Sema Mihaliç, 1999 yılında Eskişehir’in Tepebaşı ilçesinin Eğriöz Köyü’nde dünyaya geldi. Bir ablası ve bir abisi olan Sema’nın anne ve babası çiftçilik yapıyordu. İlkokul ve ortaokulu şehir merkezinde okuyan Sema ise lisede turizm otelcilik bölümünü bitirdi. O yıllarda düğün ve organizasyon işlerinde çalışarak harçlığını çıkarttı. Ailesi kızlarının köyde kalıp köy işleriyle ilgilenmesini istemiyordu. O dönemde Sema’nın da hayvancılık yapma gibi bir düşüncesi yoktu. Kariyer hayatına yön vermeye çalışıyordu. Bir süre otel ve acentelerde çalıştıktan sonra Tepebaşı Belediyesi’nde işe başladı. Çevre koruma biriminde kağıt atıkları dönüştürüyorlardı. Sema, yaklaşık olarak 9 ay burada durduktan sonra şehirde çalışamayacağına karar verdi. Artık kariyerine tarım ve hayvancılık yaparak köyünde devam edecek, hem kendi işini yapacak hem de kendinden sonra gelen nesillere elinden geldiğince yol gösterecekti.
“Köyde hiç arkadaşım yoktu, çocukluğumu yalnız geçirdim. Birkaç tane erkek çocuğu vardı ancak onlar da genellikle beni aralarına almazlardı. Ben de çocukluğumu yavru kangallarımız, inek ve koyunlarımızla geçirdim. En iyi arkadaşım onlar oldu. Hayvanlardan hiçbir şekilde kötülük gelmez. Modunuzu asla düşürmezler. Verdiğiniz sevgi, ilgi ve emeğin karşılığını fazla fazla alırsınız. Bu durum beni her geçen gün onlara daha fazla bağladı. Büyüdükçe de bu fikir şöyle evrildi: ‘Kadınlara iş hayatında genellikle cam tavan uygulanıyor, mobbing’e maruz kalıyorlar. Sürekli makyajlı olmak, saçlarını yapmak ve güzel giyinmek zorundalar çünkü beklenti bu yönde. Ancak hayvanlar asla sizden böyle bir şey beklemiyor. Ayrıca ‘Sen kadınsın, bize bakamazsın’ da demiyorlar. Yaşadıklarım insanlardan soyutlanıp hayvanlara yönelmemi sağladı.”
‘ATAERKİL OLAN AİLEMLE SAVAŞIMI KAZANDIM’
Ataerkil yapıda bir aileye sahip olduğunu söyleyen Sema, “Bizim ailede kız çocuklarının fikri alınmaz, onlara danışılmaz ve ne düşündüklerine önem verilmez. Bir de ayıp olayı var. Kadın erkek yan yana olmaz. Hem bu nedenlerle hem de hayvancılığın zorluğunu bildikleri için ailem hayvancılık yapmamı istemedi. Ancak bu düşüncelerin hepsini yavaş yavaş kırdım. Hatta babam beni yanında bir yere götürmekten bile çekinirdi. Şu anda ise durum tamamen değişti. Tarım ve hayvancılıkla ilgili organizasyonlara davet ediliyorum, babamı da yanımda götürüyorum” diyerek ailesiyle olan savaşını kazandığını dile getirdi.
Köylerde kız çocuklarının 20 yaşını geçtikten sonra evlenmesinin uygun görüldüğünü belirten Sema, “Ailem de bu konuda çok zorladı. Ancak ben her defasında girişimci olmak, kendi işimi yapmak istediğimi söyledim. Bu uğurda yanıp tutuştuğumu gören ailem sonunda pes etti. En son babam benim için eve gelmek isteyen görücülere şunları söyledi: “Kızımın evlenmekte gözü yok. Ben artık bunu anladım. İstiyorsan telefon numarasını vereyim, ikna edebilirsen sen et.”
‘KAFALARDAKİ SÜTÇÜ İMAJINI DEĞİŞTİRDİM’
Güne hayvan sağımı yaparak başlayan Sema, sonrasında dağıtıma çıkıyor. 70 baş hayvandan günlük 300 litre süt elde ediyor. Elde ettiği sütün yaklaşık 200 litresini kooperatif alıyor. Sema, geriye kalan sütü kapı kapı gezip dağıtıyor. Süt dağıttığı kişiler karşılarında onu görünce çok şaşırıyor. Çünkü insanlar kendilerine kasketli ve göbekli bir amcanın süt getireceğini düşünüyor. İnsanların kafasındaki bu düşünceyi değiştiren Sema, genç bir kadının kapılarına süt getirmesinden dolayı mutluluk duyduklarını dile getirdi. Eskişehir’de ‘Sütçü Tezene’ olarak tanınan Sema, bu nedenini ise şöyle açıkladı:
“Benim rahmetli Neşat Ertaş’ın kişilik ve karakterine çok büyük bir hayranlığım var. Kendisi bozkırdaki insanın sesiydi ve ‘Bozkırın Tezenesi’ olarak anılırdı. Tezenenin anlamı sazı çalmaya yarayan alet. Eskişehir’in bozkırında yaşamam, hem üreticinin hem de tüketicinin tarafında olmam dolayısıyla bu lakabı kendime uyarladım. Yani bir nevi sütçülerin tezenesiyim.”
‘Bozkır Okulu’ projesiyle de yaz mevsiminde çocuklara tarımsal ve hayvansal üretim eğitimi veren Sema Mihaliç, “Ana okullarından gelen çocuklara, buğdayın yolculuğunu anlatıyorum. Birlikte hamur yapıp sacda bazlama pişiriyoruz. İneklerin, koyunların nasıl yerlerde kaldıklarını görüyorlar. Sonra inekleri seviyor, onlardan sağılan sütleri içiyoruz. Üretim olayı tamamen kafalarında oturuyor. Birlikte unutulmuş köy oyunlarını oynuyoruz. Buradan çıkarken hepsi köyde yaşamak ve çiftçi olmak istediğini söylüyor” diye konuştu.
‘HEDEFİM MODERN BİR ÇİFTLİK KURMAK’
Hayvan bakımı ve ahır işlerinin çok kolay olmadığını, en büyük şansının ailesi olduğunu söyleyen Sema, “Köy işletmemiz için kas gücüne ihtiyaç duyuluyor. Günde iki saatimiz gübre temizlemeye, iki saatimiz de hayvan yemlemeye gidiyor. Benim gücümün yetmediği yerde abim ve babam işi devir alıyor. Şu anda babam ve annem çok yaşlandı. Ben de artık daha fazla devam etmelerini istemiyorum. Daha büyük bir yere geçebilmek için birtakım nevi bürokratik işleri halletmeye çalışıyorum. Geçmek istediğim tarlaya yapı ruhsatı verilmiyor. Bu konuda çok çaba sarf ediyorum. Ruhsat verildiği takdirde çiftliğimiz Karadüzen’de 3-4 kişinin baktığı 70 büyükbaşa ben tek başıma bakabileceğim” diyerek hedefinin modern bir çiftlik kurmak olduğunu söyledi.