayna Savaşı nedeniyle yaşanan fiyat artışları ve yüksek seviyeye çıkan kuraklığın ülkelerdeki gıda enflasyonunu tetiklediğini belirtti.
Örneğin Türkiye’ye domates talebinin çok yükseldiğini kaydeden Nebati, üreticilerin domatesi geçen yılın yüzde 50 üzerinde bir fiyata dışarıya satmaya başladığını, bununla ilgili olarak da Ticaret Bakanlığı ve Tarım ve Orman Bakanlığı ile çalışmalar yürüttüklerini söyledi.
Nebati, mayıs ayından itibaren tarla ürünlerinin çıkmaya başlayacağını, haziran ayında bu fiyatların düştüğünü göreceklerine işaret ederek, tarım sektöründe üretim planlamasının önemini vurguladı.
“Asgari düzeyde geçim sağlayan insanların temel gıda maddelerinde ayarlama”
Nebati, Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci ile konuştuklarını ifade ederek, şunları aktardı:
Önümüzdeki seçimlerden sonra soğan patates gibi asgari düzeyde geçim sağlayan insanların temel gıda maddelerinden olan bu ürünlerin fiyatlarının yükselmesini engelleyici sübvansiyonlara ve ürün bazında üretimin belli bir planlamayla yapılması noktasında Tarım Bakanımızla bir anlaşmaya varmış durumdayız. Bununla ilgili hem desenin daha rahat belirlenebilmesi ve üretimin normal bir seviyede gitmesi için adımlar atılıyor. Biz de Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak Ticaret Bakanımıza ve Tarım ve Orman Bakanımıza aynı ifadelerde bulunuyoruz. Bu düzlemi bizim yakalamamız lazım. Televizyon programlarında ya da tarlada insanları, soğanın, patatesin pahalı olduğunu konuşmaktan çıkarmamız lazım. Bu bizim sorumluluğumuzda… Önümüzdeki süreçte yapılması gereken şey, fiyatlar yükseldiyse çiftçi mutlu olsun çünkü bizim çiftçiye ihtiyacımız var, para kazansın. O dönemde tüketiciye bir zararı varsa tüketiciye yüklenecek yükün kamu tarafından karşılanması gerektiği noktasında bir maliyeci bakış açısıyla değil, toplumsal duruş açısıyla ifademi net olarak ortaya koyayım.
“Bizim üretimi belli bir standart çerçevesinde ve Türkiye’nin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yönetiyor olmamız gerek”
Nebati, fiyatların yükselmesinde sürekli bir suçlu aramaktan ziyade bu işlerin belli bir plan çerçevesinde yapılması, kamunun gerektiğinde elini taşın altına koyması noktasında çekinmemesi gerektiğinin altını çizerek, şöyle konuştu:
Gıda önemli ve vazgeçilmez bir emtia. Bizim burada yapmamız gereken, aracıların fiyatları artırıp artırmaması elbette ki çok önemli, burada tedbir alınmadığında fahiş fiyat katlamaları olabiliyor ama aynı zamanda bizim üretimi belli bir standart çerçevesinde ve Türkiye’nin gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun bir şekilde yönetiyor olmamız gerek.
“İnsanların ucuz fiyata et yemesini sağlamamız gerekiyor”
Kasıtlı olarak fiyatları yükseltenlerin üzerine vergi müfettişlerinin incelemeleri ile gittiklerini ifade eden Nebati, şu bilgileri verdi:
Aynı zamanda Ticaret ve Tarım Bakanlıklarımızın da aynı adımları atıyor olması lazım. Eğer bunlarla ilgili fahiş bir gelir elde ediyorlarsa bunların engellenmesi gerekiyorsa yapılması gereken şey o anda bir kısıtınız varsa ithalat yoluyla da insanların ucuz fiyata et yemesini sağlamamız gerekiyor.
“Vadesi azaltılmış her üründe fiyatlar düşer ve enflasyona da olumlu katkı sağlar”
Nebati, alacak vadelerinin fiyat artışları üzerindeki etkisine de dikkati çekerek, uzun dönemler boyunca hastanelerin, üniversitelerin ödemelerinin yıllara sari olduğunu, Bakan olduktan sonra Devlet Malzeme Ofisi’nden bir ilanda bulunduklarını belirtti. Malını satanın parasını 90 gün içerisinde alması gerektiğini ilan ettiklerini dile getiren Nebati, şöyle devam etti:
Bazen 36 aya kadar çıkan tahsilatını alamamış üreticiler vardı. Şimdi biz bu konuda taviz vermeden 3 aya düşürdük ve geçen yıl itibarıyla üniversitelerde bunu uyguladık. Üniversitelerin borcunu kapattık hatta teşekkür ettiler sağ olsunlar. Bununla ilgili olarak bir üniversite rektörü ‘Bir firma bile mal satımına girmekten imtina ederken şimdi en az 10’a yakın firma giriyor, ne olursunuz bu konuda taviz vermeyin.’ dedi. Aralıkta tedbirlerimizi iyi almıştık. Kasamızda iyi bir paramız da vardı. Ulaştırma ve Tarım Bakanını kendim aradım, ‘Ne kadar ihtiyacınız var? Piyasada kimsenin alacağı kalmasın’ dedim. ‘Sen Hazine ve Maliye Bakanı mısın?’ diye şaka yaptılar Adil ve Vahit Beyler. Doğrusunu yapmamız lazım.
