Almanya’nın güneybatısındaki, Fransa’ya komşu Baden-Württemberg eyaleti Baden-Baden Resmî Kültürevi’nde (Staatliche Kunsthalle Baden-Baden) yarından başlayarak, 8 Ekim’e kadar çok özel bir buluşma gerçekleşiyor. Kurum, 20 yıldan bu yana ilk defa İngiltere doğumlu, Avustralyalı-Kıbrıslı Türk kavramsal sanatçı Mutlu Çerkez’in (17 Eylül 1964-11 Aralık 2005) geride bıraktığı çok katmanlı mirası yâd eden bir sergiye ev sahipliği yapıyor.
Küratörlüğünü Misal Adnan Yıldız’ın üstlendiği “(Henüz) Yazılmamış Bir Opera için Seçmeler” sergisi, Yıldız ve seçtiği sanatçıların yapıtları eşliğinde deneysel bir sergileme deneyimi vadediyor. Sergide Çerkez’in yapıtlarıyla diyaloğa girecek güncel sanatçıların eserleri, yakın tarihsel duruşlarla da ilişkiye giriyor.
Etkinliğe bu yönüyle yapıtlarıyla Çerkez’le birlikte, Antonia Baehr, Juliet Carpenter, Jesse Darling, Julian Dashper, Egemen Demirci, Pedro Gómez-Egaña, Léuli Eshrāghi, Marco Fusinato, Delia Gonzalez, Özlem Günyol & Mustafa Kunt, On Kawara, Hanne Lippard, Callum Morton, Serkan Özkaya, Ruth Wolf-Rehfeldt, Jeff Wall Production ve Felix Gonzalez-Torres gibi önemli sanatçılar katılıyor.
“İsimsiz” çalışmalar
Sergi merkezinde, yapıtlarına karakteristik olarak hep ‘geleceğin tarihini’ atan Çerkez’in 1999’da Paolo Colombo küratörlüğünde İstanbul 6’ncı Uluslararası İstanbul Bienali’nde sergilediği “A Design for the Overture Curtain of an Unwritten Opera, Untitled: 15 January 2028 (1999) -Yazılmamış Bir Operanın Uvertür Perdesi için Tasarım, 15 Ocak 2028 (1999)” isimli eseri bulunuyor. Çalışma, sergideki mevcut dramatürji ve koreografi ile anlatısal tavır ve politikalar ile hareket yönleri için de bir çıkış ve varış noktasına dönüşüyor. Küratör Yıldız, bu yapıtı tasvir ederken, “Çerkez’in bir opera yazmak üzere 10 yıl boyunca uğraştığı işlerle ilgili; perde, prob’lar, makyaj ve kostüm fikirleri içeren desenler hâlâ öyle canlı ki…” ifadesine başvuruyor. Yıldız, 1998’de Brezilya’daki Sao Paolo Bienali’nde Avustralya’yı temsil etmiş sanatçının Türkiye ve dünya çağdaş sanatının hafızasıyla ilişkisini ise şöyle dillendiriyor: “Sanat tarihçisi olmasam da bu serginin araştırma ve kavramsallaştırma sürecinde Çerkez’in pratiği ekseninde sanat tarihi ile ilişkimizi yeniden düşünmek istedim. Sergi, Mutlu’nun malzeme deneyleri, kavramsal soyutlama teknikleri ve düşünsel buluşları odağında bir seçkiyi, farklı kuşaklardan sanatçıların metodik olarak kendisi ile örtüşen işleriyle birlikte sunuyor. Çerkez, çalışmalarını genellikle ‘İsimsiz’ ifadesiyle, eserleri ürettiği tarihin yanı sıra onları gelecek bir zamanda hayal ederek, ‘gelecek bir zamana tarih atarak’ imzalamış. On Kawara, Ruth Wolf-Rehfeldt ve Felix Gonzalez-Torres bu açıdan gerekli referanslar; sergilenen çalışmaları da Çerkez’in pratiğinin bu özel yanı düşünülerek bir araya geliyor. Bunun yanı sıra Çerkez’in çalışmaları hâlâ taze, yaşıyor ve nefes alıyor. Politik, radikal ve queer pratikler ve daha genç kuşaklar da bu seçkiye katıldı. Ben bu sergiyi, Mutlu Çerkez ‘hakkında’ (about) değil, sergiyi ‘etrafında’ (around) kavramını düşünerek kurguladım.”
“Öldükten sonra çıkanlar”
Küratör Yıldız, kendisini böyle bir sergi düzenlemeye iten sebepleri şöyle özetliyor: “Bu sergi neşe ile hüzün, yas ile özlem arasında geçen zamanlarda, duygusal zekâ isteyen bir kararlılıkla çıktı. Yas alanlarının sosyal medyadaki etkileşim anlarına indirgendiği zamanlarda yaşıyoruz. Arzu siyaseti ve zevk teknolojileri, dikkat ekonomimizi ekranla yönetilen bölgelere ve benmerkezci bir uyarıma kaydırıyor. Hiçbir şey paylaşılan sevincin gerçek anlamının yerini alamaz. Sergi alanını duygusal zekâ, kolektif bilinç dışı ve kavramsal düşünce ile ilişkilendiren bu sergi, neşe ve keder arasında zihinsel bir alana dönüşüyor. Serginin gerçekleşme nedenleri, gerekliliği diyelim; özellikle Mutlu Çerkez’in merkezinde olmasının nedenleri şu soruları tekrar tekrar sorarak, daha da netleşiyor: Bir sanatçının yaşamı, bir kurumun sergi tarihine nasıl yansır; bir eserin gelişimi ve nasıl yapıldığı gelecek nesillerle nasıl etkileşime girer; bir eserin bugün hâlâ geçerliliği nasıl değerlendirilir?”
Öte yandan Land Baden-Württemberg desteğiyle yaşanan Baden-Baden’deki bu buluşma, Monash Üniversitesi Müzesi – MUMA, Felix Gonzalez-Torres Vakfı, Staatsgalerie Stuttgart, Griffith Üniversitesi Sanat Müzesi, Melbourne Anna Schwartz Galerisi, PALAS, Auckland, Yeni Zelanda Michael Lett Galerisi, Paris Sultana Galerisi, Galeri Zilberman ve Berlin’deki ChertLüdde’nin yanı sıra Atina Hot Wheels Kuruluşu’nun desteğini arkasına alıyor. Sergide “Gözegöz – ni4ni” isimli devasa yerleştirmesi ile yer alan Serkan Özkaya’nın projesi de sanatçının yaşadığı Kanada’nın Sanat Konseyi’nce desteklenmiş bulunuyor.
Görüşmemizde son söz yerine “Tophane olayları ya da başka sansür kayıtları fikir ve ifade özgürlüğü için çalışmaktan başka bir çaremiz olmadığını bana söylüyor” diyen küratör Adnan Yıldız, Çerkez vesilesiyle ortaya konulmuş bu küresel buluşmanın kendisi için bir diğer heyecan verici yanının sergiye katılan isimlerin dünya güncel sanat sahnesindeki başarıları olduğunu aktarıyor: “Sergiye davet edilmiş sanatçılardan bazıları, süreç içinde art arda öyle ödüller aldı ki; bunların açıklanma sürecinde çok tatlı heyecanlar yaşadık. Juliet Carpenter, Yeni Zelanda’nın en önemli ödülü Walters Prize 2024’a aday gösterildi; Jesse Darling Turner Prize 2023 adaylarından biri olarak kısa listede açıklandı; Hanne Lippard, Almanya’nın en prestijli ödüllerinden the Preis der Nationalgalerie 2023’i aldı. Serginin hazırlık süreci ve davetlerin çok önceden başladığını düşünürsek, bu peşi sıra gelen haberler serginin tarihini uzatmamıza yol açtı.”
Böylece, 2018’de MUMA’da bir retrospektifiyle izlenen sanatçı Mutlu Çerkez, Wikipedia’dan alıntılayacak olursak, Avustralya’nın kıdemli yayını The Monthly’den aktarımla Robyn McKenzie’ye söylediği gibi geleceğin öz geçmişini yazarken yine haklı çıktı: “Hayatımın sonunda iki farklı kronolojik sırayla orijinaller ve kopyalar olmak üzere iki dizi eser olduğunu hayal ettim. İlginç olanın eksik olanlar olacağını düşündüm. Ben öldükten sonra çıkanlar.”