Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, 75. Yıl Huzurevi, Yaşlı Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde gazete ve televizyonların Ankara temsilcileriyle bir araya geldi.
Yanık, AK Parti’nin Anayasa Komisyonu’nda kabul edilen ve Meclis Genel Kurulu gündemine gelmesi beklenen “Ailenin yapısına ilişkin” düzenlemeye ilişkin soruları da yanıtladı.
“Aile değerlerine yönelik hassasiyetler, yaşam tarzına müdahale değil”
Eşcinselliğin normalleştirilmesini kabul etmeyeceklerini belirten Yanık “Türkiye’de özellikle gençler veya aile değerlerine yönelik bir takım hassasiyetler, çalışmalar maalesef uzun zaman yaşam tarzına müdahale tepkisi ile karşılaştı. Eşcinsel vatandaşlarımız bizim vatandaşlarımız.
Haklarını korumak ayrı bir konu. Bu devletin sorumluluğu ve bundan taviz veremezsiniz. Ama öbür taraftan eşcinselliği normalleştirmek, eşcinselliği kamusal alanda hiçbir problem değilmiş gibi kabul edilmesini sağlamayı bizden hiç kimse beklemesin.
“Eşcinselliğin normalleştirilmesine, yayılmasını göz yumamayız”
İkisi birbirinden ayrı şeyler. Dünyada keskin bir LGBT propagandası yürütülüyor. Bunun arkasında büyük bir ekonomik desteğin olduğu, lobi desteğini yürütüldüğü biliniyor. Biz sadece kendi inanç değerlerimiz çerçevesinde değil, öbür taraftan insani değerleri çerçevesinde de eşcinselliğin normalleştirilmesine, yayılmasını göz yumamayız” ifadelerini kullandı.
“Gündüz kuşağı programlarıyla ilgili ortak tutum olmalı”
“Daha önce de söyledim. Lütfen ortada bir reklam pastası olduğu için bu kadar rağbet ediliyorsa bu programlara ne olur herkes şu reklam pastasından bir elini çeksin. Hepimiz, bütün kanallar bitirsin bu programları. Dolayısıyla herkes vazgeçtiğinde yine ortadaki havuz aynı kalacak. Bunu yasakladınız, cezaları artırdınız, başka bir şey bulunur. İnsanın en kolay ve en net biçimde uyduğu kural kendisinin koyduğu kuraldır. Dışarıdan gelen herhangi bir kuralın arkasından dolanabilirsiniz. Dünyanın en iyi hukuk metni de olsa bu ihlal edilebilir. Dolayısıyla öncelikle bu konuda herkesin üzerinde ittifak ettiği bir tutumun olması gerektiğini hep ifade ettim.”
“Keşke yaptırım imkanımız olsa”
Gündüz kuşağı programları ve şiddet içerikli dizilerle ilgili kendilerinin de ciddi anlamda eleştirileri olduğuna dikkati çeken Bakan Yanık, bunları da ifade ettiklerini hatırlattı. RTÜK’le ortak çalışmaları olduğunu, bu kapsamda özellikle aile dostu yapımları desteklemeye ve özendirmeye dönük uygulamalar üzerinde çalıştıklarını dile getiren Yanık, “Geçtiğimiz aylar itibarıyla ilgili komisyonları da kurarak aile dostu yapımların desteklenmesi, onların özendirilmesi ve öne çıkarılması noktasında çalışmalar yapıyoruz.” dedi.
Reyting yarışının bir sonu olmadığını kaydeden Yanık, şunları söyledi:
“Mevzuattan kaynaklı imkanlarımızı, yetkilerimizi kullanıyoruz. Yasaların bize verdiği imkanları hiç gözünün yaşına bakmaksızın kullanıyoruz. Şikayet mekanizmaları gerekiyorsa harekete geçiriyoruz. Erişimin engellenmesiyle ilgili bir şey varsa bunları harekete geçiriyoruz. müracaatlarımızı yapıyoruz, takibini yapıyoruz. Bazen yayınlarda bir konu işlenmeye başlanıyor ve biz onun özellikle çocuklarla alakalı etkisini fark ettiğimiz an ilgili televizyonla temasa geçip ‘lütfen bunu kaldırın’ diyoruz. Bunlar hiç kamuoyunun duymadığı şeyler. Bizim daha fazla bir yetkimiz yok. Şöyle bir yetkim yok benim mesela, ‘İşte bu kanal bunu yayınlıyor, kapattım kanalı.’ Buna RTÜK’ün bile yetkisi yok. Bakanlık olarak bu meselelerle ilgili bilimsel çalışmaların da sonuçlarını ortaya koyup birtakım farkındalık çalışmaları yapıyoruz, sektör yöneticilerinin dikkatini bir meseleye toplamaya çalışıyoruz. Bizim daha fazla yapabileceğimiz bir şey yok. Keşke yaptırım imkanımız olsa. En fazla diyoruz ki bakın çok büyük zarar veren bir şey, şunu şöyle yaparsanız biz de size şöyle destek oluruz.”
