Fenerbahçe, Süper Lig 3. hafta erteleme maçında Başakşehir’i konuk etti. Sezona 5’te 5’le başlayan, toplamdan 12 maçlık galibiyet serisi yakalayan İsmail Kartal yönetimindeki Fenerbahçe, Turuncu-Lacivertliler’e gol oldu, yağdı. Başakşehir’i de mağlup ederek yoluna kayıpsız devam etmek isteyen Sarı-Lacivertliler, statü gereği yeni transferlerden yararlanamayan ve 10 eksikle maça çıkan Çağdaş Atan’lı İstanbul ekibini tam 4 golle devirdi.
Sarı Lacivertli ekibe galibiyeti getiren golleri Sebastien Szymanski (2), Alexander Djiku ve Leo Duarte kendi kalesine kaydetti.
Fenerbahçe 13’de 13 yaparak serisine bir halka daha ekledi ve puanını da 18’e yükselterek ezeli rakibi Galatasaray’dan (16) zirveyi geri aldı. Başakşehir ise 3 puanda kaldı.
Başakşehir’i 4-0’lık skorla yenen Fenerbahçe’nin sahaya yanısttığı oyun da spor kamuoyu tarafından tam not aldı. Sezon başından bu yana yenilgi yüzü görmeyen Sarı Lacivertliler’in bu başarısını Milliyet yazarları da değerlendirdi.
İşte Milliyet yazarlarının gözünden Fenerbahçe – Başakşehir maçının değerlendirmeleri…
“EMANET LİDERLİK” SAHİBİNDE!.. / ERCAN GÜVEN
“Pek yakında”, “az sonra” falan demeden, sezona bir düzine zaferle Süper Lig kayasına saplanmış “Ekscalibur Kılıcı” gibi giren ve yerinden sökülmesi -şimdilik- imkansız görünen Fenerbahçe, Başakşehir’i ezerek “emanetteki” liderliğini geri aldı! Üstelik beklediğinden de kolaydı.
Çünkü, Fenerbahçe’nin ideale yakın kadrosu karşısında, “gecikmiş transferin” bedelini ödeyerek beş yeni futbolcusunu tribünde bırakan Başakşehir’in, ne kağıt üstünde kazanma şansı vardı ne de müstakbel adıyla “Fenerbahçe Atatürk Stadı” çimenleri üstünde.
Dua etsin yine de Başakşehir; üçüncü haftada ertelenen maç sırasında teknik direktörü Emre Belözoğlu’ydu diye, yeni hocası Çağdaş Atan’ı da tribünde oturtmamıştı yönetmelik!
Aslında Başakşehir maçı İsmail Kartal için tam anlamıyla bir “ev ödeviydi”!..
Fenerbahçe gücünün kilit taşı “rakip sahaya yerleşerek atak sürekliliği” gerçekleştirmekti. Bu sırada rakibin geçişlerine engel olmak “tek başına 6 numarayı aşan bir işti”. Top kaybında yerinde savunma yapılmalı, Fred ve Syzmanski İsmail’e yardım etmeli, takım duruşu, rakibe göre restore edilmeliydi.
Hiçbirine gerek kalmadı ki…
Başakşehir’de bir tek Çağdaş Atan’ın takıma indirmeye çalıştığı çağdaş uygulamalardaydı ümit… O da “virüslü” çıkmıştı sanki. Ruhunu teslim etmek üzere bir takım vardı Fenerbahçe karşısında.
Başakşehir bu kadar kötü olmasa Fenerbahçe’ye “mükemmel” demek işten bile değildi. Müthiş arzuluydular bir kere. Olağanüstü atik-tetik, zeyrek, zinde ve seri idiler. Bunlar futbol jargonu değil, çünkü o dil yetersiz kalır anlatmaya. İlk yarı golü atan Syzmanski, ikinci yarı Livakovic’le karşı karşıya kalan Başakşehirli’nin ayağından topu sökebiliyordu mesela. Ferdi, Becao, Djiku, İrfan, Fred, hepsi tribüne layıktı.
Fenerbahçe’nin önde baskısı, hataya zorlaması, topu kaybettikten 3-5 saniye sonra geri kazanması yetti ve arttı rakibin yarı alanına yerleşip ceza sahasını zorlamasına, golleri sıralamasına.
5. dakikada, 10 dakikada iki golden sonra biraz gevşedi(!) Fenerbahçe; üçüncü gol için 10 dakika daha beklemek zorunda kaldı tribünler. 20 dakikada maç bitmişti.
