Depremin vurduğu 11 ilde Kovid-19 modeli! Suya erişimi kolaylaştıracak çözümü anlattı

Türkiye, başta merkez üssü Kahramanmaraş olmak üzere 11 ili etkileyen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerin ardından yaralarını sarmaya çalışıyor. Yaklaşık 13,5 milyon kişiyi etkileyen büyük yıkımın ardından bölgede olası bir salgının önüne geçmek için gerekli adımlar atılıyor. Hijyenin sağlanmasında kritik öneme suya erişim de bu noktada en önemli konulardan bir tanesi. Türkiye’de atık suların analiz edilmesi ve sonuçların Kovid-19 ile mücadelede kullanılması konusundaki projelerde bilim danışmanlığı yapan Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi, halihazırda bölgedeki su kullanımı konusunda dikkat çeken açıklamalar yaptı. Türkiye’nin gelecekte karşılaşacağı olası depremlerde su ve atık su alanında alınabilecek önlemleri de sıraladı.

ATIK SU İLE İÇME SUYU BİRBİRİNE KARIŞIRSA NE OLUR?

Sözlerine “altyapı” kavramını tanımlayarak başlayan Prof. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi , altyapının iki parçadan oluştuğunu ve bunların içme suyu dağıtım hizmetleri ile atık su toplama hizmetleri olduğunu söyleyerek, “Su dağıtım hizmetleri barajlarda başlar. Barajlardan başlayan arıtma tesisi ile devam eden bir sıralamayla isale hattına ulaşır. Bu aşamada su klor kullanılarak dezenfekte edilir. Atık su da ise bu tam tersi şekilde olur. Evimizden çıkan sular kanalizasyon borularına bağlanır ve tesislerde arıtılan sular ‘alıcı ortam’ dediğimiz deniz, göl veya akarsulara deşarj edilir” ifadeleriyle şehirlerdeki normal işleyişten bahsetti.

Deprem veya farklı bir afet yaşandığında tesislerde ve boru hatlarında birtakım sıkıntılar ortaya çıktığına dikkat çeken Prof. Dr. Kocamemi sözlerine şöyle devam etti:

“Büyük bir deprem sonrası yaşanan elektrik kesintisi tesislerde çalışan pompaları durdurur. Tesislerdeki tanklarda çatlaklar oluşabilir veya toprak sıvılaşması sebebiyle yeraltı boruları yer üstüne çıkabilir. İçme suyu boruları basınçlı suyu taşıyacak mukavemete sahiptirler. Atık su boruları ise yarı dolu olarak akarlar. Yani boruların malzemeleri birbirlerinden farklıdır ve depremden farklı şekilde etkilenirler. Bir deprem sırasında atık su borularının zarar görmesi, içme suyu borularından daha kuvvetle muhtemeldir. Fakat işlevselliğini kaybetme anlamında atık su boruları yarı dolu aktıkları için işlevselliğini kaybetmeyebilir. Atık su boruları, her zaman içme suyu hattının altından geçecek şekilde tasarlanır ve bu sayede olası bir çatlak durumunda atık sularının içme sularına karışmaması hedeflenir.”

Ancak alınan önlemlere rağmen atık suların içme suyuna karışma riski var. Prof. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi, “Böyle bir olay içme sularından alınacak numunelerle tespit edilir. Suyun içine her türlü virüs ve bakteri karışabilir. Bunun sonuçları önlem alınmadığı durumda ağır olabilir. Bu konuda dünyanın yakından takip ettiği bir Haiti örneği var. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre 2010 yılında Haiti’de gerçekleşen depremden sonraki 10 ay içerisinde 8 yüz bin kolera vakası açıklandı ve 10 bin kişi kolera sebebiyle hayatını kaybetti” şeklinde konuştu.

DEPREM BÖLGESİNDEKİ KUYU SULARINA DİKKAT!