“Türkiye’de doğurganlık oranının şu anda 1,7 “
Türkiye’nin demografik yapısındaki değişim ve nüfus artış hızındaki düşüşün Türkiye’ye orta ve uzun vadede nasıl bir görünüm kazandıracağı sorusu üzerine Yanık, yaşlanmanın sonucu olan bazı durumların görülmesinin temel sebebinin ömrün uzaması olduğunu söyledi. Türkiye’de şu anda ortalama ömrün 78 olduğuna işaret eden Yanık, bundan 20-30 yıl önce 78’in çok ileri bir yaş olarak görüldüğüne işaret etti.
Ömür uzadıkça doğal olarak yaşlılık etkilerinin daha çok görünür hale geldiğini belirten Yanık, “Birincisi ömür uzadı ve yaşlı nüfusu artıyor. İkincisi doğurganlık oranı düşük. Bundan 50 yıl öncesiyle kıyasladığımızda doğurganlığın çok yüksek olduğu, ömrün kısa olduğu, dolayısıyla genç nüfusun hep daha çok olduğu bir demografiden, ömrün uzadığı ama doğurganlığın düştüğü bir demografiye döndük. Kara Avrupa’sının 100-125 yılda ulaştığı yaşlanma oranı bizde 25 yılda tamamlanacak. Çünkü biz 1980’li yıllarda kaba bir doğum kontrol uygulamasıyla karşı karşıya kaldık.” diye konuştu.
Türkiye’de doğurganlık oranının şu anda 1,7 olduğuna dikkat çeken Yanık, bu oran 1,9’un altına düştüğünde geri çevirme şansının ortadan kalktığını vurguladı. O nedenle yapılması gereken iki şey olduğuna işaret eden Yanık, “Birincisi aktif yaşlanma yani yaşlıların ömürlerinin sonuna kadar bir şekilde üretmeye devam etmesi. İstihdam anlamında söylemiyorum, kendi hayatlarını idame ettirme kabiliyeti olmalı ve toplumsal hayata katılım imkanını elde etmeli. Bunun için çok yoğun çalışmalar yapıyoruz. İkincisi çocuk nüfusumuzu çok iyi yetiştirmemiz gerekiyor ki toplumsal devamlılığı da üretim gücünü de devam ettirebilelim.” değerlendirmesinde bulundu.
“Sığınmacıların doğurganlık hızı şu anda Türkiye için tehdit oluşturmuyor”
Yanık, Türkiye’nin göç alan bir ülke olmasının demografik değişimi istenmeyen bir noktaya götüreceği değerlendirmelerinin hatırlatılması üzerine, sığınmacıların nüfus ve doğurganlık hızının şu anda Türkiye açısından bir tehdit oluşturmadığını söyledi.
Özellikle Güneydoğu’dan bir geriye dönüş sürecinin başladığına işaret eden Bakan Yanık, “Yani sığınmacı nüfusun bir kısmı geriye dönmeye başladı. İkincisi, ülke sınırları içerisinde onlarda da çok öyle bir aşırılık yok. Üçüncüsü de şöyle bir şey var. Hatırlayın, 1990’lı yıllarda en çok tartıştığımız konulardan biri Doğu ve Güneydoğu’daki Kürt nüfusun çok fazla çocuk sahibi olduğuydu. Halbuki bizim vatandaşımız. Kürtlerin tamamı PKK’yı destekliyor falan değil. Dolayısıyla demografik süreçle alakalı değerlendirmeler, somut ve gerçekçi olmaktan çok biraz ideolojik fikri arka planı da taşıyor.” ifadelerini kullandı.
Sığınmacılar konusundaki temel hareket noktalarının günün birinde ülkelerine dönecekleri zaman güvenli geri dönüşlerinin sağlanması ama Türkiye’de oldukları süreçte toplumsal uyum imkanı kazandırılması olduğunu vurgulayan Yanık, sağlık, eğitim ve sosyal hizmet noktasında bu konuyu yakından takip ettiklerini kaydetti.
Yanık, “Sosyal uyumun sağlanması, sağlıklı bir toplumsal yapının kurulması, sığınmacıların bir problematik olarak değil bu toplumun içinde katma değeri olan, katkısı olan birer unsura dönüşmesi için elimizden geleni yapıyoruz.” dedi.
“160 bin çocuğu ailesinin yanında destekliyoruz”
Hükümet olarak sosyal hizmetlerin odağına aileyi aldıklarını vurgulayan Yanık, “Diyelim bir çocuğun sadece yoksulluk sebebiyle devlet korumasına alınması gerekiyorsa, biz diyoruz ki hayır, çocuk anne babasının yanında kalsın. Başka bir sebep yoksa, şiddet yoksa anne babasının yanında kalsın, biz ekonomik destek sağlayalım. Çocuklara sosyal, ekonomik destek sağlayalım ve anne babanın, ebeveynin yanında kalsın. Şu anda 160 bine yakın çocuğumuza sosyal ve ekonomik destek sağlıyoruz. Bu şu demek. 160 bin çocuğu ailesinin yanında destekliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Bakanlık birimlerinin ayrı ayrı yaptıkları hane ziyaretlerini birleştirdiklerini anlatan Yanık, 15 bine yakın personelle hanelerin fotoğraflarını çektiklerini anlattı. Bu doğrultuda desteklenmesi gereken çocukları, verilmesi gereken diğer destekleri tespit ettiklerini dile getiren Yanık, “Yaptığınız her çalışma son tahlilde aileyi destekleyen, aileyi geliştiren bir çalışmaya dönüşüyor. İnsanların günlük hayatlarında kendi bireysel yaşamlarını sürdürecekleri destek mekanizmalarını da gözden kaçırmıyoruz.” diye konuştu.