“Gıdada 30 günde, diğer ürünlerde de azami 45-60 gün içerisinde ödemenin yapılmasının zorunlu hale getirilmesi lazım”
Kamuya iş yapan herhangi birisi parasını ne zaman alacağını bilmediği için ödeme planını da yapamayacağını ifade eden Nebati, şunları kaydetti:
Aslında yapılması gereken şey, kamu borçlarını kişiye bağlı olmaksızın yaptığı işi maliyet ve kasa hesaplamalarına göre, 45, 60, 90’ıncı gün hangisiyse o gün ödemek zorunda olsun. O gün ödenmediği takdirde parasını alamayan kişi nasıl ki borcunu ödemediğinde bir faizle karşı karşıya kalıyorsa devlet de onun finansal maliyetini karşılasın. Kasada para varsa, kamu yöneticisi bunu ödemiyorsa zimmet suçuyla da cezalandırılsın. Market için de doğru olan şey şudur, ben Bakan Yardımcısıyken bununla ilgili çok çalışma yaptık, bir türlü neticelendiremedik. Gıdada 30 günde, diğer ürünlerde de azami 45-60 gün içerisinde ödemenin yapılmasının zorunlu hale getirilmesi lazım ama bu kanun veya bununla ilgili düzenlemenin herhalde artık önümüzdeki süreçte yapılma gibi bir sonucu çıkacaktır. Sadece marketlerde, kamuda değil Türkiye’de her işlemde öngörülebilirliğin sağlanması lazım. Öngörülebilirliğin olmadığı, hesap kitabın yapılmadığı bir dünya düzeninde iş doğru dürüst yürümez. Onun için ben bu konuda üreticilerden yanayım. Marketler de bu konuda şikayet etmeyecektir, ona göre yapılarını oluştururlar. Net olarak ödeme vadesi azaltılmış her üründe fiyatlar düşer ve enflasyona da olumlu katkı sağlar.
“Çok güçlü tedbirler aldık”
Depremin ekonomiye etkisine yönelik bir soru üzerine Nebati, geçen yıl mayıs ayı ile birlikte EYT ve enflasyonu da düşünerek çok güçlü tedbirler aldıklarını ifade etti.
Nebati, bu önlemlerle birlikte yeni yıla çok güçlü bir “kasa” ile girdiklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:
Deprem sabahı görevlendirildiğim yer olan Şanlıurfa’ya geçerken hazırlığımız yaptık ve Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan öğlen saatlerinde AFAD’a ödenmesi gereken 100 milyar lirayı ifade ettiler. Biz hemen kaynak oluşturarak bu miktarı tahsis ettik ve şu ana kadar da 40 milyar lirasını ödemiş durumdayız. Bizim bu konuda herhangi bir sıkıntımız yok.
Sürekli güncellenmekle beraber depremden kaynaklı 104 milyar dolarlık bir servet kaybının olduğunu ifade eden Nebati, bu yıkımın psikolojik ve manevi yarasının da çok büyük olduğunun altını çizdi.
“Afet olayına hiçbir zaman maddi açıdan bakmadık”
Afet olayına hiçbir zaman maddi açıdan bakmadıklarını vurgulayan Nebati, şunları kaydetti:
Bu olaya insani olarak bakıyoruz. Bölgedeki arkadaşlarımıza da ‘ne tür talep varsa bunların tamamının karşılayacağımızın garantisini verin’ dedim. Çünkü önemli olan bizim yaraları sarmamız. 104 milyar dolarlık kayıp var ama bunun bir de bütçeye etkisi var. Bizim bu yıl 4,5 trilyonluk bir bütçemiz var. Sadece Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın alt-üst yapı konutlar vesaire tamamının maliyeti 2 trilyon lira, bu yıla etkisi 600 milyar lira. Depremden dolayı kayıpları da koyduğumuz zaman 1 trilyon liralık bir yükümüz var. Bizim bütçe üzerindeki bu yükü karşılamamız lazım, aynı zamanda servet kaybımızı giderecek tedbir almamız lazım. Bununla beraber de enflasyonla mücadele etmemiz lazım.
Nebati, bu yıla yapılan güçlü girişin yanında devam eden üretim, ihracat ve yatırımlarla bir miktar “nefes” aldıklarını dile getirerek, başlayan inşaat çalışmalarının da büyük bir canlılık yaratacağını ifade etti.
