SERAY ŞAHİNLER- Binlerce yıldır en güzel motiflerin hayat bulduğu, geleneksel anlayışın köklü örneklerinden biri dokumalar, kilimler… Kilimleri, geleneksel form ve desenlerinden uzaklaştırarak zaman, mekân ve boyut anlamında özgürleştiren sanatçı Belkıs Balpınar, kilimin öngörülen teknik ve desenlerini sanatıyla yeniden yorumluyor.
Türkiye’de ilk defa geleneksel kilim dokuma tekniğini güncel sanatla buluşturan sanatçının, kendine özgü dokuma tekniği ile fizik ve astronomiyi bir araya getirdiği yeni sergisi “Relative Points of View” şu sıralar Almanya’daki sanatseverlerle buluşuyor. Anna Laudel Düsseldorf’ta 6 Ekim’e kadar görülebilecek sergide aynı zamanda sanatçının Einstein’ın görelilik teorisi ve astrofiziğe olan merakından beslenen, optik yanılsamalar üzerine yaptığı keşifleri yansıtan son dönem çalışmaları yer alıyor. Balpınar ile sergiyi ve yeni işlerini konuştuk
Belkıs Balpınar yeni eserlerine dördüncü boyutu kattığını söylüyor.
*“Relative Points of View” de neler bekliyor sanatseverleri?
Bu yıl içinde ortaya çıkan yeni çalışmalarım ilk defa Anna Laudel Düsseldorf’ta sergileniyor. Son çalışmalarımda, baktığımız bir şeyin o anda bulunduğumuz noktaya göre değişim gösterdiğini minimalist bir anlayışla yansıtmaya çalışıyorum.
*Sergide Einstein’ın görelilik teorisi ve astrofiziğe olan merakına da referans veriyorsunuz. Geleneksel anlayış ve bilim arasındaki ilişki etkileyici geliyor…
Bakış açılarımıza göre değişen göreceli düzlemler hep ilgimi çekmiştir. 2005’te “Göreceli Düzlemler” isimli bir sergi açmıştım. Göreceli düzlemleri yansıtmak istememde Einstein’in görelilik kuramından esinlendiğimi kabul etmem gerekir. Zaman, uzam ve hızı bir düzlem üzerinde ifade edebilmiş olması beni iki boyutlu düzlemde üç boyutlu görüntüler çizmeye yönlendirmiştir. Son çalışmalarımda, desen etrafında dokunmamış bölümler bırakarak ışığın iplerin arkasına vurduğunda oluşan gölgeler ile görüntü olarak dördüncü bir boyut katabilmiş olmayı umuyorum.
*Kilim ile tanışmanız ve sanatınızı bunun üzerinden “dokumanız” nasıl bir süreçti?
Güzel Sanatlar Akademisi eğitimim sırasında Sümerbank’tan burs almıştım. Mezun olunca Sümerbank beni Türkiye’deki halı-kilim bölgelerine gönderdi ve araştırmacı olarak çalıştım. Anadolu camilerindeki halı ve kilimleri görünce Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne müze kurma teklifi ile gittim, müzelerin kuruluşundan sonra katalogları da yayımlandı. Müze çalışmalarımdan sonra eskiden yeniye ‘çağdaş’ bir dönüş yaptım. 1986’da kendi tasarımlarımı kilim olarak dokutmak istedim. Kilim dokuması ile başladım ama artık ortaya çıkan işler kilim değil, hatta zamanla dokuma tekniği kullanılan bölümler bile çok azaldı. Rastlantısal başladı ve zamanla merakımı yansıtacak şekilde gelişti.
“Anadolu’nun binlerce yetenekli eli”
*Dokuma, kilim sanatında ilk akla gelen sanatçı sizsiniz. Sanat seyrinize baktığınızda dokumayla olan ilişkinizde bir değişim, dönüşüm oldu mu?
Son çalışmalarımda dokunmuş desen alanları gittikçe azaldı. Yaşamda bile minimalist görüş ile daha az tüketmek daha ‘sade’, ‘az ve öz’ yaşamaktan yanayım. ‘Kilim sanatı’ deyince Anadolu’daki isimsiz binlerce dokuyucunun yetenekli elleri aklımıza gelmeli. Benim çalışmalarım Anadolu kilim dokumasından esinlenerek ‘çözgüler’ üzerinde uzamdaki göreceli düzlemleri ima eden görüntülerin dokuma ile ifade edilmesidir. Ayrıca çalışmalarımı büyük bir titizlikle dokuyan yetenekli dokuyucu Fatma Arıca’yı da anmadan geçemeyeceğim. Yıllar içinde birbirimize çok şey öğrettik, öğrendik.