İçme suyu arıtma tesislerinde dezenfeksiyon için kullanılan klor gazının boğucu ve zehirli bir gaz olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Kocamemi, “Dezenfeksiyon için bütün dünyada kullanılan bir gaz olan klor gazının deprem sırasında serbest kalması tehlike oluşturabilir. Tesis binaları bizde de bu tehlike hesaba katılarak yapılıyor. Ancak şu an kimsenin konuşmadığı bir nokta daha var. Petrol depolama tesislerinde veya sanayi tesislerinde oluşabilecek bir çatlak yeraltı suyuna karışabilir. Bölgedeki insanlar kuyu suyu kullanıyorsa bu bir problem oluşturabilir. Çünkü endüstriyel kimyasallar da bu suya karışabilir. Bölgedeki kuyu sularının risk analizi yapılmadan asla kullanılmaması gerekiyor, burada sadece bakteri ve virüs problemi değil kimyasal madde problemi baş gösterebilir. O yüzden yapılacak analizleri beklemek ve ona göre hareket etmek gerekiyor” ifadelerini kullandı.

SU DEZENFEKSİYONU NASIL YAPILIYOR?

3 farklı su çeşidine ihtiyaç duyulduğunu ifade eden Prof. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi, “Bunlar içme suyu, kullanma suyu ve hastanelerde tedavi amaçlı kullanılan sulardır. İçme suyunu kullanma suyu olarak değerlendirebilirsiniz ama kullanım suyunu içmeden önce dezenfekte etmeniz gerekir” diyerek şunları söyledi:

“Benim tavsiyem bölgede içme suyu ihtiyacının şişe içme suları ile giderilmesi yönünde. Şayet bu mümkün değilse yapılması gereken bazı şeyler var. Bir su kaynağı, berrak, renksiz ve kokusuzsa size iyi işaretler veriyor demektir. Bu su direkt kullanılamaz veya içilemez olsa da dezenfekte edilerek kullanılabilir. Bu noktada yapılabilecek en temel şey suyu kaynatmaktır. Daha büyük kütlelerini arıtmak için bir bir diğer yöntem de sodyum hipoklorit kullanılmasıdır. Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği’nin kendi resmi sitesinden yayınladığı bilgilendirme metinlerinde bu yönteme ilişkin detaylar ayrıntılarıyla paylaşıldı. Belirli ölçekteki suya belirli miktarda sodyum hipoklorit karıştırılıp ortalama 30 dakika beklenirse bu sürenin sonunda o su kullanıma uygun hale gelir. Tabii bunlar dışında şu an da filtreler konuşuluyor. Şu anda sahaya giden bazı firmalarımız filtre sistemleriyle suları arıtmaya çalışıyorlar. Bunun daha geniş bir alana yayılması için koordinasyon gerekiyor.”

SALGIN HASTALIKLARA KARŞI ATIK SU ANALİZİ

Afet bölgesinde tuvalet başta olmak üzere hijyen koşullarını iyileştirmek için çalışmaların hızla devam ettiğini ifade eden Prof. Dr. Kocamemi, “Bölgede şu an ilk günler kadar olmasa da devam eden bir tuvalet sıkıntısı mevcut. Böyle bir durumda yapılması gereken toprağı kazıp tuvalet ihtiyacını öyle gidermekti. Bunun ideal ölçüleri 25 cm eninde, 75 cm derinliğinde bir çukurdur ve ihtiyaç giderildikten sonra üzerine toprak atılması gerekir. Aksi halde bölgede hastalıkların yayılması için uygun bir ortam oluşur. Biz şu an deprem sonrasındaki sürecin orta vadesindeyiz. Orta vadede de kamp tipi ve seyyar tuvaletler geldi. Uzun vadede ise çadır kentler kurulacak ve geçici tuvaletler kullanılmaya başlanacak. Çadır kentlerde kurulacak geçici tuvaletler basit arıtma çözümlerine sahip olacaklar, biz de tıpkı Kovid-19 sürecinde olduğu gibi buradaki atık sulardan alınan numuneler sayesinde salgın hastalıkların takibini yaparak gerekli adımları atacağız” bilgisini paylaştı.