Yanık, bir soru üzerine eğitim seviyesi yükseldikçe çocuk sahibi olma oranının düştüğü tespitinin doğru olduğunu ifade etti. Bu konuda yapılan bir çalışmanın ileri analiz aşamasının sürdüğünü belirten Yanık, çalışma tamamlandığında sonuçları kamuoyuyla paylaşacaklarını ifade etti. Temel problemin bakım mekanizmasının kurulmasıyla alakalı olduğuna işaret eden Yanık, “Dolayısıyla o bakım destek mekanizmalarının iyi oluşturulması gerekiyor. Biz de bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz.” şeklinde konuştu.
“Huzurevlerimiz ihtiyacı karşılayacak kapasitede”
Yanık, dedi.
Sosyal yardımlara ilişkin bir soru üzerine Yanık, vatandaşlara “ölene dek hayatının herhangi bir noktasında devletin desteğine ihtiyacı olursa devlet orada” güveni vermeyi hedeflediklerini söyledi.
Yanık, “Bizim sosyal yardımlarla alakalı temel bakışımız devletin desteğine ihtiyacı olduğu her noktada vatandaşın yanında olmak. Üretilen toplam bir değer var ortada ve buna daha az erişen vatandaşın desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani bizim sosyal yardımlarımızın temeli sadece yoksulluk, sadece karnını doyurmak değil, tam tersi.” dedi.
Son hizmete aldıkları sosyal yardımlardan birinin sosyal yardım yararlanıcısı ailelerin üniversite öğrencisi çocuklarının ulaşım giderlerinin karşılanması olduğuna işaret eden Yanık, “Başarılı çocuklar var, destekleyelim. Çocuklar o güveni hissetsinler. Bakın yurt dışında eğitim alanları dahi biz bu programın içine koyduk. Sosyal yardım yararlanıcısı bir ailenin çok parlak, çok başarılı bir çocuğu olabilir. Biz diyoruz ki devlet olarak sen bunu yaptığında yanındayız. Belki bir kişi çıkacak, belki on kişi önemli değil. Ama çıktığında biz onu destekleyeceğiz. O çocuklar o güveni bir hissetsinler.” ifadelerini kullandı.
Kurum bakımındaki çocuklarla her buluşmasında “Ebeveyniyle yaşayan bir çocuğun imkanı anne babasının imkanı kadardır. Sizin imkanınız, devletin imkanı kadar. İsteyin yeter ki” dediğini anlatan Yanık, “Siz istediğiniz zaman biz size bu devletin bütün imkanlarını seferber ederiz. Böyle yaklaşıyoruz meseleye. Yeter ki onlar yapsınlar, başarsınlar ve biz de onları cesaretlendirelim. Sosyal yardım, işte iki kuruş verdin, karnını doyurdu, iki ekmek aldı, öyle değil. Bu ülkenin ürettiği bir refah var. Buna herkes katılsın olabildiği ölçüde. Genişletmeye çalışıyoruz. Standartları yükseltmeye çalışıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.
“Roman ailelerin çocuklarının eğitimde kalma süresini artırmak istiyoruz”
“Sosyal yardımlar konusunda sahadan topladığımız bilgilerle yepyeni başlıklar üretiyoruz. Mesela bugünlerde ihalesi sonuçlanmak üzere, Tip 1 diyabetli çocukların sosyal yardım yararlanıcısı ailelerin çocuklarının desteklenmesi. Biz bunu bir ulusal programa dönüştürdük. Müracaatları aldık. Sosyal yardım yararlanıcısı olup olmadıklarını çıkardıktan sonra şimdi cihazların temini için çalışıyoruz. Sadece aileye ‘senin çocuğunun şekeri yükseldi, düştü’ bilgisini vermek değil, o çocukların aynı zamanda Sağlık Bakanlığımızla birlikte sağlık hizmetine çok hızlı bir biçimde erişimini sağlayacak entegre bir projeyi beraberinde gerçekleştirdik. Onu inşallah birlikte devreye almış olacağız. Dolayısıyla yani sosyal yardım çalışmalarımızın her birinin bir karşılığı var. Hayata geçirmeden önce aylarca çalışıyoruz. Kamu kaynağını en verimli, en doğru biçimde kullanmamız lazım. İşte Türkiye’de ortalama kaç Tip 1 diyabetli çocuk vardır, sahadan geldikçe, bizim araştırmalarımızdan çıkan sonuçlara göre yaş gruplarında sayıyı da yukarı çıkarmış oluyoruz.”