Devrenin kalanında Çağdaş Hoca rakip sahaya girmemiş takımın santraforu ile kanadını değiştirmek gibi müthiş bir hamle(!) yaparken Fenerbahçe 45 dakikaya üç gol yeter deyip aktif dinlenmeye geçti.
İkinci yarı Dzeko’yu kayınpederini kaybetme kederi engellemese 4. golle başlayabilirdi. Tadic geldiği formunda olsa 5 olabilirdi skor tabelası.
60’dan sonra Dzeko ve Fred’i dinlendirmek için kulübeye çekti İsmail Kartal. Batshuayi ve Mert Hakan’a takıma ısınma dakikaları verdi. Maçın son çeyreğinde ise King ile Serdar Aziz girdi, Djiku ile İrfan Can çıktı. Tadic sağa geçti. Son beş dakika ise İsmail’in yerine alıştırma turları için Bartuğ girdi. Değişiklikler tamamen gelecek maçlarda uyumun, alışkanlıkların, ezberlerin korunması içindi.
Çünkü, forvet hattını tamamen değiştiren Başakşehir ikinci yarı cılız akınlar yapsa da Fenerbahçe’nin gol pozisyonu üç kat fazlaydı rakibinden. Ve istediği zaman yine ablukaya alıyordu rakip kaleyi. Kaleye şut denemeyen Fenerbahçeli yoktu. Nitekim 80’de Batshuayi, Syzmanski’ye “al da at” dedi: 4-0
Ligde 6, resmi maçlarda 13. Galibiyetle liderlik bayrağını hiç zorlanmadan alan Fenerbahçe giderek yükseliyor. Çünkü beraber oynama ve kazanma alışkanlığı pekişiyor.
Fenerbahçe takımının kalitesinden sual olmaz, bundan sonra inecek çıkacak parametre, form durumları sadece.
İngiliz şair John Ruskin’in dediği gibi “Kalite asla bir tesadüf değildir. Daima akıllı bir gayretin sonucudur”. Futbolcuların kalitesi tamam da… Bu kaliteli takımı kuranların da aklını ve gayretini takdir etmek lazım.
FENERBAHÇE’DE GÜÇLÜ OYUN YERLEŞİYOR / UZAY GÖKERMAN
Karşılaşmanın 59. Dakikası…
Fenerbahçe yükleniyor, Başakşehir ceza sahası çevresinde atak zenginliği ile pozisyon yaratmaya çalışıyor ama bir pas arasında Başakşehir iki pas ile bir hücum fırsatı yakalıyor. Keny bire birde Djiku’yu süretiyle geçiyor ve kaleci Livakovic ile karşı karşıya kalacağı ceza alanının içine kadar giriyor. Tam vurma anında geriye kadar koşarak gelip savunmanın kademesine giren Szymanski çok önemli bir müdahalede bulunuyor ve topu kornere gönderiyor.
Önce tribünler ayağa kalkıyor; o an kaleci Livakovic’in arkadaşına sarıldığını görüyoruz. Peşinden, oraya yetişen İsmail kutluyor.
Müthiş bir an!
Size şimdi düşünmeniz için bir soru soruyorum.
İşyerinizde ekibinizin zor durumda kaldığı bir durumda bir şeyler yapıp hem şirketinizi hem de arkadaşlarınızı bu sıkıntılı pozisyondan kurtardığınız ve prestij kazandığınız oldu mu?
Ve hiç Szymanski gibi arkadaşlarınızdan bir tebrik aldınız mı?
Peki diyelim olmadı; bir an böyle bir tecrübeyi yaşadığınızı hayal edin o zaman…
Ne hissederdiniz?
Bu profesyonel hayatımızda pek karşımıza çıkacak türden bir durum değil. Sebepleri çok fazla ancak benzer görüntüleri Voleybol Kadın Milli Takımımızda da gözlemliyoruz, kesinlikle, o kişiye ayrı bir aidiyet duygusu kazandırmakla kalmıyor; takıma ve hedefe doğru adanma hali yaratıyor.
Dün Szymanski sahanın neredeyse her tarafındaydı. 2 gol attı. Penaltı noktasına yakın bir yerde net bir pozisyon kaçırdı.
Oostervolde ile birlikte 16 ikili mücadeleye girdi; yedisinden başarıyla çıktı.
71. dakikada Keny’i bu sefer ceza sahasına sokulduğu sağ tarafta durdurunca hakem Zorbay Küçük’ün de radarına girmiş olacak sarı kartı ile cezalandırıldı.