“2. çeyrekten itibaren büyümeye bir etkisi olacak”
Oluşan servet kaybının etkisinin ilk çeyrekte göründüğünü anlatan Nebati, şöyle dedi:
Hızlanan inşaat çalışmalarıyla çimento, seramik gibi pek çok alanda gelir arttı. Bu inşaat çalışmalarının hem üretimin artmasına hem de milli gelirin ilk çeyrekteki kaybının telafi edilmesi noktasında etkisinin olacağını düşünüyoruz. 2. çeyrekten itibaren büyümeye bir etkisinin olacağını düşünüyoruz.
“Kayıplar az değil ama bunu çok hızlı bir şekilde telafi edeceğiz”
Nebati, özellikle deprem bölgelerindeki organize sanayi bölgeleri ve küçük sanayi sitelerindeki üretimin bir an önce başlaması ve hızlandırılması için de bir kaynak oluşturduklarını dile getirerek, bu kaynakla da vatandaşların hızlı bir şekilde kendi şehirlerine tekrar intikal etmesine intibaklarının hızı gerçekleşmesini sağlayacaklarını anlattı.
Deprem yardımları
Geçen ay gerçekleşen Uluslararası Bağışçılar Konferansı’nda 7 milyareuroluk bir miktara ulaşıldığına işaret eden Nebati, bunun 1 milyar eurosunun Suriye’ye 6 milyar eurosunun da Türkiye’ye verildiğini ifade etti.
Nebati, bu miktarın 1,7 milyar eurosunun hibe 4,3 milyar eurosunun da projelere aktarılacağını dile getirerek, şöyle konuştu:
Başta Dünya Bankası olmak üzere birçok kurum afetin ne kadar şiddetli olduğunu gördükten sonra miktarların artırılması ve hacmin genişletilmesi noktasında adımlar atıyor. Burada belediyelere ve kamu kurumlarına çok iş düşüyor. Çünkü proje karşılığında verilecek bunlar. Kayıplar az değil ama bunu çok hızlı bir şekilde telafi edeceğiz.
“Çeklerle ilgili karşılıksız kaşesi basılmayacağı kararı uzatılacak”
Nebati, deprem bölgesindeki esnaf ve firmaların ödemelerine ilişkin de bir düzenleme getirdiklerini anımsatarak, şu şeklinde konuştu:
Çeklerle ilgili 6 Şubat’ı baz alarak 6 Nisan’a kadar çeklerin ödenmesiyle ilgili herhangi bir sorun olmayacağını, karşılıksız kaşesi basılmayacağını belli bir miktar varsa onun alınabileceği yönünde bir karar çıkarmıştık. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ile de görüştük, bunu 1 Mayıs’a kadar uzatma eğilimindeyiz.
“Biz diyoruz ki 15 Mayıs’ta faizler artmayacak”
Türkiye Ekonomi Modeli’nin geleceğine ilişkin bir soru üzerine Nebati, bu modelin uzun süreli araştırmalar sonucu oluşturulduğunu ve Türkiye’ye özgü olduğunu vurguladı.
Nebati, dünyanın, konjonktürün ve şartların sürekli değiştiği bir ortamda enflasyonla karşı karşıya kalınabileceğini anlatarak, burada önemli olanın alt gelir seviyesindeki insanların kayıplarını telafi etme noktasında atılan adımlar olduğuna işaret etti.
Çeşitli iyileştirmelerle vatandaşların enflasyon karşısında ezilmesini bir miktar engellediklerini kaydeden Nebati, şöyle devam etti:
Şimdi engellenen kısım itibarıyla faizleri düşürürken bize ‘faizleri artırın’ dediler. Beni arıyordunuz, şimdi sahadayım soruyorum, 6’lı masa ekonomi politikası olarak faizleri artıracak mı artırmayacak mı? Şimdi faizleri artıracağız diyemediler. Faiz artırın diyorsanız bize bedelinin ne olacağını söylemek zorundasınız. ABD faizleri artırdığı için bankaları battı. Biz diyoruzki 15 Mayıs’ta faizler artmayacak. Bu politikamızda herhangi bir değişiklik olmayacak. Türkiye Ekonomi Modeli oturdu. Bu bir meydan okumadır. Meydan okumalardan biri politik arenada ‘dünya 5’ten büyüktür’ demekse, ikinci meydan okuma da biz sizin politikalarınızla değil, sancılı bir geçiş olsa bile bu politikalarınızı terk ederek Türkiye’ye özgün, işsizliği azaltan, üretimi artıran bir politika uygulamaktır.
“Kasada paranın olması onun saçılması anlamına gelmiyor”
Kılıçdaroğlu’nun bayram ikramiyelerine yönelik yaptığı açıklamanın hatırlatılması üzerine Nebati, kasada paranın olması onun saçılması anlamına gelmediğini söyledi. Kasadaki paranın karşılığının EYT’lilerin alacağı maaş ve ikramiyeler olduğunu ifade eden Nebati, şunları belirtti:
Kasanın yönetimi farklı bir şey, kasada paranın olması farklı bir şey. Ben 8 bin 500 lirayı vereceğim demek doğru değil. Hiçbir gerçekliği yoktur. 300 milyar liralık bir yük getireceksin, peki bunun kaynağı nedir? Milletin aklıyla oynamasın kimse.