Dere taşı kullanılmış

Şehir merkezinde canhıraş bir kaçış var. Depremzedeler topladıkları eşyalarını alarak sabahın erken saatlerinden itibaren şehirden ayrılıyor. İlk günden itibaren 40 bine yakın depremzedenin tahliye edildiği öğrenilirken, Lider Elbistan otobüs firmasının sahibi Eşref Temur da hemşehrilerinin tahliyesi için çırpınıyor. Kendilerine gerekli ilginin gösterilmediğini belirten depremzedeler, zorluklar yaşadıklarını söylüyorlar. Elektrik sorunu olduğunu belirten depremzedelerin bazıları ise gittikleri şehirde barınamadıkları için yeniden Elbistan’a dönüyor.

‘Eski binalar yıkıldı’

Elbistan’da keşif yapan grubun çalışması dün itibariyla sona ermek üzere. Mimar, jeolog, inşaat mühendislerinden oluşan bilir kişi heyeti savcının liderliğinde tüm Elbistan’dan örnekler almış. Çalışmalar sürerken görüştüğümüz heyetten bir mimar buradaki sorunların zemin, kullanılan beton kalitesi ve demir olduğunu söylüyor.

Güvensiz zemine kurulan kentte yıkılan binaların yüzde 99’unun eski yönetmeliğe göre yapılmış olanlar olduğunu anlatıyor. Dere taşı kullanılarak hazırlanan betonlar yıkımın en büyük sebeplerinden biri. Diğeri ise nervürsüz demir. Yeni binalarda da keşif yaptığını söyleyen bilirkişi yeni yönetmeliğe uygun olarak yapılan binaların görevini yaptığını anlatıyor. Yıkılın binalardan alınan örnekler laboratuvarlara gönderilerek Elbistan’ın bilançosu çıkarılacak. Ancak konuştuğumuz heyetteki mimar, “Cadı avına çıkmayalım. Burada herkes de hata var’ diyor.

Peki bu evler neden yıkılmadı abla?

Gidecek yeri olmayan ya da Elbistan’ı terk etmek istemeyenler ise çadır kentlerde yaşıyor. Kentte 4 çadır kentin bulunuyor. Pınarbaşı Mesire Alanı’na kurulan ve 550 çadırın bulunduğu yer en büyük çadır kent. Tamamında yerli halkın kaldığı çadırların 340’a yakını dolu. Seyyar tuvaletlerin sayısı henüz az, elektrik hâlâ önemli bir sorun. Tüm çadırlara elektrik verilemiyor. Elbistan’ın gözbebeği olarak adlandırılan çadır kentte yaşayan 15 yaşındaki bir kız mutfağını özlediğini söylüyor. Yemeklerinin kendilerinin yapamamasının üzüntüsünü yaşadığını anlatıyor.

Çadırlar arasında dolaşan yaşlı bir teyze ise “Gidecek yerimiz yok, burada kaldık. Gençler dayanamadı çadır hayatına kaçtı. Biz kocamla baş başa ayakta kalmaya çalışıyoruz” diye anlatıyor yaşadıklarını. Çadırın neşesi elbette her yerde olduğu gibi çocuklar. Buranın bir mesire yeri olmasından sebep kocaman bir park var. Çocuklar orada salıncağa binip kaydıraktan kayarak vakit geçiriyorlar. Çadırların arasında dört çocuk yanımıza geliyor. Adımızı soruyorlar kendi adlarını söylüyorlar: Ali, Ali Buğra, Almina Nazlı ve Tacettin. Yaşları 3 ile 5  arasında. “Bizim ev yıkılmadı, azıcık hasar var” diyor biri. Diğeri ise “Bizimki daha sağlam” diye söze giriyor. Küçük Ali bana buradan görünen kocaman binaları göstererek “Peki, bunlar niye yıkılmadı abla?” diye soruyor. Kamp yaptıklarını söyleyip bizi de oyuna davet ediyorlar. Hepsi asker ve polis olmak istediklerini söylüyorlar. Özellikle askerlerin onlara ne kadar yardım ettiklerini anlatıyor. Sonra iki asker geliyor ve kıyafet ile oyuncak veriyor küçüklere. Onlara da hepsinin verdiği asker selamı moral oluyor. Biri askerin elindeki üzerinde iskelet deseni olan eldivenden istediğini söylüyor. Çıkarıp veriyor asker abisi “Sen de asker olduğunda bir küçüğe verirsin” diye ekleyerek. Yavru bir köpekle oynayan
10 yaşındaki Eda’yla köpeğe isim koyuyoruz: “Yakışıklı” diyoruz ona. Eda, “Fazla kalmayacağız abla burada, evimize döneceğiz” diyor.

Depremzedelerin hepsi ellerinde telefon evleriyle ilgili çıkacak raporları bekliyorlar ya da hayatlarına nasıl devam edeceklerine dair bir haber. Kampta belli aralıklarla ilaçlama yapıldığına şahitlik ettik. Ücretsiz internet hizmeti de veriliyor.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir