Depremlere yabancı uzmanlar ne diyor?

Ege Doğaç Erdoğan – Üniversite’de girdiğim ilk derste hocamız şöyle demişti: “Size öğrettiklerimin yarısı yanlış, ancak hangi yarısı olduğunu ben de bilmiyorum…” Bu muhtemelen çoğumuzun öğretim hayatının bir esnasında işittiği meşhur bir aforizma. Her depremden sonra olduğu gibi yine ülke olarak deprem korkusuyla yatıp kalkıyoruz. Biraz olsun rahatlamak için uzman isimleri izleyip dinliyoruz. Ne var ki bu isimler de birbirleriyle kişisel boyuta ulaşan çatışmalar içinde. Ben de işi bir de yabancı uzmanlara sormak istedim.

İlk işim Türkiye’deki fay hatları hakkında yayınlanmış makaleleri taramak oldu. Özellikle belirtmek istiyorum ki karşılaştığım neredeyse tüm yayınların altında en azından bir Türk bilim insanının imzası olduğunu gördüm. İletişime geçtiğim Amerika Birleşik Devletleri Jeoloji Araştırmaları Kurumu (United States Geological Survey, USGS) ve İngiliz Jeolojik Araştırma Dairesi (British Geological Survey, BGS) ilk geri dönüşlerini bana Türk jeologların makaleleri ve haritaları ile yaptılar. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki jeoloji ve jeofizik konularında dünyanın gerisinde değiliz aksine dünyaya öncülük ediyoruz.

‘Faylar değişime uğrar’

USGS’den Rich Briggs’e Kuzey Anadolu Fay Hattı’nı ve İstanbul için nasıl bir risk olduğunu sordum. Bana kaynak olarak 2022’de Cenk Yaltırak tarafından ‘Earth, Planets and Space’ dergisinde yayınlanan makaleyi gönderdi. Briggs, şöyle devam etti: “Majör aktif fay sistemlerinin evrilmesi yaygın bir durumdur. Zamanla faylar değişime uğrarlar. Kuzey Anadolu Fay Hattı’nın Marmara Denizi’ndeki konumu ve tam geometrisi hakkında geçerli bilimsel ayrışmalar olabilir fakat genel olarak kabul ederiz ki bu fay sistemi aktiftir ve İstanbul’un yakınından geçmektedir.” ‘Depremin önceden tahmin edilemeyeceğini, ancak tehlike haritalarının olasılık hesabı yapmamıza yardımcı olacağını ifade eden Briggs, “Bu, önümüzdeki üç gün içinde kar yağma ihtimali % 50’dir demekle aynıdır” örneğini verdi.

‘Tek faydan bahsedemeyiz’

BGS’nin bünyesinde çalışan Margarita Segou ile çevrimiçi görüntülü bir toplantı yapma imkanı buldum. Segou deprem olduktan sonra bunu üreten fayın üç katı büyüklüğünde bir alandaki diğer fayların üzerinde bir etki olabileceğini ancak 1000 km’den uzakta yer alan fayların çok nadir olarak harekete geçtiğini söyledi. Marmara ve Ege ile son depremlerin bir ilgisi olmadığını belirtti. ‘İstanbul’da tek bir fay mı yoksa bir çok farklı fay mı bulunuyor?’ soruma ise “Hiçbir zaman sadece tek bir faydan bahsedemeyiz. Tabakaların sınırlarındaki büyük fayları adlandırıyoruz ama gerçekte bunlar fay sistemleridir” yanıtını verdi. Segou,  sismik dalgaların zemine göre ivmesinin değişeceğini, bunu tahmin edebilmek için de zemin etüdü yapılması gerektiğini belirtti.

Yabancı uzmanlar konuyu değerlendirirken Türk jeologların makaleleri ve haritalarına atıf yapıyor. Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü son depremlerin ardından ‘Yenilenmiş Diri Fay Haritası’nı yayımlamıştı.

‘Depremden hemen önce ne olduğunu halen bilmiyoruz’

Segou olabildiğince anlaşılır bir şekilde teknik konuları anlatmaya gayret gösterdi ve şu çok önemli eklemeyi yaptı: “Aklımızda tutmamız gereken bir şey var. Sismolojinin en önemli konularından biri bu. Yıllardan beri tekrar tekrar araştırmalar yapıyoruz; örnek olarak 2018’de 1999 depremi hakkında yeni analizler yaptık, yani 20 yıl sonra halen yeni şeyler öğreniyoruz. Aslında senin sorularının kalbinde yatan gerçek şu: Bu konuda hem Türkiye’de hem dünya genelinde pek çok tartışma yapılabilinir ve sonuç olarak yine kesin bir cevap veremiyor oluruz. Şu anda halen büyük bir depremden hemen önce tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz!”

Anlaşılan bir süre daha deprem konusuna bir belirsizlik perdesi arkasından bakmaya devam etmek durumundayız. Belirsizlik perdesini biraz olsun aralayabilmek için ihtiyacımız olan şey daha fazla araştırma, daha fazla toplumsal farkındalık, bir başka değişle daha fazla bilim.

‘Deprem ‘tehlikesi’ ile ‘riski’ farklı tanımlar

‘İstanbul ve Türkiye’nin diğer bölgeleri için deprem riski nedir?’ diye sorduğumda önemli bir düzeltmede bulundu Segou: “Toplumla deprem hakkında iletişim kurarken dikkatli olmalıyız. Kamuyu bilgilendirirken iki ayrı sözcükten bahsederiz: tehlike ve risk. Deprem tehlikesi dediğimiz zaman sadece yerin hareketinden, deprem gerçekleşme olasılığından bahsederiz, ancak risk dediğimizde sismik hareket artı zemin ve binaların yapısı olarak tanımlarız. Kuzey Anadolu Fayı’nda tehlikenin yüksek olduğunu biliyoruz. Yapılması gereken toplumu fay zonları ve deprem riski hakkında bilinçlendirmek, binaları dayanıklı inşa etmek.”​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​

Deprem büyüklükleri niçin farklı ölçüldü?

USGS depremin büyüklüğünü 7.8 olarak verirken Kandilli ve AFAD önce 7.4, daha sonra 7.7 olarak açıkladı. Aradaki ondalık birim farkının katbekat daha kuvvetli deprem anlamına geldiğini biliyoruz. Segou, “Bazıları kolay anlaşılabilecek, bazıları daha teknik, farklı sebeplerden ötürü farklı ölçümler olabilir. Değişik büyüklük ölçekleri vardır, mesela Charles Richter’dan beri eskiden yerel büyüklük ölçüsü kullanılırdı. Bu sismometrenin kaydettiği en yüksek ivmeye göre hesaplanır. Son yıllarda ise deprem anında boşalan enerjiyi ölçebilecek başka ölçüm metodları kullanmaya karar verdik. Buna moment büyüklüğü diyoruz.”​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​​

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir