Almanya ve Fransa, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarına sebep olan rekabetlerini, bu kez Ukrayna üzerinden yenilemek ve yeni bir yarışa kalkışmak üzere görünüyorlar. Dilerim, bu karamsar tahmin yanlış çıkar.
Ancak bu tahmini doğrulayan, bir taraftan tavşana kaç derken öte yandan tazıya koş diyen açıklamalar geliyor iki ülkeden. Bu yılın başında Ukrayna ile Fransa 3 milyar 230 milyon dolarlık, Almanya ise 1 milyar 220 milyon dolarlık “güvenlik garantisi” anlaşmaları imzaladılar. Gerçi Fransa’nın bu taahhüdünü yerine getirecek parası, Almanya’nın da gönlü yok ama yine de “dolduruş” dolduruştur; ve bu tür silah doldurma hikayelerinin nasıl kötü sonuçları olduğu bilinir.
Dahası, iki ülke bununla da kalmadı, Fransa Başkanı Macron ile Almanya Başbakanı Scholz arasında geçen ay Avrupa liderler zirvesinde, herkesin ve tabii medyanın önünde, Ukrayna’ya asker gönderme konusunda çıkan “atışma” sadece en kötü zamanda (o sırada Ukrayna yeni bir savunma hamlesine kalkışıyordu) Rusya’nın elini güçlendirdi. Macron, Scholz’u “korkak bir kişi” olarak niteliyor ve bunu gizlemiyor. Macron, zirvede, “Avrupalı ortaklarımız bu savaşın başında Ukrayna’ya miğfer ve uyku tulumu vaat ediyorlar” diyerek, Almanya’nın miğfer gafını yeniden ortaya attı.
Aslında Almanya gerçekten de Ukrayna’ya askeri yardım olarak miğfer önermişti; ama o zamandan bu yana Almanya, Ukrayna’ya, Amerika’nın ardından, en çok askeri ve ekonomik yardım yapan ikinci ülke oldu.
Almanya AB’nin “para babası” sayılsa yeridir; Yunanistan, Portekiz, İspanya ve İtalya sık sık içine düştükleri mali bunalımlardan Almanya tarafından kurtarılıyor. Almanya, AB ülkeleri arasında en genç çalışan nüfusa, en yüksek üretim, verimlilik ve döviz gelirine sahip. ABD’nin serbest piyasa düzenini ve mevcut güvenlik garantileri sistemini başlatan Bretton Woods Anlaşması’ndan çekileceği beklentisi (veya korkusu) en çok AB’nin yeni üyelerinin dehşete kapılmasına sebep oluyor. Çünkü Almanya, eski Doğu Bloku ülkeleri için en büyük cankurtaran, her türlü ham ve yarı mamul maddelerinin otomatik alıcısı ve finansman sıkıntısında başvurdukları tek kapı. AB’nin kurucusu geçinmekle birlikte Fransa, bugüne kadar AB ortaklarına nasihatten başka bir şey vermedi; verdiği tavsiyelerin de bir yararını gören olmadı.
ABD’nin Avrupa (ve hatta tüm dünya için güvenlik garantisi olan küresel varlığını bırakması, silahlı kuvvetlerinin işgal ettiği veya misafir olduğu ülkeleri bırakıp ülkesine dönmesi Almanya’yı zayıflatır mı? Bu soruya iki yönde de cevap veren uzmanların sayısı az değil. Ancak ABD’nin yerini almak için yarışa girecek olan ülkelerin başında Fraansa da var. Polonya ve ona verdiği vekaletle İsveç ve tabii Rusya, bu yarışta yerini alacaklar gibi. Türkiye ise, uzmanlara göre, AB ve NATO’nun enkazından kendisi için bir etki alanı oluşturmak isteyecek.
Almanya da Fransa da yeni döneme hazırlık olarak geleceği önlemek değilse bile geciktirmenin yolu olarak, bilindik en eski yolu, savaş ekonomisine başvurmayı seçmiş görünüyorlar. Nasıl silah ve mühimmat endüstrisi ABD’yi dünyanın en zengin ülkesi (ve hakimi) yaptı ise bu iki ülke, şimdilik Ukrayna üzerinden biraz daha fazla silah satma gayretindeler. Bu arada kendi silahlı kuvvetleri alımlarını artırır ve fabrikaları biraz daha fazla mesai yaparsa, tüketim-tabanlı kalkınma modeli biraz daha işleyebilir. İşleyebilir mi?
Hayır, çünkü yanıldıkları bir nokta var: Ne Ukrayna ne de ABD, Alman ve Fransız silahlarına, füzelerine para yatıramazlar çünkü paralar suyunu çekti!