2003 yılında, zamanın Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, “10 bin Yoksul Öğrenciye Burs” yasasını veto etmişti.
Sezer’in yasayı veto etme gerekçesi zaten iyi özel okullara talep olduğu ve devlet bursu parasının tarikat okullarına gideceği iddiasıydı.
Ezbere laik kesimden çok alkış alan bu karar aslında büyük bir sosyal yaraya neden oldu.
Devlet bursundan mahrum kalan binlerce parlak öğrenci, iyi eğitim almak için FETÖ başta olmak üzere tarikat okullarına gitmek durumunda kaldı.
Sezer’in kararındaki tek yanılgı bu olmadı.
Asıl büyük yanlışlık kolej eğitimine sadece belirli bir gelir seviyesindeki ailelerin çocuklarının ulaşabilmesi oldu.
Bugün Robert Kolej’in 1,5 milyon liralık yıllık ücretini konuşuyoruz ama en sıradan okullarda bile kapı 300 bin liralar seviyesinden açılıyor.
Bir çocuk istediği kadar zeki ve çalışkan olsun, ailesinin gücü yetmiyorsa sıradan bir özel okula bile gitmeyi aklına bile getiremiyor bugün.
Eğitimde fırsat eşitliğini sağlama sloganını gerçeğe çevirmek için devlet okullarının kolejlerle aynı seviyeye gelmesini bekleme lüksümüz yok.
Özel okulları sahip oldukları özelliklere göre kategorilerine göre ayırarak, devlet bursu meselesini yeniden gündeme almamız gerekiyor.
Gerekirse ayrı ve katılımı koşullara bağlı bir sınavla çocukların başarı sıralamasına göre Robert Kolej’den başlayarak tüm iyi özel okullara kaydı yapılmalı.
Ekonomik tedbirler varken devlet buna kaynak ayırmaz diyenler çıkabilir, devletin özel okullara yüklediği çok sayıda vergi ve sosyal güvenlik yükü var.
Mesela devlette ve özel sektörde aynı net maaşı alan iki öğretmenin, brüt ücreti arasında özel okullar aleyhine dağlar kadar fark var.
Devlet hiç para vermeden, alınan burslu öğrenci sayısına göre, belirli muafiyetler sağlayarak kaynak sorununu da çözebilir.
Hindistan ya da Kuzey Kore’deki gibi kast sistemi tuzağına düşmemek adına eğitimde fırsat eşitliği için 21 yıllık hatadan dönmemiz lazım…
Fotoğraftaki komedyeni bulunuz…
Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky eskiden hayatını komedyenlikle kazanıyordu, bu doğru.
Bugün komedyenlik yapmıyor, daha çok ülkesi için para ve silah yardımı ricasında bulunuyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron, değişik bir karakter.
Göreve geldiğinde çelik halat yardımıyla helikopterden nükleer denizaltıya indiğinde anladık farklılığını.
Beyin ölümü gerçekleşti dediği NATO’nun Rusya’ya karşı Ukrayna’ya asker yollaması gerektiğini savunuyor.
Bir dünya savaşına neden olabilecek bu öneriye akıl melekeleri sorgulanan ABD Başkanı karşı çıkıyor.
İki sene önce Ukrayna topraklarının bir kısmını Rusya’ya bırakmayı öneren adamdan bugün bıraksalar Moskova’yı alacak adama döndü.
Afrika, Kafkasya ve bölgemizde Türkiye’ye kaptırdığı etkinlikten dolayı, Türkiye nefretiyle dolu birisi Fransa Cumhurbaşkanı.
Ukrayna-Rusya savaşının başladığı günlerde Zelensky gibi kirli sakallarıyla, elleri başının arasında pozlar vermişti.
Fransa, düşün dünyasına kattıklarıyla büyük bir ülke ama Macron komediye evrilen kariyer tercihiyle o büyüklüğün üzerinde gölge olmaya devam ediyor…
Hüzünlerden hüzün beğenirken…
Sayfada gördüğünüz bu kare var ya, köşeye almadan önce oynadım o kareyle.
Fotoğrafın orijinalinde kurşun delikleri olan duvardaki resmin hemen sağında bir cesedin parçaları gözüküyordu.
Kareyi gördüğüm an aklıma ilk gelen Ahmet Telli’nin “… Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük…” mısrası oldu.
Türkiye’de şiir kitaplarının artık bin adet bile basılmadığını hatırlayınca hüzünlerden hüzün beğenmek zorunda kalıyor insan…