MÜJDE IŞIL- Bazen hayat sinemayı takip ediyor bazen de sinema hayatı… Kürt asıllı Alman rapçi, Xatar (anlamı tehlike) adıyla bilinen Giwar Hajabi’nin durumu hem sinemanın hayatı takip ettiği cinsten hem de ‘film gibi’ bir hayat hikâyesi… ‘80’lerin başında, tam da İran-Irak Savaşı’nın ortasında doğmuş. Babası ünlü bir müzisyen. Savaştan kaçıp Almanya’ya sığınıyor aile. Almanya’da bir yabancı olarak tutunmaları kolay olmuyor. Babası terk ettikten sonra ailenin yükü onun üstüne kalıyor. Sonrası suç hikâyesi… 2009’da birkaç arkadaşıyla darphane aracını soyup altın çalıyor. Ülke dışına kaçsa da yakalanıp Almanya’ya iade ediliyor. 2011’de sekiz yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Cezaevinde gizlice cep telefonuyla kaydettiği şarkıları dışarıya gönderiyor. Xatar’ın gizlice hazırladığı albüm ertesi sene “Nr. 415” ismiyle yani onun hapishane numarasıyla çıkıyor. Üç sene kaldıktan sonra cezaevinden çıkıp müzik piyasasının aktörlerinden biri oluyor. Fatih Akın da birkaç yıl sonra Xatar’ın otobiyografik romanı “Alles oder Nix/Ya Hep Ya Hiç”ten yola çıkarak “Rheingold/Ren Altını”nı çekiyor.
Akın’lık bir karakter
Fatih Akın’ı en son dört sene önce “Der goldene Handschuh/Altın Eldiven”in karanlık seri katil dünyasında bırakmıştık. “Ren Altını”, yönetmenin onunla özdeşleşen filmlerinin ruhuna geri döndüğü yapım olmuş. “Kurz und Schmerzlos/Kısa ve Acısız”dan beri hemen hemen her filmine sinmiş öğeleri “Ren Altını”nda görmek, hissetmek mümkün. Bir insanın başına gelebilecek çeşitli trajedilerden mizah çıkarmayı, her türlü tersliği umuda bağlamayı başarıyor mesela. Göçmenlik ve buna bağlı olarak hem kimlik arayışı hem de farklı kültürlerin birleşiminin zenginliği ama aynı zamanda yabancı olmanın tetiklediği yalnızlık, öfke, tutunma mücadelesi gibi yıpratıcı durumlar başrolde yine. Bu kişisel arayış, mecazi ve fiziki anlamda Akın’ın filmlerindeki yolculuk temasıyla bağ kuruyor. Bu açıdan Xatar, Akın’ı da onun sinemasını da simgeleyen bir karakter. Çünkü Akın gibi farklı coğrafyadan bir kimliğe sahipken sanat sayesinde Almanya’nın önemli isimlerinden biri hâline geliyor.
Filmin neredeyse iki buçuk saati bulan süresinde şiddet de önemli bir yer tutuyor. Bazen Tarantinovari kan banyosuna soyunurken mesela soygun sahnesinde bazen de Guy Ritchie’nin dinamik mizahını anımsatıyor. Karakterin en dipten zirveye çıkışı, uyuşturucu ticareti ve gangsterlik süreci, sevdiği kadın ile iletişim kurma çabaları, güçlü olma ve görünme çabası tipik bir Scorsese filmi gibi… Ama bu noktada Fatih Akın’ın müzikle kurduğu derin bağ devreye giriyor ki Xatar ile ortak noktalarında biri de bu olsa gerek. Müzik kariyeri, Xatar’ı olumlayan bir koruyucuya dönüşüyor. Filmin adının Richard Wagner’ın “Nibelung Yüzüğü” operasının dört bölümünden ilki olan “Ren Altını”ndan gelmesi, yönetmen ve filmdeki/gerçek hayattaki kahramanı arasındaki (türler farklı olsa da) müzik ilişkisini desteklerken, cezaevine girmesine neden olan altın soygunu ile cezaevindeyken yeni kimliğine kavuşmasını sağlayan müziği birleştiriyor. Uğur Yücel’e de bu hikâyenin ‘baba’ karakteri olmak düşüyor.
Vizyonda öne çıkanlar
“Insidious: The Red Door/Ruhlar Bölgesi: Kırmızı Kapı”: James Wan’ın başlattığı “Insidious” serisi yoluna beşinci filmle devam ediyor. Ama bu sefer önemli bir farkla: 2010 tarihli ilk film ve “Insidious: Chapter 2”da rol alan Patrick Wilson, beşinci film “Ruhlar Bölgesi: Kırmızı Kapı”da ilk kez yönetmen koltuğuna oturuyor. Filmin önemli iddiası orijinal kadrosunu yeniden bir araya getirmesi zaten. Hikâye ikinci filmin 10 yıl sonrasını anlatıyor. Josh ve Renai boşanmıştır. Babası Josh ile gergin bir ilişkisi olan Dalton’un üniversite eğitimi, geçmişten gelen iblislerle yüzleşeceği korkunç bir sürece dönüşür.
“Hidden Strike/Ölümcül Çarpışma”: Yaş almış aksiyon starlarını bir araya getiren “Cehennem Melekleri” serisinin dördüncü filmini yöneten Scott Waugh, öncesinde “Ölümcül Çarpışma” ile karşımızda. Filmin başrolünde, şu sıralar sosyal medyada kızı ile eski filmlerini izlerken bizi de duygusallaştıran Jackie Chan var. Ona “Cehennem Melekleri” kadrosundan Sylvester Stallone’nin eşlik etmesi planlanıyordu ama yerini “Hızlı ve Öfkeli” serisinin Jakob’ı John Cena aldı. Film, iki eski özel kuvvetler askerinin bir grup sivile Bağdat’ın “Ölüm Otoyolu” boyunca Yeşil Bölge’nin güvenliğine kadar eşlik etmesini anlatıyor.
“Disco Boy”: Fransız pasaportu alabilmek amacıyla Fransız Yabancı Lejyonu’na yazılan Belaruslu Aleksei’nin görevlendirildiği bölgede Jomo, köyünün tehdit eden petrol şirketlerine karşı savaşırken kız kardeşi Udoka da şehre kaçma hayalleri kurmaktadır. Elektronik müziğin ritminden destek almış görselliğiyle dikkat çeken “Disco Boy”, bu sene Berlin Film Festivali’nde görüntü yönetmeni Hélène Louvart’a Üstün Sanatsal Katkı Ödülü kazandırmıştı.