Belki bir futbolcuya bu kadar uzun bir metin fazla gelebilir ancak aynı zamanda Fenerbahçe’nin genel çerçevesini de çizmeye çalışıyorum.
Başakşehir şampiyon olduktan sonra sanki belli bir misyonu tamamlamış gibi futbol olarak düşüşe geçti. Sezonlara iyi hazırlanmıyor. Kuşkusuz kendi standartlarına yakın teknik direktörlerle bildiğimiz, tanıdığımız pas oyununu oynamaya çalışıyor. Ancak birçok mevkide oyuncu yenilenmesi yapamadı. Oysa önemli transfer ve Şampiyonlar Ligi gelirlerine kavuştu.
4 gün önce Galatasaray ve dün de Fenerbahçe karşısında eski görüntüsünden çok uzak bir takım vardı.
Geçen sezon da Galatasaray’a karşı ciddi bir hezimet yaşamışlardı. Fenerbahçe’nin bu skora yaklaşamaması tamamen biraz beceriksizlik, biraz dikkatsizlik ve sıklıkla da futbolcuların son pas tercihlerinden kaynaklandı.
Sezon başından bu yana İsmail Kartal’ın özellikle ön alan baskısı ile ilgili çalıştığını ve takımı da buna uygun hale getirmeye çabaladığını konuşuyoruz.
Antalyaspor’a karşı maçın başında bunu yapamazken dün Başakşehir’in de etkisizliği ile çok başarılı bir baskı oyunu oynadılar.
Şu gerçeği bir kere daha not edebiliriz sanırım; Fenerbahçe’nin bu sezon kadrosu rakip ceza alanına girdiğinde neticeyi değiştirmeye hazır bir karaktere sahip ve üçüncü bölgeye çıktığı anda hemen istediğini alıveriyor.
İlk yarı maçın geneli 2. Bölge (%44,5) ve 3. Bölgede (%42,5) toplam %87 ile oynanırken Fenerbahçe’nin birinci bölgesinde ancak %13 gibi çok düşük bir oranda aksiyon yaşanıyordu.
3-0 sonuçlanan bu bölümün istatistiksel verilerle uyumlu olması futbolun matematiksel ispat niteliğine dönüşüyordu.
Geceye bir golle katkıda bulunup, perdeyi açan Djiku’dan hareketle Fenerbahçe’nin savunma oyuncularının katkısına da ayrı bir paragraf açılması doğru olacaktır.
Takımın gol yemeden tamamladığı her maç kuşkusuz savunmanın hanesine 2 misli puan yazacaktır.
Djiku-Becao tandemi her maç ayrı bir seviye atlıyor. Dün hücumda da önemli ve yararlı işler gerçekleştirdiler.
Ferdi zaten hangi kanada geçerse takımın hücum aksiyonlarının oranı orada ağırlık kazanıyor.
Oostervolde…
Bir oyuncu takımıyla birlikte büyüyorsa o tam bir takım oyuncusudur.
Geçen sezon göze çarpmayan hatta bolca eleştirilen futbolunun yaşadığı gerilemenin takımın genel ortalamasından kaynakladığı artık çok net anlaşılıyor.
Onun yükselen bu formu ile birlikte takımın savunma dörtülüsünün de artık bu şekilde oluşacağı sonucunu rahatlıkla söyleyebiliriz.
Savunma kurgusunun bu şekilde yerleşik hale gelmesi sezon başında tuhaf bir polemik konusu haline gelen “6” numara tartışmasının da üzerini komple örtmüşe benziyor.
Bu maçta da Fenerbahçe bir 6 numara eksikliği yaşamadı.
Burada her iki alanda önemli işler yapan Fred ile “yüksek” uyum gösteren İsmail’in katkısı kuşkusuz göze çarpıyor.
Yakın dönemde 2009-10 sezonunda Daum ile 8’de 8 yapan Fenerbahçe’de uzun zamandır hiç olmadığı kadar işler yolunda gidiyor.
7 Avrupa ve 6 Süper Lig karşılaşmasından kayıp vermeden ilerlemek büyük bir performans göstergesidir.
Takımı da havaya sokan ve motivasyonunu yükselten önemli bir etken, katalizör.
Fenerbahçe’nin Ekim ayı Süper Lig fikstürünün de tamamen İstanbul içi olacağını ve deplasmana çıkmayacağını buraya not edelim.
Rizespor, Kasımpaşa (D), Hatayspor ve Pendikspor (D).
Peşinden de Kasım ayının ilk karşılaşması olarak önemli bir Trabzonspor maçı var.
Dün tribünlerdeki taraftar da çok iyi hem de uyumluydu.