AFET DURUMDA SUYA ERİŞİMİ KOLAYLAŞTIRACAK ÇÖZÜM

Afet sonrası planlama kadar afet öncesinde de bu tip durumlara karşı hazırlıklı olunması şart. Dünyanın gelişmiş ülkelerinde afet sonrası su planlamasına sahip olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Bilge Alpaslan Kocamemi, “Bu planlamalarda bir insanın günlük su ihtiyacı, ortaya çıkaracağı atık su miktarı gibi birçok detay hesaplanır. Deprem bölgesine bakıldığında bizim çok kapsamlı bir planımızın olmadığını görüyorum. Oysa öncesinde ‘afet planlaması’ başlığı altında bir dizi önlem alınabilir” diyerek olası bir afet durumunda sıkıntı yaşanmaması için alınabilecek önlemleri sıraladı:

– Bu konudaki uzman isimlerin yaptığı açıklamalara bakılırsa ülkemiz gelecekte tekrar depremle karşı karşıya kalacak. Peki biz bu konuda ne yapmalıyız? İlk olarak yapmamız gereken şey interaktif su ve atık su hizmetleri için deprem etki haritaları oluşturmak. Deprem anında hangi su ve atık su tesislerin kritik olduğunu tanımlamalı ve bu konuda önlemler alınmalı. Özellikle bilgisayar sistemleri kullanılarak afetler simüle edilerek çıkan sonuca göre eylem planları hazırlanabilir.

– Acil durumlarda haberleşme ve iletişim kritik derecede önemli. Depremde içme suyu ve atık su arıtma tesisleri çalışanları da çalışanları da etkilendiği için acil durum görevlendirilmesi yapılırken su ve kanalizasyon tesisleri de planlamaya dahil edilmeli ve bu kapsamda görevlendirmeler yapılmalı. Yani afetin yaşandığı şehirde yaşamayan su ve kanalizasyon idaresi görevlileri tıpkı bir seferberlik hali gibi görevlendirilip afet yaşanan bölgede hizmet etmeye hazır olmalı. Acil durumlarda görevliler iletişimde olmalı.

Deprem gerçeğinin çevre mühendisliği eğitiminde çok iyi anlaşılması gerekiyor. Bu yaşananlardan sonra Marmara Üniversitesi Çevre Mühendisliği bölümünde görevli arkadaşlarıma müfredatımıza kesinlikle çevresel acil durumlar, afet durumu planlama ve eyleme geçme derslerinin konulması gerektiğini söyledim. Bu sayede bu konuda daha bilinçli öğrenciler yetiştirebiliriz. Örneğin çevre mühendisliğinde su borularının tasarımlarını da biz yapıyoruz. Eğer esnek bağlantılı borular kullanılırsa olası bir afette isale hattının göreceği zararı azaltabilirsiniz. Bu, bir süredir İstanbul’da uygulanmaya başlandı ve kritik noktalarda isale hatlarındaki borular esnek bağlantılı borularla değiştiriliyor.

– Arıtma tesisleri inşa edilirken Çevre, Etki, Değerlendirme (ÇED) raporlarının dikkatle incelenmesi lazım. Bu tesislerde klor binalarının bulunduğu konumun kesinlikle doğru şekilde belirlenmesi gerekiyor.

– Acil durum sırasında, vatandaşların yardım gelene kadar geçen sürede doğru hareket etmesi için doğru bilgilendirilmesi şart. Bunun için broşürler hazırlanabilir. Hacettepe ve Marmara üniversitelerinin çevre mühendisliği ve halk sağlığı bölümleri bu konuda güzel adımlar attı. Bunlar acil durum bölgesindeki halka dağıtılabilir, olası bir salgın başlamadan önüne geçilebilir. Mevcut bakanlılarımız da bu konuda planlama ve görevlendirmeler yapabilir. Ancak bana soracak olursanız bunun için ‘Acil Durumlar Bakanlığı’ adı altında yeni bir bakanlığın kurulması daha doğru olacaktır. Böylece alınacak tüm önlemler için daire başkanlıkları kurularak hızla harekete geçilebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir