Kimler hangi kategorilerde ödül aldı; şapkalar kimlere gitti hepsi yazıldı, açıklandı. Peki, Gault&Millau ile Michelin Rehberi arasındaki farklılıklar neler?
Gastronomi dünyasında hareketlilik durmuyor, ivme daha da artıyor. Geçen hafta büyük bir organizasyonla Çırağan Palace Kempinsky’de gerçekleşen Gault&Millau 2024 ödüllerinin yansımaları devam ediyor. Geceyle ilgili tespitim, ödüller sahiplerini bulurken alkışların gönülden, kazananların mutlu, katılanların ise keyifli olmasıydı. Yeme-içme sektörüne emeği geçenlere verilen onur ödülleri açıklanırken salonda yaşanan duygulu anlar gerçekten etkileyiciydi. Sözen Group iş birliği ile ülkemize adım atan dünya gastronomisinin en seçkin rehberlerinden olan Fransa menşeli Gault&Millau, Türkiye gastronomisinde yepyeni bir dönemin kapılarını aralıyor görüşüne katılıyorum.
Kapsamlı mutfak mirasımız
Gault&Millau’nun detaylı çalışılan bir özel ödüller kategorisi var. Türkiye, kültürel zenginliği, ürün ve yemek çeşitliliği ile değerlendirilmesi hiç kolay olmayan bir ülke. Yani herhangi bir ödül sistemini bir kalıp olarak buraya uygulamak, hem doğru değil hem de eksiklikler yaratabilir. Gault&Millau’nun Türkiye’nin bu özelliğinin farkında olduğu, Grup Başkanı Patrick Hayoun’un açılış konuşmasından anlaşılıyordu: “Kapsamlı mutfak mirasına sahip Türkiye, kebap ve mezelerden baklava ve Türk çayına kadar çok çeşitli. Özellikle İstanbul, yemek tutkunlarının uğrak noktası hâline geldi. Amacımız farklı yerel bölgelerin gastronomik özelliklerini sergilemek. İlk edisyonumuzda özellikle Türk köklerine sadık kalarak yemeklerinde başarılı olan restoranlar arıyorduk. Gelecek sayımızda, kendilerine özgü mutfak geleneklerine sahip yeni bölgeleri tanıtacağız.”
İlk kez 1969 yılında Paris’te iki gazeteci ve yemek eleştirmeni Henri Gault ve Christian Millau tarafından yayımlanan Gault&Millau, her şefin restoranının özgünlüğüne inanıyor ve gastronomi dünyasının inceliklerini keşfetmeye yönelik bir pusula niteliğinde. Ayrıca inovasyon, yaratıcılık, mükemmeliyet ve potansiyelliği içeren “Şapka” adını verdikleri özel bir ödül sistemi kullanıyorlar. Yüksek puan alan restoranlar 1-5 arası şapka kazanabiliyor. Deneyimli profesyonellerin, restoran ve şeflere hizmet, fiyat ve restoranın atmosferi hakkında ayrı ayrı yaptığı değerlendirmelerle birlikte, yemeğin kalitesi, lezzet, servis, performans oranı üzerinden 1 ila 20 arasında puan veriliyor. 20 puan, uzun zaman hiçbir restorana verilmiyor. 2004 yılında, her ikisi de şef Marc Veyrat’a ait the Maison de Marc Veyrat ve La Ferme de Mon Pere bu puanı alıyor. En son 2011’de Sergio Herman’ın Oud Sluis’i bu puana layık görülüyor.
Tartışılan bir konu da Gault&Millau ile Michelin Rehberi arasındaki farklılıklar. Michelin, her anlamda daha muhafazakâr görülüyor. 1970’lerde Michelin’in geleneksel ya da klasik denilen haute cuisine oluşumuna, Gault&Millau yeni mutfağın desteğiyle meydan okuyor.
Yaban lezzetli sergi
Geçen haftanın en keyifli lansmanlarından biri de “Upgraded Food” kategorisindeki The Good Wild’ın son “Art&Wild” buluşmasıydı. İyi yaşam ve sağlıklı beslenme denildiğinde akla gelen isimlerden biri olan Dilara Koçak’ın, ortağı Hüseyin Şirin ile hayata geçirdiği “The Good Wild” filizlendirilmiş bakliyatlarla hazırlanan ürünler sunuyor. Etkinlikte Haydar Akdağ’ın ikinci kişisel sergisi “İmge ve Sezgi” ile bitki bazlı ürünlerden oluşan yaban lezzetleri buluşturuldu. Bir hatırlatma notum olacak: The Good Wild, geçen ay Milano’da International Design Award (AWDA) tasarım ödülünü kazanmıştı.